Roma'da dünyaca ünlü San Pietro Kilisesi'nde büyük bir pazar ayini... Görkemli bir dinsel tören.. Papa bile katılıyor. Koskoca meydan mahşer yeri gibi. Kilisenin içi de dışı da tıklım tıklım. Bu arada kilise kapısında iki adam özellikle dikkati çekiyor. Ikisinin de boynunda kocaman birer levha asılı. Birinde "Ben koyu bir Hristiyanım, lütfen bana yardım ediniz" yazılı. Ötekinde ise sadece "Ben koyu bir Yahudiyim" yazıyor. Tabii ki kiliseden çıkanlar Hristiyan olduğunu ifade eden adama yanaşıyorlar ve ellerini ceplerine atıp cömertçe bir şeyler veriyorlar. Yahudi olduğunu ifade eden adamda ise siftah yok. Bu arada kiliseden çıkan iyi niyetli biri "Yahudiyim" yazısı taşıyana sokuluyor. "Bana bak kardeş" diyor, "..dürüstlük iyi bir şey, ama binlerce Hristiyan kiliseden çıkarken, senin Yahudi olduğunu böyle aleni olarak ifade etmen kanımca hiç de akıllıca bir hareket değil. Bak kimse sana para da vermiyor zaten.. Bence çıkar o yazıyı boynundan, sen de şu Hristiyan gibi..." deyince; boynunda "Yahudiyim" yazılı adam "Hristiyanım" yazılı olana dönüp sesleniyor: - Heey! Salamon! Herife bak be! Gelmiş bize ticaret öğretiyor..
Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar. Kimyacı, "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış"; fizikçi, "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş"; jeolog, "burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangin olasılığını azaltmayı amaçlamış"; matematikçi, "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış"; antropolog, "adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş". Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar., Adam cevap verir: - "Boru yetmedi."
Uçak fabrikasında yeni bir tasarım. Herşey mükemmel. İlk test uçuşu fakat uçağın kanatları gövdeyle bağlantı yerinden kopuyor. Tüm ekip enkazın başında. Birisi "kanatla gövdenin birleştiği yerlere delik delin" diyor. Yeniden hesaplamalar, iki yıllık çalışma, test uçuşu. Ne yazık ki akıbet aynı. Kanatlar yok. Fabrikaya taşınan enkazın başındaki acayip adamdan aynı öneri. "Delik delin kardeşim." Üçüncü denemenin de akıbeti aynı olunca proje sorumluları acayip adamın dediklerini uygularlar. Sonuç tam bir BAŞARI. İnanılmaz bir sağlamlık. Acayip adamı fabrika içinde bulurlar ve proje müdürünün önüne getirirler. "Biz bu kadar Profesör ve Mühendis, bilim adamı çözemedik, sen çözdün bu sorunu; kimsin sen?" Adamcağız sıkılarak: "Tuvalet temizleyicisiyim, kahrolası tuvalet kağıtları hiç bir zaman delikli yerlerinden kopmazlar da!".
Bir gün Smith ve John adında iki zenci New York sokaklarında dolaşırken bir tabela görürler: "Zenciler beyazlaştırılır. Fiyat 100 dolar." Smith'in 101 doları, John'un ise 99 doları vardır. John, Smith'e: "Sende fazla olan 1 doları bana ver birlikte girelim" der. Smith'se: "Önce ben gireyim. Eğer beyazlaşırsam sen de girersin" der ve içeri girer. Az sonra içerden beyaz bir şekilde çıkar Smith. John: "Smith ne kadar beyazlaşmışsın. Şu 1 doları ver de ben de girip beyazlaşayım." Smith cevap verir: "Defol burdan pis zenci!"
Adam kumsalda yürürken ayağı birşeye takılmış, bir de bakmış bir lamba.. "Hahahaa" demiş; "bu da içinden cin çıkan sihirli lambalardan olmasın?" Lambayı biraz ovalamış vee... birden etrafı dumanlar kaplamış, derken kocaman bir cin ortaya cıkmış : - Benden üç şey dileyebilirsin, dile bakalım! Adam "Harika!" demiş.. "ilk olarak 1 milyar dolarım olsun istiyorum" Cin parmaklarını şıklatmış ve kumsal baştan aşağı silme banknotlarla dolmuş... Adam gözlerine inanamamış ve ikinci dileğini söylemiş : - Hawaii'de okyanusu gören lüks bir villa istiyorum Cin yine parmaklarını şıklatmış ve adam birden elinde lambayla kendini Hawaii'de muhteşem bir evin önünde bulmuş. Cin sormuş: - Evet, son dilegin nedir? Adam düşünmüş düşünmüş ve: - Kadınlar icin dayanılmaz, karşı konulmaz olmak istiyorum. Cin yine parmaklarini şıklatmış veeeee... Adam bir kutu çikolataya dönüşmüş..
Otomobil kazasında ölen yaşlı çift, doğru cennete gönderilirken görevli anlatmaya başlar: - Şu denize bakan villa sizin. Yanında tenis kortu, yüzme havuzu ve golf parkuru var. İstediğiniz herhangi birşey için şu düğmeye basmanız yeterli. Cennet görevlileri derhal takdim edecekler..." Görevli ayrılınca, adam karısını azarlamaya başlar: - Kahretsin Vildan, hep senin hatan! - Nasıl yani bey ?! - O kahrolası yürüyüş programların, vitamin hapların, yulaf çorbaların, içki, sigara yasaklamaların olmasa buraya yıllar önce gelecektik..
İsrailli güzel casus Suriye'den dönüp İsrail Genelkurmayı'na rapor verir: - Hafız Esad'ın son saldırı planını gece masasından çaldım. Üstelik, bununla kalmayıp oğlunu da hapsettim. Generaller sevinçle haykırırlar: - Harika, oğlunu hemen bize ver, sorguya çekelim. Güzel casus üzgün bir yüzle cevaplar: - İşte bu hemen olmaz, dokuz ay beklememiz lazım...
Adam, lüks erkek kuaföründe oturmuş bir yandan sakal traşı olurken, bir yandan da elleri manikürlenmektedir. Manikürü yapan sarışın fıstık adamın ilgisini çekmekte gecikmez: - Güzelim, bu gece benimle çıkmaya ne dersin? Kız gülümser: - Özür dilerim ama ben evliyim. - "Boşversene" der adam, "Seninkine telefon et bu gece işin çıktığını eve gelemeyeceğini söyle.." - İsterseniz siz söyleyin, şu anda sizi tıraş ediyor...
Geçen sene 100 metre derinliğe kadar kazdıktan sonra, Rus bilim adamlari 1000 yıllık bakır tel artıkları buldular ve bundan, atalarının bin yıl önce bir telefon ağına sahip oldukları sonucuna vardılar. Onlardan aşağı kalmamak için, takip eden haftalarda Amerikalı bilim adamları 200 metre derinliğe kadar kazdılar ve gazeteler şu manşetle çıktı: "Amerikan bilim adamları 2000 yıllık optik kablo artıkları buldular ve atalarının, Ruslarinkinden bin yıl önce yüksek teknoloji ürünü dijital telefonları olduğu sonucuna vardılar". Bir hafta sonra Türk ajansları şu sürmanşeti verdi: "500 metreye kadar yapılan çalışmalarda Türk bilim adamları kesinlikle hiç bir şey bulamadılar. Bunun üzerine atalarının 5000 yıl önce cep telefonu kullandikları sonucuna vardılar".
Ateist bir adam bir gün ormanda geziyor ve etrafındaki güzelliklere bakıyormuş. "Evrim ne güzellikler yaratıyor!" diye düşünüp mest oluyormuş. Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve onu kovalamaya başlamiş. Adam bütün gücüyle kaçıyormuş ama her arkasına bakışta ayının daha yaklaşmış olduğunu farkediyormuş. Dakikalarca süren bir kaçışın sonunda adamın ayağı yerdeki dala takılmış, ayi adamın üzerine atlamış, pençesini kaldırmış. Tam vurmaya hazırlanırken adam "TANRIM!!!" diye bağırmış. Bir anda zaman durmuş, ayı donmuş, ormandaki nehir bile akmaz olmuş. Bir anda orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık hüzmesi adamın üzerine parlamiş. Çok derinden gelen ilahi bir ses adama: - "Yıllarca bana inanmadın, yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın, sana bu durumda yardım etmemi mi istiyorsun? Seni sevgili bir kulum mu saymalıyım?" demiş. Adam utanç içinde: - "Biliyorum bunca yıldan sonra dindar biri olmayı istemem haksızlık, ama belki AYIYI dindar yapabilirsiniz." demiş. Ses: - "Peki." diye karşılık vermiş ve ışık kaybolmuş. Nehir tekrar akmaya baslamis. Herşey eski haline dönmüş. Ayı pençesini indirmiş, iki pençesini de göğe doğru çevirmiş, ve konuşmaya başlamiş: - "Tanrım, senin rızkınla orucumu açıyorum, hamdolsun verdiğin nimetlere."
Mahallenin iki afacan kardeşi tüm mahalleliyi bıktırmış. Sürekli ana babalarına şikayet geliyor mahalleliden. Kırılan camların, kuyruğuna teneke bağlanan kedilerin, lastiği indirilen arabaların sorumlusu hep afacan kardeşler. Ana babası usanıp bu durumu kilisenin papazına anlatırlar ve yardım isterler. Papaz "gönderin çocukları konuşayım" der. Çocukları gönderirler. Papaz önce büyük oğlanı çağırır: - "Söyle bakalım evladım, Tanrı nerede?" Cocuk susar. Papaz tekrar sorar: - "Evladım söylesene Tanrımız nerede?" Çocuk susmaya devam eder. Papaz ısrarla sormaya devam eder, cocuk susmaya.. Sinirlenir Papaz, "konuşsana be cocuk nerede Tanrı?" der.. Çocuk aniden fırlar, kiliseden koşarak kaçıyorken seslenir kardeşine "kaçalım çabuk!". Eve giderler, odalarına çıkıp kapıyı iyice kapatırlar, küçük oğlan sorar büyüğüne "neden kaçıyoruz?" Büyük yanıtlar: - "İşte şimdi hapı yuttuk, Tanrı kaybolmuş bizden biliyorlar!"
Wilson adinda birinin bir çivi fabrikası vardır ve reklama ihtiyacı vardır. Pazarlamacı arkadaşı ile konuşurken arkadaşı "Wilson Çivileri" diye bir reklam ayarlayabileceğini ifade eder. "Bana bir hafta ver." der arkadaşı, "sana bir kasetle döneceğim." Bir hafta sonra pazarlama uzmanı Wilson'u görmeye gelir. Kaseti videoya koyar ve çalıştırır. Romalı bir asker İsa'yı çarmıha çivilemekle meşgul; yüzünü kameraya çevirir ve "Wilson çivileri kullanın, onlar her şeyi taşır" der. Wilson çılgına döner ve bağırır, "senin problemin ne? Bunu asla TV'de göstermezler, sana ikinci bir şans veriyorum, ama kesinlikle Romalı'ların İsa'yı çarmıha germesi gibi şeyler istemiyorum." İkinci hafta pazarlamacı elinde başka bir kasetle gelir. Yine kaseti videoya koyar ve çalıştırır. Bu sefer kamera Roma'nın dışından merkeze doğru yakınlaşır ve çarmıha asilmis İsa'nın önünde durur. Romalı bir asker yukarı bakar ve "Wilson çivileri, her şeyi taşır" der. Wilson kendini tutar bu sefer, "sen beni anlamıyorsun, çarmıhta bir İsa istemiyorum. Sana son bir şans veriyorum, bir hafta içinde yayınlanabilecek bir reklamla gelmeni istiyorum." Bir hafta daha geçer. Wilson sabırsızlıkla beklemektedir. Pazarlama uzmanı yeni kasetiyle gelir. Saçları uzamış bir adam nefes nefese koşmaktadır. Bir düzine Romalı asker de peşinden kovalamaktadır. Tepenin başına gelirler ve askerlerden biri kameralardan birine döner: "Keşke Wilson çivileri kullansaydık."
Kekemenin biri bir gün Beşiktaş'ta kekeme okulunu ararken okulun yerini bulamamış, en yakınındaki bir bakkala girip: - "Kakakakarrdeşşşş, bubububurraaalarrrrdaddadadadbi kekekemememe okukukukuluuu varmış, nenenenerededede bibibiliyomusususun?" diye sormuş. Bakkal da: - Okulun yerini bilmiyorum ama abi, senin okula hiç ihtiyacın yok bence gayet iyi kekeliyorsun...
Bir devrin tüm as ve klas futbolcuları cennette buluşmuş. Cennetin baş meleği de futbol meraklısıymış. Şeytanı çağırtmış: - "Cennetle cehennem arasında bir maç düzenleyelim, ne dersin?" - "Boşuna oynamayalım, biz kazanırız", demiş Şeytan. - "Olur mu en iyi futbolcular bizde. Ne kadar da kötü futbolcu varsa sizde." Şeytan şeytanca gülümsemiş: - "Ama bütün hakemler de bizde."
Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile giderdi. Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a; "Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve artık neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum" demiş. Einstein gülümseyerek ona bir öneride bulunmuş: "Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar.", "o halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen yap konuşmayı, ben de arka sırada seni dinlerim." Şoför, gerçekten çok başarılı bir konuşma yaptı ve sorulan tüm soruları doğru yanıtladı. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış bir soru sordu. Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye döndü ve: "Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip" dedi. Sonra da Einstein'ı işaret ederek şöyle devam etti: "Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile yanıtlayacak."
Hava taşımacılığının ilk yıllarında insanlar uçağa binmekten korktuğu için bir türlü istenen yolcu sayısına ulaşılamıyormuş. Bir şirketin promosyon sorumlusu uçaklarında seyahat eden iş adamlarına birer mektup göndererek, eğer o hafta rezervasyon yaptırırlarsa bundan sonraki ilk beş seyahatlerinde eşlerinden para alınmayacağını bildirmiş. Bunun üzerine epeyce başvuru olmuş doğal olarak. Şirket kampanya sona erdikten sonra bu kez işadamlarının eşlerine birer mektup göndererek, seyahatlerinden memnun olup olmadıklarını sormuş. Ancak mektup gönderilen kadınların yüzde doksanından şu yanıt gelmiş: "Ne seyahati?"
Bir sokakta iki arkadaş dolaşıyorlarmış. Bunlardan biri istediği insana, istediği şeyi sadece düşünerek yaptırabileceğini iddia etmiş. Diğeri de tabii ki inanmamış. Adam da bu söylediğini ispatlamak için karşıdan gelen iki bayanın saç baş birbirine girerek kavga edeceğini söylemiş. Arkadaşı "hadi yap da görelim o zaman" demiş. Adam biraz düşünüp yoğunlaştıktan sonra iki bayan çok fena kavga etmişler. Arkadaşı bu olaydan çok etkilenmiş. "Ben buna inanmam" diyerek başka bir şey yapmasını istemiş. O da arkadan gelen adamın cebine para koyup gideceğini iddia etmiş. Hemen uygulamaya geçerek yine çok yoğun bir şekilde konsantre olduktan sonra adam bunun cebine parayı koymuş. Arkadaşı tamamen şok olmuş ama hala inanmamakta ısrarlı. Yanındaki arkadaşına dönerek; "Şu ana kadar hep sen söyledin başkaları da yaptı. Bu sefer de benim dediğimi yaptır da görelim" demiş. Adam kabul etmiş. Arkadaşı karşıdaki binanın yedinci katında oturan kişinin televizyonunu camdan aşağıya atmasını istemiş. Arkadaşı işine yoğun bir şekilde konsantre olmuş. Aradan 5 dakika geçmiş, 10 dakika geçmiş ama hala bir gelişme yok. En sonunda yedinci kattan bir adam çıkmış ve: - "Zorlama be kardeşim, televizyon falan yok bizde" demiş.
Genç deve annesine sormuş: - "Anne niye bizim ayaklarımız bu kadar büyük?" Anne cevap vermiş: - "Çölde kuma batmamak için." Genç deve tekrar sormuş: -"Peki kirpiklerimiz niye bu kadar gür?" Anne tekrar cevap vermiş: - "Çölde kum fırtınalarında kum kaçmasın diye." Merakı yatışmamış olan genç deve bir soru daha sormuş: - "Bizim niye hörgüçlerimiz var?" Anne deve sabırla yanıtlamış : - "Çölde çok uzun süre susuz idare edebilmek için suyu hörgüçlerimizde depolarız." Sonunda dayanamayan genç deve sormuş: - "Peki anne, bu hayvanat bahçesinde ne işimiz var?"
Küçük afacan elinde bir kutu şekerle parka gitmiş, bir banka oturmuş; etrafa bakınırken şekerleri ardarda ağzına atıyormuş. Yanındaki bankta oturan yaşlı adam çocuğa bakmış bakmış ve "evladım.." demiş, "şeker güzeldir ama çok yemek zararlıdır. hem dişlerin çürür, hem yüzünde sivilce çıkar, hem de şişmanlarsın.." Çocuk bunun üzerine adama dönmüş: "Benim dedem 107 yaşına kadar yaşadı..." Adam "Yaa.." demiş.. "Yani deden de mi çok şeker yerdi?" "Hayır, her şeye burnunu sokmazdı!"
Çok iyi giyimli bir iş adamı Vatikan'a gelir papayla görüşmek istediğini söyler. Kendisini bir Kardinal'e götürürler. Adam ısrar eder: - "Sizinle değil, doğrudan Papa ile ve yalnız görüşmek istiyorum." Sonunda adamı Papa'nın huzuruna çıkarırlar. Ama adamın ne istediğini merak eden Kardinaller kapının dışında kulak kesilmiş içeriyi dinlemektedirler. İçeride sesler yükselmiştir: Adam : - 1 milyar dolar! Papa : - Olmaz. - 2 milyar dolar! - Hayır. - 5 milyar dolar! - Hayır. Adam kapıyı çarpar, hışımla uzaklaşırken Kardinaller içeri koşuşur. - Sayın Papa hazretleri, 5 milyar dolar muazzam bir para. Düşünün bu para ile kaç katedral, kaç kilise yapılır, dünya üzerine kaç misyoner gönderilirdi. Parayı niçin kabul etmediniz? - Ne yani? Her duadan sonra Amin yerine Coca Cola mı deseydik ?
Yıllarca, iki kahraman heykeli; biri erkek, biri dişi, birbirlerine bakar durumda parkta dururlarmış, ta ki bir gün bir melek cennetten gelene kadar... - "Sizler iyi ve örnek birer heykel oldunuz, bu yüzden ben de size özel bir hediye vereceğim. Yarım saat için sizi canlandıracağım, siz de bu süre içinde ne isterseniz yapabileceksiniz!" demiş. Ve melek ellerini çırpar çırpmaz heykeller canlanmış, birbirlerine biraz utanarak yaklaşmışlar, ama sonra hızla parktaki çalılıkların arkasına koşmuşlar. Kısa bir süre sonra çalılıkların arkasından kikirdeşmeler, kahkahalar duyulmuş, çalılar sallanmış. Onbeş dakika sonra, çalılıklardan çıkmışlar, ikisinin de yüzünde geniş bir tebessüm varmış. - "Onbeş dakikaniz daha var!" demiş melek, gözlerini anlamlı anlamlı kırparak... Dişi heykelin yüzündeki tebessüm biraz daha yayılmış ve erkek heykele dönmüş: - "Harika! Ama bu sefer güvercini sen tut, ben pisliyim kafasına!"
Bir bilgisayar firmasında 5 tane yamyam, programcı olarak görevlendirilirler. Müdürleri onlara hitaben: - "Şimdi burada çalışabilirsiniz. Burada iyi para kazanabilirsiniz. Ama yemek yemek icin firmanın kafeteryasına gideceksiniz ve diğer çalışanları rahat bırakacaksınız" der. Yamyamlar hiç bir çalışanı rahatsız etmeyeceklerine söz verirler. 4 hafta sonra müdürleri gelir: - "Çok iyi çalışıyorsunuz. Yalnız firmadaki temizlikçi kız kayıp. Ona ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sorar. Yamyamlarin hepsi hayır derler ve bu işle hiç bir ilgilerinin olmadığını söylerler. Müdür gidince yamyamların şefi yamyamlara döner: - "Aranızdan hangi maymun temizlikçi kızı yedi?" diye sorar. En arkadaki yamyam alçak bir sesle cevap verir: - "Ben yedim" Bunun üzerine şef söyle cevap verir. - "Ulan aptal! Biz 4 haftadır grup müdürleri, bölüm müdürleri, proje yöneticilerini yeyip duruyoruz ki kimse farkına varmasın diye, senin durup dururken temizlikçi kızı yemen şart mıydı?!"
Kadın sevgilisiyle birlikteyken kocasının eve girdiğini duyar. - Çabuk! Köşeye geç ve bir heykel gibi davran. Bu arada adamın her yerine bebek yağı sürer, üzerine de bebe pudrası serper. - Sakın kımıldama ve heykelmişsin gibi davran! ... - "Bu nedir, hayatım?" diye sorar kocası kapıdan girer girmez. - O mu? Sadece bir heykel. Smith'ler yatak odaları için bir tane almışlardı. O kadar sevdim ki bir tane de ben ısmarladım... O gece heykel hakkında konuşulmaz; hatta herkes yatana kadar. Gece saat iki gibi koca kalkar ve mutfağa gider, bir kaç dakika sonra da elinde bir sandviç ve bir bira ile geri döner. - "Al bakalım" der, "bir şeyler ye. Ben 3 gün boyunca Smith'lerde idiyot gibi dikilirken kimse bana bir bardak su bile vermemişti."
Eski paşalardan biri, bir gün bir sebze bahçesini gezerken bahçenin sahibine bostan dolabını gözü bağlı olarak çeviren eşeği göstererek sormuş: - Bu eşeğin gözlerini niçin bağladınız? - Paşam, eşek gözü bağlı olarak dolabı çevirdiği müddetçe doğru bir yolda yürüdüğünü zanneder ve sürekli bostanın etrafında döner. Gözünü bağlamazsam, farkına vararak böyle saatlerce kuyunun etrafında dönmez. - Pekala boynuna bu kocaman çanı niye taktınız? - Eşek durduğu anda çan sesi kesilir. O zaman gelip eşeği tekrar yürütürüz. - Peki ya eşek yürümez de olduğu yerde başını sallayarak çanı çalarsa ne yaparsınız? - Aman paşam ben sizin gibi akıllı eşeği nereden bulurum?
20. yüzyılın ilk yarısında yoksul bir adam falcıya gider. Falcı kadın fanusta korkunç geleceği görür: - Eyvah! Gelecekte milyonlarca insanın ölümüne sebep olacaksın! Adam kahrolur.. "Milyonların katili olmaktansa kendimi öldürürüm, daha iyi!" deyip tren yoluna koşar. Raya kafasını dayayacak, istikbaldeki korkunç felaketin önüne geçecektir! Ama o da ne? Raya kafasını dayamış bir küçük çocuk... Tren de 100 metre ötede ve hızla geliyor.. Hemen fırlayıp çocuğu rayın üstünden çeker.. Ufaklığı yatıştırmak için başını okşarken sorar: - Adın ne senin, söyle bakalım? - Adolf efendim...
Biri içinde 1 milyar bulunan cüzdanını kaybetmiş. Kaybettiği yerdekilere cüzdanını getirene 100 milyon vereceğini söylemiş. Daha sonra kalabalıktan bir ses daha duyulmuş: - O cüzdanı bulup bana getirene 250 milyon vereceğim!
Cimri bir kişi ölümü yaklaşınca oğullarını yanına çağırır. Üç oğluna da vasiyette bulunur. Ben ölünce hepinizin mezarıma tek tek birer milyar koymanızı istiyorum der. Adam öldükten sonra sırayla 1. ve 2. oğlu mezara gider ve birer milyar parayı mezara koyarlar daha sonra babası gibi parayı seven 3. oğlu da mezara gider ve mezardaki paraları alır yerine babası adına bir 3 milyarlık çek koyar...
Şövalyelerin gözüpek oldugu eski zamanlarda bu şövalyelerden biri Haçlı Seferlerine çıkmaya karar verir. Yola çıkmadan önce kahyayı yanına çağırır: - "Haçlı Seferlerine katılacağım. Karımın bekaret kemerini sana veriyorum. Sana güveniyorum. 10 yıl içinde dönmezsem anahtarı kullanabilirsin." Şövalye baştan aşağı donanır, tozlu yollara revan olmadan önce dönüp son bir kez şatosuna bakar. Birden kahyanın, bağırarak nefes nefese şatodan dışarı koştuğunu görür: - "Durun! Durun Majesteleri. Oh, iyi ki size yetişebildim. Yanlış anahtar!"
Amerikada 22 nolu karayolunda devriye görevi yapan bir otoyol polisi arabasından yolu takip ederken, bir araba görmüş. Bu aracı radarla incelemiş ve minimum 50 km. ile gidilmesi gereken yolda bu aracın tam 22 km./saat'le gittiğini farketmiş. Bu araba yolu tıkıyormuş. Ve aracı durdurup sürücüyü uyarmaya karar vermiş. Aracın peşinden gidip aracı durdurmuş, bir de ne görsün. Aracı kullanan çok yaşlı bir teyze. Ve aracın arkasındaki koltuklarda da çok korkmuş 3 tane yaşlı teyze daha var. Polisi gören yaşlı sürücü: - "Polis bey çok mu hızlı gidiyordum?" diye endişe ile sormuş. Polis demiş ki: - "Hanımefendi, hızlı değil, aksine çok yavaş gidiyorsunuz ve bütün otoyol trafiğini etkiliyorsunuz! Radardan gördüğüm kadarıyla 22 km. hızla gidiyorsunuz?" Yaşlı teyze: - "Ama, otoyolun girişinde 22 yazıyordu ve bende bu hıza uymak istedim!" Polis: - "Teyzeciğim" demiş, "o 22, otoyolun numarası. Bu yolda min. 50 km. hızla gitmelisiniz." Kadın, "tamam, bundan sonra hızlanacağım" demiş. Polis tam kendi arabasına giderken, gözü yine arkada oturan, hiç konuşmayan ve çok korkmuş gözüken 3 yaşlı teyzeye kaymış. Ve sormaya karar vermiş sürücüye: - "Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim? Bu arkada oturan kişilerin nesi var? Çok korkmuş gözüküyorlar, sanki dillerini yutmuşlar gibi?" Kadın şöyle cevap vermiş: - "Vallahi ben de anlamadım, 160 nolu karayolundan çıktığımızdan beri böyleler."
Adamın biri yolda yürürken bir şişeye tekme atmış; şişeden cin çıkmış. Cin "dile benden ne dilersen" demiş, adam da "özür dilerim; bir daha olmaz abi", demiş.
Yamyam baba oğul balta girmemiş ormanda dolaşırken nehirde yıkanan genç ve çok güzel bir kadın gördüler. Oğul sordu: - Ne dersin baba, yiyelim mi onu? Baba bir an düşündükten sonra: - Hayır, bunu eve götürür, onun yerine anneni yeriz!
2 bebek puşetlerinde battaniyelerinin altında oturuyorlarmış. Biri diğerine sormuş: "Sen eykek bebek misin kız bebek mi?" Öteki ellerini havaya kaldırmış: "Biymiyoyum.. nasıl anlayız ki?" Bizimkisi "ben biyiyoyum akıllım bak..." demiş ve ötekinin battaniyesinin altına kafasını sokuvermiş.. 2-3 saniye sonra kafasını dışarı çıkarmış ve gülümsemiş: - "Sen kız bebeksin ben de eykek bebeğim.." "Ama neyden anladın???" diye sormuş öteki... "Çok kolay akıllım... senin patikleyin pembe benimkiley mavi..."
Tiyatroda, ünlü oyuncu rolü gereği uşaklarına bağırır: - "Atımı getirin!" O sırada münasebetsiz bir seyirci "Eşek olsa olmaz mı?" diye seslenir. Oyuncu hiç istifini bozmaz: - "Hay hay! Buyrun beyefendi!.."
Amerikada yaşayan ünlü bir mafya babasının karısı doğum yapacakmış. Hastaneye kaldırmışlar. Tabii ilgi o biçim. Doktorlar, hemşireler etrafında pervane. Neyse doğumhaneye almışlar. Kadın ikiz doğuracakmış. İlk çocuk gelmeye başlamış, çocuk kafasını çıkarınca etraftaki kalabalığı görür görmez hemen bağırmış: -Hey Joe, ön kapıyı tutmuşlar; arka kapıdan kaçalım!
Adamın biri yabancı bir şehirde, bir evin kapısını çalarak şu ricada bulunur: - "Pek susadım, buralarda su bulamadım, lütfen bana bir bardak su verir misiniz?" Kapıyı açan çocuk, adamın yüzüne bakarak, kısa bir tereddütten sonra: - "İstersen ayran getireyim", der. Adam bu teklifi teşekkürle kabul ettikten az sonra, çocuk bir çanak ayran getirir. Adam ayranı içtikten sonra çocuk: - "İstersen daha getireyim", der. - "Zahmet olur yavrum." - "Hayır, bu ayranın içine fare düştüğü için nasıl olsa dökecektik!" Bunun üzerine, adam iğrenerek, elindeki ayran çanağını hiddetle yere atıp parçalayınca, çocuk feryadı koparır: - "Anne, kapıdaki adam köpeğin çanağını kırdı!"
Cennetin kapısında görevli melek yeni vefat etmiş adama: - "Üzgünüm ama seni içeri alabilmem için bana hayattayken yaptığın iyi bir şeyi anlatmalısın." Adam biraz düşünmüş ve: - "Bir grup serserinin yaşlı bir kadının çantasını almak istediklerini gördüm. Ben de kadını kurtarmak için yanlarına gittim. Başlarındaki çocuğun motorunu devirip, çocuğun yüzüne tükürdüm. Yanındakilere de yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu söyledim." - "Ya bu ne zaman olmuştu?" - "Yaklaşık üç dakika önce.."
Ahmet Bey, Mehmet Bey'e hakaret davası açar ve kazanır. Mehmet Bey, Ahmet Bey'e 'domuz' demiştir .Mehmet Bey, yargıca sorar: - "Bu kararınız Ahmet Bey'e domuz dememi yasaklıyor, ama bir domuza Ahmet Bey dememi de yasaklıyor mu, sayın yargıç?" - "Hayır Mehmet Bey, bunda bir sakınca yok." Bunun üzerine Mehmet Bey, Ahmet Bey'e dönüp seslenir: - "Size iyi günler 'Ahmet Bey'..."
Bizim temel Avustralya'ya devekuşu avlamaya gitmiş. Yolda giderken bir de bakmış önunde 15-20 tane devekuşu duruyorlar. Tabii hemen tüfeğini almış, dışarı çıkmış ama bunu gören devekuşları kendi akıllarınca saklanmak için hemen kafalarını kuma gömmüşler. Temel şaşkınlıkla: - "Yahu burada biraz önce bir sürü kuş vardı, nereye gittiler.."
Bir adam diğerine sorar: - "Köpeğinizi satın almak istiyorum ama sadık mıdır?" - "Hem de fazlasıyla sadık. Size bu konuda yüzde 100 garanti verebilirim." - "Nasıl bu kadar emin olabilirsiniz?" - "Şimdiye kadar 5 kere sattım. Her seferinde de geri geldi."
İki arkadaş hem içiyor, hem de karılarından yakınıyordu. Biri "Ben" dedi, "evliliğimizin ilk senelerinde işten eve dönünce karımı kucaklar, nefesi kesilene kadar kollarımda sıkardım." Diğeri içini çekerek sordu: - "Ya şimdi?" - "Şimdi mi? Daha fazla sıkmadığım için pişmanım!.."
Adamın biri çalıştığı fabrikadan her akşam el arabasıyla yakındaki evine çöpler, artık malzemeler falan götürüyor. Yetkililer adamdan kuşkulanıyorlar. Her gün el arabasının içine bakıyorlar, işe yarar hiçbir şey yok demirler, çöpler, plastikler falan... Yetkililer "herhalde bunları hurdacıya falan satıyordur. Bizim için problem değil hatta daha iyi" diyorlar ama bir yanda da bu adamda bir iş var ama... diye düşünüyorlar. Sonunda olay ortaya çıkıyor: Adam el arabası çalıyormuş.
Cebinde meteliği yoktu. Bir lokantanın önünde durdu, gözü vitrinde bir levhaya takıldı: "Girin ve istediğinizi yiyin. Hesabınızı torununuz ödesin." Adam, "tam bana göre", diye mırıldanarak içeri daldı. Havyar, ıstakoz, karides, kuzu pirzolası... Doyduğu halde ne varsa söyledi. Yemeği bitirince, çıkmak üzere hazırlandı. Fakat garson yetişip, hesap pusulasını burnuna dayamasın mı? Hem de tuzlu bir hesap... "Ama", diye derhal itiraz etti bizimki tabii. "Kapıda hesabınızı torununuz ödesin diye yazmıyor mu?" Garson gayet nazik cevap verdi: "Yazıyor tabi efendim. Ama bu size takdim ettiğim hesap, sizin büyükbabanızın."
Ankara'da bir fakültede okuyan Ahmet, işi dalgacılığa vurur. Dersin dışında her konuyla ilgilidir. Yıl sonu yaklaşırken kötüye giden dersleri düzeltemeyeceğini görür. Atılacağı kesin gibidir. Annesine telgraf çeker: - "Anneciğim atılacak gibiyim, babamı hazırlayasın." Ertesi gün cevap gelir: - "Baban zaten hazırda... Sen kendini hazırla."
Bir tavşan her gün eczaneye gidip "havuç var mı, havuç var mı?" diye soruyormuş.. Eczacı da her gün sabırla yok diyormuş; en sonunda bir gün sıkılıp tavşanı dövmüş, dişlerini de kırmış.. .. Tavşan ertesi gün yine gelmiş.. - "Havuç suyu vay mı, havuç suyu?"
Bir gemici geç vakit otele gelmiş. Yer olup olmadığını sormuş: - "İki kişilik bir odada tek yatağım var, demiş resepsiyon görevlisi, ancak pek tavsiye etmem. Çünkü öteki yatakta fena halde horlayan bir delikanlı yatıyor." - "Ziyanı yok", demiş gemici, verin bana o yatağı..." Ertesi sabah gemici hesabı ödemeye indiğinde otelci sormuş: - "Nasıl uyuyabildiniz mi?" - "Çok güzel uyudum", demiş gemici. - "Yanınızdaki müşteri hiç horlamadı mı?" - Hiç horlamadı..." - "Ama nasıl olur?" - "Odaya girince yanağından "Merhaba güzel çocuk" diye bir makas aldım. Sabaha kadar gözlerini kırpmadan yatakta oturdu."
Hırsız, gecenin yarısında bir eve girer. Karanlık koridorda, yaktığı küçük el fenerinin ışığında ilerlerken bir ses duyar: - "İsa seni izliyor!" Şaşkınlık ve korkuyla etrafına bakınan hırsız, bir yandan da evdeki değerli şeyleri aramaya devam eder. Tekrar aynı sesi duyar: - "İsa seni izliyor!" Bu kez hırsız elindeki feneri çevrede gezdirmeye başlar ve bir papağan görür: - "Bunu sen mi söyledin?" diye papağana sorar. Papağan: - "Evet, yalnızca seni uyarmak için", der. Hırsız: - "Ne! Beni uyarmak mı! Kimsin sen? Adın ne senin?" Papağan: - "Musa", diye cevap verir. - "Musa?" der hırsız, "hangi salak bir papağana Musa adını koyar ki!?" Kuş cevap verir: - "Bilmiyorum. Tahminimce arkanda duran dobermana 'İsa' adını veren salak olabilir..."
Bir İrlandalı, Dublinde bir bara gitmiş ve barmenin getirdiği üç bira bardağından sırayla yudum yudum içmeye başlamıştı. Barmen, ilk kez tanık olduğu bu olay karşısında merakını daha fazla frenleyemedi: "Kardeşim, neden üç birayı bir anda istiyorsun?" diye sordu. "Bir tane söyle, onu bitirdikten sonra diğerlerini iste!" İrlandalı, sakin bir biçimde yanıtladı barmeni: "Biz, biri İrlandada, biri İngilterede, biri ise Amerikada yaşayan üç kardeşiz" dedi. "Aramızda şöyle bir karar aldık: Hangimiz bir bara gitse, üç bira isteyecek ve üçümüz o an birlikteymişiz gibi, yudum yudum her bardaktan içecek..." Bu yanıt, barmenin çok hoşuna gitti.. İrlandalı iki üç hafta sonra aynı bara bir kez daha geldiğinde, barmen bu kez onun siparişi beklemeden, masasına üç bira getirdi. "Birini alınız" dedi İrlandalı. "Çünkü artık üçüncü bardağa gerek kalmadı." Barmen üçüncü bardağı aldı ve saygıyla selam vererek masadan ayrıldı. İrlandalı iki bardak birayı içtikten sonra hesabını ödeyip, kapıdan çıkarken barmen yanına geldi ve ona başsağlığı diledi. "Kardeşlerinizden birini kaybettiğiniz için çok üzgünüm" dedi. "Tanrı size sağlık versin..." İrlandalı gülmeye başladı: "Nereden çıkarıyorsun kardeşlerimden birinin öldüğünü?" dedi. "İki bira ısmarlamamın tek nedeni var: Ben içkiyi bıraktım!.."
Temel hastaneye gitmektedir. Girişte birinin ağladığını görür. Yaklaşır ve sorar: - "Hayrola hemşerim! Neden ağlıyorsun?" Adam: - "Kan tahlili yaptırmaya geldim. Parmağımı kestiler!" der. Temel daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başlar. Bu sefer susan adam, Temel'e sorar: - "Hemşerim, sen niye ağlamaya başladın?" Temel: - "Ben" der, "idrar tahlili yaptırmaya geldim."
Bir mahkeme salonu düşünün... Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırırlar. Kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır: - "Bayan Jones.. beni tanıyor musunuz?" Yaşlı teyze cevap verir: "Ah evet Bay Williams sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir başbelasıydınız. Sürekli yalan söylüyorsunuz, karınızı komşunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız..." Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur. Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar: - "Peki Bayan Williams, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?" Kadın yine cevaplar: "Elbette tanıyorum. Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor." Yine herkes şokta. Bütün salonu bir uğultu kaplar. Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını da kürsüye çağırır. Ve ikisine de eğilmelerini söylerek kulaklarına şunu fısıldar: - "Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikiniz de yandınız..."
Üç adam ölür ve cennete giderler. Sorgu meleği birincisine sorar: - "Seni cennete yollamadan önce sana bir sorum var: Karına karşı sadık oldun mu?" Adam yanıtlar: - "Evet, asla bir başka kadına bakmadım." Sorgu meleği: - "Şuradaki Rolls-Royce'u görüyor musun ? O senindir. Cennetteyken kullanabilirsin." Sorgu meleği ikinci adama da aynı soruyu sorar ve şu cevabı alır: - "Bir kez karımı aldattım ama bunu ona itiraf ettim. Beni bağışladı ve mutlu yuvamızı kurtardık." Bunun üzerine sorgu meleği: - "Şuradaki Mercedes'i görüyor musun? Cennetteyken onu kullanacaksın." der ve üçüncü adama da sorar: - "Karını hiç aldattın mı ?" Adam yutkunur ve şöyle der: - "İtiraf edeyim ki; bulduğum her kıza asıldım ve her fırsatta onlarla yattım, birçoğu ile beraber oldum. Üzgünüm." Sorgu meleği, "Ehh" der, "Ama temelde iyi bir adamsın. Şuradaki eski vosvos'u görüyor musun? Cennette onu kullanacaksın." Bunun üzerine üç adam vedalaşır arabalarına atlar ve kendi yollarına giderler. Birkaç hafta sonra ikinci ve üçüncü adam birlikte gezerlerken barın önünde birinci adamın Rolls-Royce'unu görürler. Bara girdiklerinde adamın perişan bir halde, etrafındaki boş şişelerin arasında salya sümük oturduğunu görürler ve şaşırırlar: - "Heyy! ne oldu sana?" der ikinci adam, "Cennettesin, altında bir Rolls-Royce var, her şey mükemmel ama sen niye bu haldesin?" - "Bugün karımı gördüm!" der birinci adam. Diğerleri, "Aaaa! ne kadar güzel! peki derdin nedir?" diye sorarlar.. Adam içini çekerek konuşur, "Kaykay'la dolaşıyordu!"
Oymakbeyi, izci adaylarını karşısına toplamış, onlara izciliğin ilkelerini anlatmaya çalışıyordu: - "Bakın çocuklar," dedi. "Bir izci, her gün, hiç olmazsa bir kez birine yardımcı olmalıdır. Hastalara, yaşlılara, muhtaçlara.. Her sabah okula geldiğiniz zaman size bir gün önce nasıl bir iyilik yaptığınızı soracağım. Tamam mı?" Ertesi sabah oymakbeyi çocukları toplayıp sordu: - "Söyleyin bakalım... Dün ne gibi bir iyilik yaptınız?" Bütün çocuklar, hep bir ağızdan: - "Yaşlı bir kadının karşıdan karşıya geçmesine yardım ettik efendim." Adamcağız şaşırdı: - "Hepiniz mi?" - "Evet efendim, hepimiz birden" - "Neden?" Çocuklardan biri cevap verdi: - "Kadın karşıdan karşıya geçmek istemiyordu da, ondan efendim!"
Ali hat bekçisiydi. Herkes gibi onun da hayatta bir ideali vardı: Makasçı olmak. Sonunda sınava girdi. Müfettiş sordu: - "İki ekspres aksi yönlerden aynı hat üstünde birbirlerine yaklaşmaktalar. Bu durumda ne yaparsın?" - "Bir tanesini başka hatta alırım." - "İmkansız. Raylar donmuş vaziyette. Makas çalışmıyor." - "O zaman kırmızı bir bayrak sallarım." - "Vakit gece. Kimse seni göremez." - "Kırmızı bir fener sallarım." - "Memlekette gaz kıtlığı var." - "O zaman elime geçen her türlü tahta ve odunu hattın üstüne yığar ve tutuştururum." - "Ya kibritin de yoksa?" Zavallı hat bekçisinin alnından ter damlıyordu. Sonunda içini çekti: - "O zaman karımı çağırırım." Müfettiş şaşırdı: - "Karını mı çağırırsın? Bu işle ne ilgisi var karının?" - "Az sonra çıkacak şamatayı o da görsün bari..."
Çok kıymetli bir köpek evden kaçmış. Sahibi oturduğu küçük kentte çıkan yerel gazeteye bir ilan gönderip, bulana 1000 dolar ödül vaadetmiş. Fakat gönderdiği ilan gazetede çıkmamış. Öfkelenen adam doğruca gazete yönetimine gitmiş. - "İlan servisi şefiyle görüşmek istiyorum", demiş. Orada danışmada duran bir delikanlı "dışarıda" diye cevap vermiş. - "Ya yardımcısı?" - "O da yok" - "O halde yazı işleri müdürüyle konuşayım." - "O da dışarıda" - "Peki, ya gazetenin sahibi?" - "O da burada değil" - "İnanılır gibi değil! Nerede bu adamlar?" - "Köpeğinizi aramaya gittiler, efendim"
Bir gün aslanın birinin canı çok sıkılmış, şöyle bir ormanı gezeyim tebamla eğleneyim biraz demiş. Ormanda gezerken bir devekuşu görmüş, yakalamış devekuşunu boynundan; öteki pençesiyle de "Şak, Şak, Şak" diye üç tokat atmış hayvana, "söyle bakalım!" demiş, "kim bu ormanın kralı?", devekuşu ürkekçe "Sensin aslan abi" demiş, "tabi benim" demiş aslan ve "Şak, Şak, Şak" diye üç tokat daha atıp fırlatmış hayvanı. Derken aslanın karşısına bir kurt çıkmış, tutmuş kurdu boynundan; "Şak, Şak, Şak" diye atmış tokadı, "Söyle" demiş, "kim bu ormanın kralı", kurt da ürkek "sensin aslan abi" demiş, aslan da "tabi benim" demiş, "Şak, Şak, Şak" diye üç tokat daha atmış, fırlatmış bir kenara. Derken bu defa aslanın karşısına bir fil çıkmış, tam korkarak kenardan sıyrılacağı sırada kurtla devekuşu gelip "sen bu ormanın kralı değil misin aslan abi? koş yakala şu hayvanı" demişler. Bu gazı yiyen aslan koşmuş tutmuş fili "Şak, Şak, Şak" diye patlatmış tokadı ve hemen sormuş "söyle bakalım; kim bu ormanın kralı?". Filin kafası bir atmış, tutmuş hortumuyla aslanıyla "Pat, Pat, Pat" diye üç kere yere çarptırıp fırlatmış atmış. Aslan yerden zorlukla kalkıp elleriyle üstünü silkerken, file dönmüş ve şöyle demiş "Bilmiyorsan bilmiyorum de kardeşim.."
3 adam ölür ve cennetin kapısına gelirler. Cennetin kapısındaki melek onlara der ki: - "Burada tek kural var, ördekleri ezmiyeceksiniz..." Adamlar bir şey anlamaz ama cennete bir girerler ki, her taraf ördeklerle dolu adım atacak yer yok. İçlerinden biri yanlışlıkla bir ördeğin üstüne basar, anında bir melek gelir yanında da görüp görebileceğiniz en çirkin kadın. Melek adama der ki: - "Sen ördeklerden birini ezdin, ceza olarak bu kadınla seni sonsuza kadar birbirinize bağlıyorum." ...ve melek onlari zincirle birbirlerine bağladıktan sonra gider. İkinci gün adamlardan biri daha yanlışlıkla bir ördeğe basar. Hemen melek çok çirkin bir kadınla gelir ve zincirle ikisini birbirine bağlar. Üçüncü adam tek başına kalır. Arkadaşlarının başına geleni gördüğü için ördeklere basmadan etrafı dolaşmaya başlar. Aylar geçer ve adam tek bir ördeği ezmemiştir. Bir gün bakar ki melek ona doğru geliyor, yanında da son derece güzel ve seksi bir kadın. Melek hiçbir şey söylemeden adamı bu kadınla birbirlerine zincirler ve gider. Adam bu işe çok şaşırır ama çok da sevinir: - "Bunu hakedecek ne yaptım acaba?" Kadın cevap verir: - "Onu bilmem ama ben bugün bir ördek ezdim..."
Ziraat fakültesini yeni bitirmişti. Bir gün babasına: - "Ne kadar modası geçmiş usullerle çalışıyorsunuz babacığım", dedi. "Eğer bu şekilde çalışmaya devam ederseniz, mesela şu ağaçtan yılda on kilo elma dahi elde edemezsiniz." Babası onayladı: - "Elbette edemeyiz oğlum! Bu ağaç armut ağacı."
Çok soğuk bir kış günü padişah, tebdil'i kıyafet gezmeye karar vermiş. Yanına başvezirini alıp yola çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir adam görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş. Padişah, ihtiyarı selamlamış: - "Selamünaleyküm ey pir'i fani..." - "Aleykümselam ey serdar'ı cihan..." Padişah sormuş: - "Altılarda ne yaptın?" - "Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor..." Padişah gene sormuş: - "Geceleri kalkmadın mı ?" - "Kalktık...Lakin, ellere yaradı..." Padişah gülmüş: - "Bir kaz göndersem yolar mısın ?" - "Hem de ciyaklatmadan..." Padişahla başvezir adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar. Padişah başvezire dönmüş: - "Ne konuştuğumuzu anladın mı?" - "Hayır padişahım..." Padişah sinirlenmiş. "Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım." Korkuya kapılan başvezir, padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere kenarına dönmüş. Bakmış adam hala orada çalışıyor: - "Ne konuştunuz siz padişahla?" Adam, başveziri şöyle bir süzmüş: - "Kusura bakma. Bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim." Başvezir, yüz altın vermiş: - "Sen padişahı, serdar'ı cihan, diye selamladın. Nereden anladın padişah olduğunu?" - "Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi." Vezir kafasını kaşımış... - "Peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek?" Adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış: - "Padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki, kiş günü çalışıyorsun, diye sordu. Ben de, yalnızca altı ay yaz değil, altı ay da kış çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim." Vezir bir soru daha sormuş: - "Geceleri kalkmadın mı ne demek?" Adam bir yüz altın daha almış: - "Çocukların yok mu diye sordu. Var, ama hepsi kız. Evlendiler, başkasına yaradılar, dedim." Vezir gene kafasını sallamış... - "Bir de kaz gönderirsem dedi, o ne demek..." Adam gülmüş: - "Onu da sen bul..."
Bir gün Papa makam arabasıyla giderken canı çok sıkılır ve şoförüne yer değiştirmeyi önerir. Bunlar yer değiştirir ve Papa hız yapar. Gaza basar da basar.. En sonunda bir polis arabası tarafından çevrilir. Memur papayı görünce şaşırır ve amirine başvurur. Amirle aralarında şu konuşma geçer: - "Amirim, burada çok önemli biri var hız yapıyordu ceza yazacak mıyım?" - "Yazacaksın tabii, kaymakam da olsa vali de olsa ceza yazacaksın." - "Hayır amirim daha da önemli!" - "Devlet bakanı da olsa yazacaksın." - "Hayır amirim daha da önemli!" - "Başbakan da olsa yazacaksın." - "Hayır amirim hayır daha da önemli!" - "Bill Clinton da olsa yazacaksın!!!" - "Hayır amirim daha da önemli!" - "Eee, kim bu daha da önemli daha da önemli deyip durduğun?" - "Valla amirim kim olduğunu ben de bilmiyorum ama şoförü papa!!"
İş yerine geç gelen sekreter kıza arkadaşı sordu: - "Kızım nerede kaldın?" - "N'olmuş?" - "Patron, deminden beri seni sordu. Nasıl idare edeceğimi bilemedim." Kız, kayıtsız bir tavırla: - "E ben ne yapayım canım'" dedi.. - "Beni takip eden o yakışıklı adam, o kadar yavaş yürüyordu ki!.."
Adam bürosuna gelir gelmez sekreterine kendisini arayan olup olmadığını sormuş. Sekreter bir beyin geldiğini ancak adını söylemediğini belirtmiş. Adam "O sersem kardeşim olmalı" diye söylenince sekreter: - "Olabilir efendim. Çünkü size çok benziyordu.."
Adamın biri iş başvurusunda bulunmuş. Görüşmeye çağırmışlar; görüşme sonuna doğru ortalama bir tip olduğu anlaşılan adama yöneticisi sormuş: - "Peki beklentilerin ne? Seni ne tatmin eder?" Arkadaş saymaya başlamış: - "Öncelikli olarak bir araba istiyorum, ayrıca şu anda bulunduğum dairenin kirası biraz fazla; onu da şirketin karşılaması iyi olur, maaş olarak da 3000$'dan aşağı çalışmam. Şirket yöneticisi dinler ve: - "Biz sana son model bir Cherokee ve Tarabya'da bir villa vereceğiz, ayrıca bizim bu pozisyonumuz için planladığımız maas 6000$'dır," demiş. Bizim elemanin gözleri fırlamış: - "Şaka yapıyorsunuz", demiş. Şirket yöneticisi yapıştırmış cevabı: - "Önce siz başlattınız..."
Bir kadınla bir adam ayrı ayrı arabalarında giderlerken çarpışırlar. İkisinin de arabası mahvolur ama şans eseri ikisi de hiç yara almadan kurtulur. Arabalarından sürünerek çıkarlar ve kadın adama bakıp: - "Çok ilginç! Sen erkeksin ben de kadın. Arabalarımız mahvoldu ama ikimize de hiçbir sey olmadı. Bu belki de tanışıp, dost olup, hayatımızın sonuna kadar huzur içinde birlikte yaşamamız için bir işarettir?", der. Müthiş heyecanlanan adam: - "Evet, galiba haklısın" diye cevap verir. Şaşkınlıkla "Bak, arabam hurdaya döndü ama bir şişe şarap sapasağlam. Bu kesin bir işaret. Bu şarabı içip şansımızı kutlamalıyız" diye devam eden kadın, şarap şişesini adama uzatır. Adam şişeyi alır, açar ve yarısını içip kadına verir. Kadın hemen şişenin mantarını kapatıp adama geri uzatır. Bunun üstüne adam sorar: "Sen içmeyecek misin?" Kadın cevap verir: "Hayır, ben polisi bekleyeceğim!"
Sakıp Sabancı Ağa'ya bir gün demişler ki: - "Ağa bu dünyada her şey güllük gülistanlık. Nereye baksak her tarafta senin şirketleri, fabrikaları görüyoruz (marSA, yünSa, lasSA, toyotaSA). Burada işin iş. Ya diğer tarafta ne olacak, orada ne yapacaksın, nasıl kurtulacaksın zebanilerden?" Sakıp Ağa gülmüş: - "Öte yanda da işimizi sağlama aldık. Bir tarafımızda iSA, diğer tarafımızda muSA.."
Sonbaharda, kızılderililer şeflerine kışın soğuk geçip geçmeyeceğini sormuşlar. Herhangi bir fikri olmayan şef, kışın soğuk geçeceğini ve hazırlanmak için odun toplamaları gerektiğini söylemiş. İyi bir önder olan şef, en yakın telefon kulübesine gittikten sonra Ulusal Hava Durumu Servisi'ni arayıp sormuş: - "Kış soğuk mu geçecek?" Telefondaki adam: - "Evet, bu kış epey soğuk olacak." Şef, köye geri dönüp odun toplama işini hızlandırmış. Bir hafta sonra, şef tekrar Ulusal Hava Durumu Servisi'ni aramış: - "Kış çok mu soğuk geçecek?" Telefondaki adam: - "Evet, bu kış gerçekten oldukça soğuk olacak." Böylelikle şef geri dönüp adamlarına bulabildikleri bütün odun parçacıklarını dahi toplamalarını söylemiş. Bir hafta sonra, şef tekrar Ulusal Hava Durumu Servisi'ni aramış: - "Bu kışın çok soğuk geçeğine kesinlikle emin misiniz?" Telefondaki adam: - "Kesinlikle, kızılderililer deli gibi odun topluyor..."
Adam sünnetçi dükkanının vitrinine şemsiye koymuş, biri de merak etmiş: - "Yahu sünnetçi vitrininde şemsiyenin işi ne be?" Sünnetçi fena fena bakmış: - "Yani vitrine ne koysaydım?"
Bir adam ailesiyle birlikte arabasında tam bir köprüden geçecekken, gişelerde etrafı basın mensupları tarafından sarılır ve kendisine köprüden geçen bir milyonuncu araba sahibi olduğu ve 1 milyon$ kazandığı bildirilir. Biri heyecan ve merakla sorar: - "Ne yapacaksınız bu kadar parayla?" Adam biraz düşünür ve cevaplar: - "Herhalde önce gider kendime bir ehliyet alırım." Yanında oturan karısı kocasının yaptığı gafın farkına varıp düzeltir: - "Siz ona bakmayın. O çok içti ve ne dediğini bilmiyor." Arka koltukta oturan ve kalabalıktan telaşa kapılan yaşlı ve sağır adam lafa karışır: - "Ben biliyordum zaten bu çalıntı arabayla fazla uzağa gidemeyeceğimizi." Bütün basın şaşkınlıkla söylenenleri dinlerken, bagajdan sesler gelir: - "Hey, oradakiler, niye durduk? Sınırı geçmedik mi daha?"
Bir gün (Yıldırım Akbulut'un başbakanlığı zamanında) Akbulut ile Margaret Thatcher at gezisine çıkarlar. Yolda giderken birden Tatcher'ın atı yellenir. Tabii Thatcher utancından yerin dibine girer. Hemen Akbulut'tan özür dilemeye başlar. Bizim Akbulut da şaşırır: - "Aaa, siz mi yapmıştınız? Ben at yaptı sandıydım."
Adamın biri bir gün meyhaneden çıkmış tabii kafası da iyi. Yolda bir ayağı kaldırımda bir ayağı da yolda yürüyormuş. Adamın biri bunu görüp yanına yaklaşmış. Ve de merakını gizleyemeden sormuş. - "Ya hemşerim, niye bir ayağın asfaltta bir ayağın kaldırım da yürüyorsun? Bir yerde yürüsene?", demiş. Adam da ona: - "Allah razı olsun hemşerim sana. Ben de acaba ne zaman topal oldum diye düşünüyordum."
Mafya babası haraçlarını toplaması için yeni bir tetikçi buldu. Seçtiği adam sağır ve dilsizdi. Çünkü baba, bu tetikçi yakalanırsa polise fazla bir şey anlatması mümkün olamaz, diye düşünüyordu... Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark etti ve tetikçiyi odasına aldırttı, bir de işaret dilini bilen tercüman buldular. Tercüman işaretle sordu: - "Para nerde?" Sağır dilsiz işaretle yanıt verdi: - "Ne parası? Benim paradan maradan haberim yok. Neyden bahsettiğinizi anlamıyorum." Tercüman tercüme etti: - "Neyden bahsettiğinizi anlamıyormuş..." Baba 38'liği koltuk altından çekip sağır dilsizin beynine dayadı: - "Şimdi sor bakalım, para nerede?" Tercüman işaretle sordu: - "Para nerede?" Sağır dilsiz kan ter içinde işaretle yanıt verdi: - "Şehir merkezindeki parkta, büyük heykelin olduğu kapıdan girince soldan 3. ağacın kovuğunda yüz bin dolar var." Baba öfkeyle gürledi: - "Ne dedi?" dedi Baba. Tercüman yanıtladı: - "Dedi ki, hala neyden bahsettiğinizi anlamıyormuş, ayrıca o tetiği çekmek de biraz sıkarmış.."
Trafik kazasına sebebiyet verdiği için yargılanan şoför, hakime: - "Hakim bey," dedi. "Benim bu kazada hiç suçum yok. Ben 15 yıllık şoförüm..." der. Kazaya uğrayan yaya derhal atılır: - "Ama hakim bey, ben de 45 yıllık yayayım!"
Mafya babası haraçlarını toplaması için yeni bir tetikçi buldu. Seçtiği adam sağır ve dilsizdi. Çünkü baba, bu tetikçi yakalanırsa polise fazla bir şey anlatması mümkün olamaz, diye düşünüyordu... Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark etti ve tetikçiyi odasına aldırttı, bir de işaret dilini bilen tercüman buldular. Tercüman işaretle sordu: - "Para nerde?" Sağır dilsiz işaretle yanıt verdi: - "Ne parası? Benim paradan maradan haberim yok. Neyden bahsettiğinizi anlamıyorum." Tercüman tercüme etti: - "Neyden bahsettiğinizi anlamıyormuş..." Baba 38'liği koltuk altından çekip sağır dilsizin beynine dayadı: - "Şimdi sor bakalım, para nerede?" Tercüman işaretle sordu: - "Para nerede?" Sağır dilsiz kan ter içinde işaretle yanıt verdi: - "Şehir merkezindeki parkta, büyük heykelin olduğu kapıdan girince soldan 3. ağacın kovuğunda yüz bin dolar var." Baba öfkeyle gürledi: - "Ne dedi?" dedi Baba. Tercüman yanıtladı: - "Dedi ki, hala neyden bahsettiğinizi anlamıyormuş, ayrıca o tetiği çekmek de biraz sıkarmış.."
O gün barda her şey sakindi, piyanist beylik parçalarından birini çalarken millet masalarda pokerin tadını çıkartıyor, bir yandan da viskilerini yudumluyordu, derkeen, içeriye bir adam geldi ve bara yaklaşıp: - "Hey barmen, herkese benden bir viski, sen de iç bir tane." Barmen bardakları parlattığı kirli bezini bırakıp bu yağlı müşterinin isteğini memnuniyetle yerine getirdi, bir bardak da kendi içti. Bu iş bir kaç tur gerçekleştikten sonra barmen artık parayı isteyince adam: - "Ne parası barmen sen verdin biz içtik", dedi Bunun üzerine barmen adamı bir guzel patakladıktan sonra kapı dışarı etti. Ertesi gün aynı adam gene aynı bara gelir: - "Hey barmen, herkese benden bir viski, ama sana yok viski, sen içince sapıtıyorsun."
Adamın birini kırmızı ışıkta geçtiği için polis durdurmuş, adamdan ehliyet ruhsat istemiş. Adam da "yanımda yok.. arkadaşın evinde içiyorduk.. sanırım fazla kaçırdım, biraz sarhoşum orada unutmuş olmam lazım" demiş. Polis dumur olmuş tabi. Kırmızı ışık, alkol, ehliyet ruhsat yok. Gitmiş komiserine durumu anlatmış. Komiser gelmiş adama ehliyet ruhsat sormuş, adam çıkartıp uzatmış hemen. Komiser şaşırmış tabii. Alkolmetreyi çıkarıp üfletmiş, adamda zerre alkol yok. Şaşırmış tabi.. - "Ama memur bana sizin alkollü olduğunuzu ve ehliyetinizin yanınızda olmadığını söyledi" demiş. Bizim uyanık dönmüş komisere: - "Siz ona aldırmayın, pek iyi değil galiba... Birazdan size kırmızı ışıkta geçtiğimi filan da söyleyebilir"
Cimriliği ile tanınan adam doktora uykusuzluktan dert yanıyordu: - "Doktor bey, geceleri nereye yatsam uyuyamıyorum. Acaba hangi tarafa yatayım?" Doktor kurnazca güldü: - "Benim vizitemin üstüne yatmayın da, ne tarafa yatarsanız yatın!"
Bir Türk Amerika'ya gezmeye gider. Sokakta dolaşırken tuvaleti gelir. Koştura koştura umumi bir tuvalet bulur. Kendini bir an önce içeri atmak ister fakat kapıdaki adam 25 cent ister. Bizimki sıkışa sıkışa 25 cent'i verir içeri dalar. Zart zurt sesleri ile ihtiyacını giderirken yaparken yandan da "yavaş be adam" diye bir ses gelir.. Meğer yanda da bir Türk vardır. İşini bitirip dışarı çıktıktan sonra yandakiyle karşılaşır ve lafı yapıştırır: - "Be adam 25 cent'e Mozart'ı mı dinleyeceğini sanıyordun?".
Hitler ve Stalin bir barda oturmaktadırlar. Bir adam içeri girer ve barmene "bunlar Hitler ve Stalin değil mi?" diye sorar. Barmen "evet, onlar" der. Sonra adam onlara doğru yürür ve sorar: - "Selam, ne yapıyorsunuz?" Hitler cevaplar: - "3. Dünya Savaşı'nı planlıyoruz." Adam sorar: - "Gerçekten mi? Neler olacak?" Hitler: - "Bu sefer 14 milyon yahudiyi ve bir bisiklet tamircisini öldüreceğiz" der. Adam sorar: - "Bir bisiklet tamircisi mi?!" Hitler Stalin'e döner ve der ki: - "Gördün mü, sana kimsenin 14 milyon yahudiyi takmayacağını söylemiştim!"
Osmanlı donanmasıyla Venedik donanması arasında savaş çıkmış. Venedik donanmasının komutanı Andrea Doria imiş. Gözcü Osmanlı donanmasının yaklaştığını fark edince hemen Andrea Doria'ya haber vermiş: - "Osmanlı yaklaşıyor." Andrea Doria sormuş: - "Kaç gemi var?" Gözcü: - "10, 20 kadar." Komutan hemen emir erini çağırmış: - "Oğlum bana hemen kırmızı gömleğimi getir. Emir eri şaşırmış: - "Niçin komutanım?" Andrea Doria: - "Savaşırken yaralanacağız. Kan izi belli olmasın ve de askerlerin cesareti kırılmasın diye." Bu arada gözcüden yine ses gelmiş: - "Efendim 50 kadar oldular." Andrea Doria heyecanlanmış ve emir erine tekrar seslenmiş: - "Gömleği boşver. Sen bana kahverengi pantolonumu getir.."
Soğuk savaşın en cafcaflı yıllarıdır. Bir gün Amerikalılar Rusların yeni bir silahı Sibirya'da test ettiklerini haber alır ve derhal en iyi ajanlarını sıkı bir eğitime alırlar. Bu ajan kısa sürede Rus gibi yemesini, Rus gibi içmesini kısacası gerçek bir Rus gibi davranmasını öğrenir ve derhal görevine başlar... Sibirya'da bir köye yerleşir. Bir gün bir düğüne katılır. Ortama hemen ayak uydurur. Kendi kendine farkedilmediğine sevinirken bir ihtiyar adam yanına yanaşır: - "Yoldaş sen iyisin hoşsun ama Amerikalısın", der. Ajan şaşırır ama bozuntuya vermek istemez: - "Saçmalama yoldaş nerden çıkardın" der. Yaşlı adam da - "Ben okuma yazma bilmem, fazla gezmişliğim de yoktur; ama hiç zenci rus görmedim."
İki bacaksız karşı karşıya geçmiş, kimin babası kimi döver, onu tartışıyorlarmış. Bir tanesi bağırmış: - "Bİ KERE BENİM BABAM SENİN BABANDAN DAHA İYİDİR!" Diğeri altta kalır mı, o da bağırmış: - "BENİM ANNEM DE SENİN ANNENDEN DAHA İYİDİR!" Bunu duyunca bizimkisi duraklamış: - "Hmmm... Sanırım haklısın. Çünkü benim babam da aynı şeyi söylemişti."
Yeni evli çift balayı zamanında golf oynamaya karar verirler. Otellerindeki golf sahasına inip golf oynamaya başlarlar. Adam topa bir vurur, top çalılıkların arasında kaybolurken bir şeylerin kırıldığını gösteren bir ses gelir... Sesi takip eden çift topun harabe bir kulübenin camını kırdığını anlarlar. İçeri girdiklerinde iri kıyım bir adam koltukta oturmaktadır. Çift üzgün bir vaziyette: - "Kusura bakmayın beyefendi bilerek olmadı, çok özür dileriz; zararınızı ödemeye de razıyız", diyerek af dilerler. Bunu gören adam: - "Hayır hayır, esas ben size çok teşekkür ederim. Ben bir cinim ve 300 yıldır bu lambadaydım.. Topunuz lambayı kırarak benim serbest kalmama neden oldu.. Bu yüzden ne isterseniz yapacağım.. İkinizinde birer hakkı var", der. Kadın: - "Benim içinde hizmetçileri olan kapısında son model arabalar duran bir villam olsun", der. Cin: - "İsteğiniz yerine getirildi bayan", der. Adam ise düşünür.. "Ev var araba var.. Ben de 1 milyon dolar isteyeyim" diyerek hemen söze girişir: - "Ben de hesabımda 1 milyon dolar istiyorum." - "Beyefendi sizin de isteğiniz yerine getirildi. Fakat benim de bir isteğim var. Biliyorsunuz 300 senedir bir lambada kapalıyım ve canım acaip kadın çekiyor. Bu isteklerinizin karşısında ben de hanımınızla beraber olmak istiyorum", der. Adam bu istek karşısında sinirlense de cinin yaptıklarından dolayı biraz yumuşar ve onun bir cin olduğunu göz önüne alıp bir daha karşılarına çıkmayacağını düşününce karısına bakar. Karısı da yakışıklı cinle bir beraberliğin zararlı olmayacağını düşünüp kabul eder. Kadınla cin arka odada işlerini bitirirler. Kadın giyinirken cin uzandığı yerden sorar: - "Hanfendi kocanız kaç yaşında?" - "35, nolduki?" - "Hiiç bu yaşa gelmiş hala cinlere inanıyor."
Ukrayna'da öğretmen öğrencilere para birimlerini sormaktadır. - "Almanya?" - "Mark!" - "Amerika?" - "Dolar!" - "İngiltere?" - "Sterlin!" - "Türkiye?" Öğrencilerden ses çıkmaz. Öğretmen bir daha sorar. Öğrencilerden biri "kere" der. Öğretmen şaşırır, "oğlum nerden çıkardın onu?" der. Öğrenci: - "Geçen sene ablam Türkiye'ye tatile gitti ve geldiğinde iki kere verdim palto aldım, bir kere verdim çanta aldım, bir kere verdim pantolon aldım, üç kere verdim dönüş bileti aldım diyordu."
Bunalıma giren rahip, ruh doktoruna gitti. Doktor, uzun uzun dinledi ve tedaviyi söyledi: - "Birkaç gün için, üzerinden bu elbiseleri çıkar... Alelade insanlar gibi giyin. Büyük şehre git. Keyfince yaşa.." Rahip atladı gitti Londra'ya... Güzel yemekler yedi, güzel filmler, müzikaller izledi. Sonunda bir gece bir üstsüzler barına uğradı. Masanın başına, bikinisinin sadece altını giymiş olan bir harika sarışın geldi: - "Ne içersiniz peder?" Rahip panikledi: - "Nereden anladınız?" diye sordu telaş içinde. - "Bakın" dedi garson kız. "Ben Rahibe Terasa. Benim doktorum da aynı."
Kasabanın oduncusu papazın evine odun götürmüş. Odunları kömürlüğe boşaltırken, nasıl olduysa olmuş, bir tanesi gitmiş alt kattaki pencerenin camını kırmış. Oduncu çok telaşlanmış ve özür dilemek için papazı aramış ama bulamamış. Aynı telaş içerisinde evine dönmüş ve kapıda kiliseye derse giden oğluyla karşılaşmış. Çekmiş oğlunu kenara olanları anlatmış ve "bak oğlum papaz efendi sorarsa 'babam boşaltırken bir kaza olmus ve çok özür diliyor' dersin", demiş. Çocuk da telaşlanmış ama yapacak bir şey yok kilisenin yolunu tutmuş... Papaz o gün yaratılış hakkında konuşuyormuş. Ve oduncunun oğluna "söyle bakalım sen dünyaya nasıl geldin?" diye sormuş. Oduncunun oğlu da kekeleyerek: - "Babam çok özür diliyor, boşaltırken bir kaza olmuş!"
Bir uçak Afrika'nın balta girmemiş ormanlarının üzerinden geçerken düşer. Uçak küçük bir nakliye uçağıdır ve sadece Amerikalı pilot kurtulur. Ormanda yaşayan bir zenci kabile bu pilotu bulur. İyileştirir ve pilot gel zaman git zaman bu kabilenin içinde yaşamaya alışır. Derken yıllar geçer ve kabilede çocuklar beyaz ve sarışın doğmaya başlar. Bir, iki... Kabile şefi bakmış ki bu iş böyle olmayacak pilotu karşısına alıp konuşmaya karar verir. Pilotu çağırır ve sorar: - "Nedir bu, yani sen geldikten sonra çocuklarımız beyaz doğmaya başladı?" der şef. Pilot da kendini savunmak için şöyle der: - "Sayın şefim siz burada ormanların içindesiniz bilmezsiniz, doğal seleksiyon denen birşey var yani canlılar zaman geçtikçe özelliklerini değiştirir. Mesela şu atı ele alalım; bakın at çok güzel beyaz bir at, ama yavrusu siyah olmuş?" Şef bir ata bakar, bir yavrusuna, bir de pilota ve şöyle der: - "Tamam sen onu unut, ben de bunları unutacağım."
Neredeyse dümdüz denecek kadar küçük göğüslü bir kadın, eninde sonunda kendine bir sütyen almaya karar vermiş ve bir iç çamaşırı mağazasına girmiş. Satıcı kıza sormuş: - "50 beden sütyeniniz var mı?" Tezgahtar kız kahkahalarla gülmeye başlamış ve kadın büyük bir hayal kırıklığı içinde başka bir mağazanın yolunu tutmuş. Yine aynı şekilde aşağılanarak reddedilmiş. Kadının morali o kadar bozulmuş ki, son kez ve bütün cesaretini toplayarak bir grosmarket'in kapısından içeri girmiş ve önüne çıkan ilk görevlinin karşısında bluzunu yırtarak: - "BUNLARA İYİ BAKIN! BUNLAR İÇİN BIR ŞEYİNİZ VAR MI!" diye bağırmış. Adam bir gördüklerine bir kadına bakmış ve cevap vermiş: - "Hanımefendi, sivilceler için ürünlerimiz 4. reyonda..."
Genç rahibelerden biri koşarak gelir ve başrahibenin önünde diz çökerek: - "Değerli hemşire, sormayın başıma neler geldi..." - "Neler geldi kızım?" - "Arka bahçede çiçek topluyordum, nerden geldiyse bahçıvanın oğlu ortaya çıktı ve maalesef bana... - "Tecavüz mü etti?" - "Evet..." - "Hımmmm, peki kızım sen şimdi git, mutfaktan bir limon al, kes ve suyunu iç..." - "Aaa, limon hamileliği önler mi?" - "Hamileliği önlemez de, en azından sırıtmanı engeller..."
İki genç kadın, vapurla seyahatlari sırasında bir papazla tanışırlar. İskeleye geldiklerinde gümrük kontrolünün çok sıkı olduğunu öğrenirler. Papazı aramadıklarından, ellerindeki kaçak eşyaları saklaması için papaza yalvarırlar. Papaz: - "Beni aramazlar ama ben de yalan söylemem", der. Sonunda kadınların yalvarmasina dayanamayarak paketi alıp, pantolonunun içine saklar. Gümrükten çıkarlarken memur sorar: - "Sayın peder sizde bir şey var mı?" - "Var evladım." - "Nerede?" - "Pantolonumun içinde." - "Görebilir miyiz o nedir?" - "Olmaz gösteremem, o kadınlara aittir." Gümrük memuru kahkahayı basar: - "Öyle mi? Çok şakacısınız sayın peder. Geçebilirsiniz."
12 yaşında bir çocuk bir kadına tecavüz etmekten yargılanıyormuş. Üstelik çocuğun avukatı da bayanmış. Mahkemede bayan avukat, çocuğun pipisini dışarı çıkarıp eline almış ve sallayarak: - "Hakim bey, bu çocuk bu ufacık pipisiyle bu kadına nasıl tecavüz edebilir?" Tam bu sırada çocuk avukatın kulağına eğilerek fısıldamış: - "Avukat hanım biraz daha sallarsanız davayı kaybedicez!"
Ünlü bir oyuncunun tiyatro oyunu... Oyuncu rol gereği seslenir: -"Atımı getirin!" O sırada, münasebetsiz bir seyirci araya girer: -"Eşek olsa olmaz mı?" Tecrübeli oyuncu, hiç istifini bozmaz: -"Hayhay! Buyrun beyefendi!"
Olay bu ya, büyük bir alış-veriş merkezinde, aynı anda iki adam da karısını kaybetmiş arıyormuş. Sağa sola koşuştururlarken, birbirlerine çarpmışlar. Biri hemen özür dilemiş: - "Kusura bakmayın eşimi kaybettim de, onu arıyorum, ondan dikkat edemedim." - "Sorun değil, ben de eşimi arıyorum bu arada..." Bunun üzerine daha pratik olan atılmış: - "Arkadaş, o zaman birbirimize eşlerimizi tarif edelim, rastlarsak da şurdaki restoranın önüne gelmesini ve beklemesini söyleyelim." Öneri diğerine mantıklı gelmiş ve başlamış karısını tarif etmeye: -"Benim karım; esmer, 23 yaşlarında, 1.78 boyunda, 58 kg.; açık mavi, dar bir mini etek giyiyor. Ya senin eşin nasıl biri?" -"Boşver benimkini, seninkini arayalım!"
Bir ülkede, kendini beğenmiş, kompleksli bir bakan varmış. Üzerinde kendi resmi olan pullar bastırmış, bütün bakanlığa da bir yazı geçmiş; "artık bütün yazışmaları yollarken, üzerinde benim resmim olan pulları kullanacaksınız" diye. Bakan, bir süre sonra pullarının zarflara yapışmadığını görünce, küplere binip yardımcısını çağırmış: - "Ne bu rezalet, pulların arkasına yapıştırıcı sürmediniz mi?" - "Sürdük efendim, sürdük de..." - "Eeee?" - "Çalışanlar pulun ön yüzüne tükürüyorlar efendim, arkasına değil..."
Adamın birinin canı biftek çekmiş ve lokantaya gitmiş. Garsonu çağırmış: - Bana bir biftek getir delikanlı. Garson birazdan biftekle geri dönmüş. Adam bifteğe bir bakmış, yenecek gibi değil ama hiç bozuntuya vermeden konuşmuş: - Bizim meslekte buna kaliteli mal derler delikanlı. - Yaa? Kasap mısınız efendim? - Hayır. Kösele Tüccarıyım.
Ufak kız, bir ağacın altına oturmuş resim yapıyordu. Babası yanına gelip sordu: - Benim tatlı kızım ne resmi yapıyormuş bakalım? - Çimenlikte bir keçi resmi yapıyorum. - Canım çimenler nerede? - Keçi hepsini yedi. - Peki keçi nerede? - Yiyecek bir şey kalmayınca o da gitti.
Paris'te güzel bir gün, ve kaldırımda karşıya geçmeyi bekleyen, 18-19 yaşlarında, tatlı mı tatlı bir genç kız. Kızın yanına bir delikanlı gelir ve sorar: - Afedersiniz küçük hanım, acaba Joseph Parde adında bir genç tanıyor musunuz? Genç kız tüm tatlılığıyla cevap verir: - Hayır, ne yazık ki tanımıyorum. Delikanlı gülümser: - Öyleyse onunla tanışmaya ne dersiniz?
Patron, ofise biraz geç gelmiş ve sekreterine, kendisini arayan olup olmadığını sormuş. Sekreter, adını bir türlü söylemeyen birinin geldiğini söylemiş. Patron: -"O gerizekalı kardeşim olmalı." Sekreter: -"Büyük ihtimalle efendim, size çok benziyordu."
Bir Amerikalı, bir rehberle birlikte Avustralya'yı gezmektedir. Büyük bir çiftliğe gelirler ve bir koyun sürüsü görürler. "Bunlar nedir?" der Amerikalı. Rehber "Koyun" deyince de, "Ne koyunu yahu? Bizde koyunlar bunların 2-3 katıdır" der. Daha sonra, ineklere rastlarlar. "Peki bunlar nedir?" der Amerikalı, "İnek" cevabını alınca da, "Bizde inekler bunların 2-3 katıdır" der. Bir süre sonra yanlarından kangurular geçince, Amerikalı yine sorar, "Bunlar nedir?". Rehber bu sefer başını bile kaldırmaz, "Çekirge"...
Yaşlı ve çirkin bir kadın soluk soluğa karakola gelip şikayetçi olur: -"Adamın biri beni bir saattir izliyor, kendimi buraya zor attım, galiba sarhoştu memur bey", der. Polis kadına tepeden tırnağa şöyle bir bakıp cevaplar: -"Galiba değil, mutlaka sarhoşmuş hanımefendi..."
Adamın biri, bir aile dostuna sormuş: -"Köpeğinizin adını niye mısır koydunuz?" -"İlk geldiğinde bizim eve de sizin eve bıraktığı küçük piramitlerden bırakmıştı da..."
Bir otobüs dolusu politikacı, seçim kampanyası için dolaşıyorlarmış. Otobüsleri büyük bir çiftliğin yakınında derin bir şarampole uçmuş. Çiftliğin sahibi koşarak gelmiş, gece kurda kuşa yem olmasınlar diye cesetleri gömmeye başlamış. Ertesi sabah, Jandarma soruşturma için çiftliğe gelmiş. Çiftçiye sormuşlar: "Otobüsteki bütün politikacıları gömdünüz demek. Hepsi de ölüydü, eminsiniz değil mi?" Çiftçi cevap vermiş: "Bazıları yaşadıklarını iddia ettiler ama politikacıları bilirsiniz. Hep yalan söylerler!".
Yolcular uçağın yanında otobüsten inmişler, uçağa biniyorlarmış. Uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş. İçinden kaptan pilotla, yardımcı pilot inmişler. Yolcular fena halde şaşırmışlar, çünkü kaptan pilotun elinde bir beyaz baston, kolunda üç noktalı bant... Yardımcı pilotun elinde bir köpek taşması, tasmanın ucunda bir köpek; sağa sola çarparak ilerliyorlar uçağa. "Şaka herhalde" demiş yolcular, doluşmuşlar uçağa. Uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış. Yolcuların gözleri camda. Uçak hızlanmış, hızlanmış, hızlanmış... Pistin sonu hızla yaklaşmaya başlamış. Bazı yolcular paniklemiş dua etmeye başlamışlar. Pistin sonuna 10 metre kalıp da betonun bitip çimlerin başladığını gören yolcular dehşet içinde çığlığı basmışlar. Tam o anda da kaptan pilot levyeyi sonuna kadar çekmiş. Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmiş, havalanmış. Kaptan pilot arkasına yaslanmış, derin bir nefes almış ve yardımcı pilota dönmüş: "Biliyor musun?" demiş, "Bir gün çığlık atmayacaklar ve hepimiz öleceğiz!"
Öğretmen tarih dersinde öğrencilerden birini sözlü sınava kaldırmıştı: "Söyle bakalım yavrum. Napoleon Bonapart Fransa tahtına çıkınca ne yaptı? Öğrenci: "Oturdu öğretmenim!"
Musevi ailesinin en büyük derdi 10 yaşlarındaki çocuklarının matematikten sürekli "0" almasıymış. Konuşmuşlar olmamış, ders aldırmışlar olmamış, psikoloğa gitmişler olmamış. Son çare, çocuğu bir Katolik okuluna kaydettirmişler. Çocuk bir süre sonra matematik notunu düzeltmiş, hatta sürekli 10 getirmeye başlamış. Bunun nasıl gerçekleştiğini sorduklarında, başta yanıt vermek istememiş ama sonunda konuşmuş: "Okula girdiğim gün, adamın birini "artı" işareti üzerine çivilediklerini gördüm. İşte o zaman bu işin ciddiyetini anladım."
Hitler savaş sırasında bir esir kampında üç esir ile konuşuyormuş, bir İngiliz, bir Fransız ve bir Yahudi. "Size birer soru soracağım, bilirseniz sizi serbest bırakacağım" demiş. İngiliz'e sormuş: "Titanik kaç yılında battı?" İngiliz hemen cevap vermiş: "1912" ve kurtulmuş. Fransız'a dönmüş: "Titanik'te kaç kişi öldü?" Fransız cevap vermiş: "1050" ve o da kurtulmuş. Sıra Yahudi'ye gelmiş, Hitler sormuş: "Titanik'te ölenlerin isimleri nelerdi?"
Küçük çocuk babasına sormuş: "Babacığım, insanlar niçin bu kadar çok çalışıyor?" "Ekmek parası için oğlum..." "Peki öyleyse fırıncılar niçin çalışıyor?"
Dört ayda beşinci işini değiştiren adam son girdiği şirkette depo görevlisi olarak işe başlar. İlk haftanın sonunda yükleme yapılırken adam kullandığı yükleyicinin kontrolünü yitirerek bazı malların zarar görmesine neden olmur. Bunu gören depo sahibi yanına gelerek adama, zararın tazmin edilmesi için zarar karşılanana kadar maaşının %10'unun kesileceğini söyler. Adam bunu duyunca gülmeye başlar. Patron şaşırır, adam sorar: "Ne kadar sürer bu zararı karşılamam sizce?" "Yaklaşık 8 ay sonunda zararı kapamış olursun." "Çok güzel. Nihayet sürekli ve güvenli bir iş bulabildim!"
Serveti de bol bir Padişahın birinin canı, işsizlikten öyle sıkılmış ki, Padişah bir yalan söyleme yarışması başlatmış. Eğer söylenenlere "olabilir" derse yalan sayılmayacakmış, eğer karşısındakine "yalan söylüyorsun" derse, yalan sayılacakmış. Uzatmayalım, yarışmacılar gelmeye başlamışlar. Dizi dizi yalanlar "ben bir keresinde o kadar susamıştım ki, koca gölü içtim", "ben 20 tane fili bir vuruşta öldürdüm", "ben aya gittim geldim"... Padişah hepsine de olabilir demiş. Derken bir gün, üstü başı perişan bir adam gelmiş huzura. "Padişahım" demiş, "ben yalan söylemeye değil, hakkımı almaya geldim. Babanızın babasının babası, benim babamın babasının babasından bir küp altın borç almış. Ben o bir küp altını almaya geldim." Padişah hemen hiddetlenmiş: "Atın şu adamı dışarı!" diye kükremiş, "yalan söylüyor!" Adam hemen söze girmiş: "Hünkarım yalan mı söylüyorum?" "Evet" demiş Padişah, "benim atalarım senin gibi birinin dedelerinden borç filan almış olamaz!". Adam sözünü bitirmiş: "Padişahım eğer borcu kabul ediyorsanız bir küp altını, yok yalan söylüyorsam da yarışmanızın ödülü olan bir sandık altını verin."
Boş gezenin birine sormuşlar, "sen hayatını nasıl kazanıyorsun" diye. Cevap vermiş:-"Yazarak!" İnsanlar şaşırmış tabi, "hangi gazeteye yazıyorsun?" demişler. Bizimki cevaplarını vermiş:-"Gazeteye değil efendim, aybaşlarında babama yazıyorum!"
Adamın biri lokantaya gitmiş ve bütün bir istakoz ister. Garson siparişi getirdiğinde, adam istakozun bir bacağının olmadığını görür ve garsona sorar:-"Bunun bir bacağı neden eksik?" Garson, kıvırtmak için hemen uydurur:-"Efenim, malumunuz istakozlar kavgacı hayvanlardır ve sık sık kavga ederler. Size denk gelen, mağlup bir istakoz olacak!" Adam sinirlenir ve tabağı iter:-"Çok konuşma o zaman da, git bana galip bir istakoz getir!"
Bir adam, küçük yaşta oğluyla kabristan ziyaretine gitmiş. Mezarlıkta, üzerinde "burada şahsiyetli ve dürüst bir insan; büyük bir politikacı yatıyor." yazan bir mezar taşı görmüşler. Çocuk babasına dönmüş ve safça sormuş:-"Baba? Neden buraya iki kişiyi birlikte gömmüşler?"
Küçük bir çocuk, hamile bir kadının karnına dokunur: -"Sizin karnınızda ne var teyze", der. -"Çocuğum var evladım", diye cevap verir kadın. -"Sizin çocuğunuz mu?" -"Evet." -"Onu seviyor musunuz peki?" -"Evet." -"Çok mu seviyorsunuz?" -"Evet evladım." -"Öyleyse onu neden yediniz?"
Küçük çocuk, biraz aklı erince sormuş, "anne, ben nasıl dünyaya geldim?" diye. Annesi de, "bir akşam baban bir şeker aldı, onu yastığın altına koyduk, sabah bir de baktık ki sen gelmişsin..." diye cevap verir. Ufaklık, cevabını almanın mutluluğuyla, gider bir şeker alır ve yastığın altına koyar. Ertesi sabah, şekerin başına üşüşen karıncaları gören çocuk, derin bir iç çeker ve konuşur:-"Ah ahh... Eskiden olsa hepinizi öldürürdüm ama n'aparsınız, baba yüreği dayanmıyor!"
Küçük çocuk her gün yumurta aldığı bakkala en sonunda çıkışır: -"Neden bana hep küçük yumurtalardan veriyorsun?" Bakkal sırıtarak cevap vermiş: -"Taşıman kolay olsun diye." Bunun ardından çocuk tezgahın üzerine bozuk paraları bırakıp çıkar. Bakkal paraları saydığında eksik olduğunu görür, kapıdan çocuğa bağırır: -"Ama bu para eksik ufaklık!" -"Sayması kolay olsun diye bakkal abi!"
Oldukça yaşlı iki kadın sohbet etmektedirler: -"Benim eşim bugünlerde tırnaklarını yemeye başladı, ne desem kar etmiyor. Tırnaklarını yiyor da yiyor." -"Seni çok iyi anlıyorum hayatım. Benimki de yapıyordu ama ben artık tırnaklarını yemesini engelliyorum." -"A a? Nasıl peki? Bana da anlatsana?" -"Çok kolay şekerim. Dişlerini saklıyorum!"
Adamın biri otele girer, resepsiyondaki görevli adamla ilgilenmeye başlar ve nasıl bir oda istediğini sorar. Adam "oda istemiyorum, ama bu gece burada kalmak istiyorum", der. Resepsiyoncunun şaşkınlığı üzerine devam eder:-"Ben uyur gezerim de, otelde uzun bir koridorunuz varsa bana yeter..."
Delikanlı çok acıkmıştır, bir an önce eve gider, daha kapıdan annesine sorar:-"Annecim yemekte ne var?" -"Ooo. Saymakla bitmez oğlum." -"Süppersin anne. Ne var yemekte?" -"Pirinç pilavı..."
Şehire yeni göçmüş ve işportacılık yapmakta olan iki genç, stadyumun önünde köfte satmaktadırlar. Bu kadar insanın buraya neden toplandıklarını anlayamayan, yaşça daha büyük olan, diğerine para verir ve içeri yollar:-"Ahmet, hele bi git de maç neymiş bi öğren gel!" Maç çıkışı Ahmet gelir ve büyüğüne rapor verir:-"2 direk dikiyler, ortaya bir kabak koyiler, 20 avanak peşinde koşi, 2 denesi de direkler arasinda duri, kabak direkler arasından geçince gool diye bağıriler... Ha bi de utanmadan kısa don giyiler!"
Şerif, uzun süren bir takipten sonra kıstırdıkları at hırsızına sorar:-"Söyle bakalım, bu kadar atı sahiplerinin ruhu bile doymadan çalmayı nasıl becerdin bakalım?" Hırsız cevap verir:-"Söyleyemem şerif, meslek sırrımdır!" -"Ben söyletmesini bilirim ama sana!" -"E o da sizin meslek sırrınızdır!"
Ağır siklet boksörler arasında bir ünvan maçında, artık yaşı geçmekte olan şampiyonla; genç ve hırslı rakibi dövüşmektedir. Birkaç raundun ardından, yaşlı olan artık iyice hırpalanır. Üstüne üstlük, vurmaya çalıştığı her seferde, yumrukları havayı dövmektedir. Raund arasında, bir yandan kaşındaki yarık tedavi edilirken, antrenörüne sorar:-"Hocam, sizce bu maçı alma şansım var mı?" -"Elbette var... Şu ana kadar yaptığın gibi, etrafındaki havayı dövmeye devam et, böylece rakibini zatürreden öldürebilir ve kazanabilirsin..."
4-5 yaşlarında bir çocuk, 60'lı yaşlardaki ninesiyle parka gitmek üzere evden çıkar. Bir yaya geçidinde karşıdan karşıya geçmek üzere beklerlerken, ninesi arabaları gösterip:-"Oğlum bak karşıdan düt düt geliyor, düt düt!", der. Bunun üzerine ufaklık ninesini paylar:-"Aman be babaanne... O senin düt düt dediğin, sekiz silindir, hava yastıklı, 100 Km.ye 3.2 saniyede çıkan bir Alfa Romeo!"
Afacan Yetkin, okuldan üstü başı paramparça, yüzünde de morluklarla döner. Annesi, daha kapıda Yetkin'i haşlamaya başlar. "Yine dövüştün di mi okulda! Ah be benim haylaz oğlum, hiç akıllanmayacaksın!" "Ama anne, bu sefer farklı!" -"Neymiş farklı olan?" -"Bu sefer ben kavga çıkarmadım. Küçük bir çocuğu, onu döven büyük çocuklardan kurtarmak için dövüştüm!" -"İşte benim oğlum, demek yardıma ihtiyacı olan biri için kendini tehlikeye attın. Kimmiş bakalım bu kurtardığın, ben tanıyor muyum?" -"Tanıyorsun tabi anne! Bendim!"
Baba oğlunun iyi bir sanat altyapısına sahip olmasını istemektedir. Oğlu daha 7 yaşındayken, Türkiye'ye gelen ünlü bir sopranonun konserine, oğluyla beraber giderler. Konser başaldıktan birkaç dakika sonra ufaklık sorar:-"Baba... Baba..." -"Efendim oğlum?" -"Baba, o siyahlar giymiş adam, elindeki sopayla neden o şişman kadını korkutuyor?" -"Korkutmuyor oğlum, sadece yönetiyor..." -"Eee? O zaman kadın niye öyle avaz avaz bağırıyor?
Bir matematikçi, bir biyolog ve bir fizikçi arkadaş, yıllar sonra toplanmışlar; bir çayevinde sohbet etmektedirler. O sırada gözleri, karşıdaki bir binaya takılır ve içeri giren çıkanlara bakmaya başlarlar. Binaya önce iki kişi girer, sonra da üç kişi çıkar. Bunun üzerine yorum yapmaya başlarlar: Fizikçi:-"Ölçme hassas olmadığı için kesin sonuç alamayız." Biyolog:-"İki kişi üremiş ve üç kişi olmuştur." Matematikçi:-"Şimdi içeri biri girerse, bina tam anlamıyla boş olacaktır."
İki Fransız kız, Türkiye'ye turist olarak gelmişler; bizim yağız delikanlı Mehmet de peşlerine takılmış; onlar nereye gitseler o da gidiyor, arada bir de kızlarla göz göze geliyor. En sonunda, biraz tenha bir sokakta, kızlar birden Mehmet'e dönerler ve bağırmaya başlarlar:-"Bana bak! Ya bizi takip etmeyi bırak, ya da bir arkadaşını daha getir!"
Bir sarhoş, çok içtiği bir başka gecenin ardından evine dönerken, yolun kenarındaki bir ağaca çarpmış. "Özür dilerim beyfendi" demiş ve yoluna devam etmiş. Birkaç dakika sonra, bir başka ağaca daha çarpmış, ve yine "Çok üzgünüm efendim" diyerek devam etmiş. Birkaç adım sonra, bir ağaca daha çarpınca, ondan da özür dilemiş ve bir banka oturarak, kendi kendine konuşmuş:-"En iyisi şu kortej geçsin de, ben eve o zaman gideyim..."
Adamın biri hakkında suç duyurusu vardır. O da kendini savunmak üzere bir avukat aramaya başlar. Şehrin işlek noktalarından birinde bürosu olan bir avukatla görüşmeye gider. -"Sizi mahkemede temsil edebilirim beyefendi; ancak, biliyorsunuzdur, benim ücretim biraz yüklü olacaktır." der avukat. "Sorun değil avukat bey; 2003 model bir BMW sahibiyim, gerekirse onu satarım." "Güzel", der avukat; "çalışmaya başlayalım o zaman. Size yöneltilen suçlama neydi?" -"2003 model bir BMW çalmak."
Fatih Sultan Mehmet'in tedbil-i kıyafet yaparak dolaştığı günlerin birinde, halktan biri onu tanır ve para ister. Fatih bu adama bir altın verir; adam beğenmez ve konuşur:-"Padişahım, biz kardeş değil miyiz? Kardeşine bir altın vermek yakışık alır mı?" Fatih kızar:-"Bre nereden kardeş oluyoruz biz?" -"Hepimiz Hz. Adem'in çocukları, kardeşler değil miyiz efendim?" -"Al şu bir altını da hemen git yoluna. Eğer şu çarşıdaki diğer kardeşlerimiz bunu duyacak olurlarsa, korkarım senin payına o kadar da düşmez!"
Yıllar sonra karşılaşan iki arkadaştan biri diğerine, geçen sene başka bir ortak arkadaşlarının öldüğünü söyler:-"Hem arkasında da çocukları aç, sefil kaldılar..." -"Aa... E ben onun durumunu çok iyi sanıyordum, demek hiç bir şey bırakmadı çocuklara..." -"Nasıl bıraksın arkadaş; önce bir servet kazanmak için sağlığından oldu; sonra da sağlığını geri kazanmak için servetinden..."
Adamın biri gazetede gördüğü bir "Bekçi Aranıyor" ilanı üzerine iş başvurusunda bulunur. Mülakat esnasında adama sorarlar: -"Bildiğiniz üzere gece bekçiliği çok zor bir iştir. Sizce bu konuda sizi seçmemize neden olacak en önemli pozitif yönünüz nedir?" -"Efendim, benim uykum çok hafiftir; en ufak gürültüde hemen uyanırım!"
Adamın biri hırsızlık yaparken yakalanır ve mahkemeye çıkarılır. Hakim, eldeki kanıtlar da çok net olduğu için, hükmünü çabuk açıklar: -"Sanığın, televizyon çalmak suçundan bir yıl hapsine karar verilmiştir..." Bunun üzerine suçlu mırıldanmaya başlar: -"Tahmin etmiştim... Biliyordum..." Bunu duyan hakim, sanığa döner ve sorar: -"Neymiş tahmin ettiğin?" -"Televizyonun üstünde, "BİR YIL GARANTİ" yazıyordu..."
Adamın biri, birkaç günde bir iş çıkışı bara gidermiş. Birkaç ay sonra, bara her gidişinde orada olan bir adam dikkatini çeker ve yanına gider konuşur: -"Arkadaş, ne zaman gelsem burada, böyle sarhoş oturuyorsun. Derdin nedir?" -"Karımla kavgalıyız..." -"Öyle mi... Aranız neden bozuldu peki?" -"Çok içtiğim için..."
Adamın biri yolda yürürken bir sünnetçi dükkanının önünden geçiyormuş. Dükkanın vitrininde bir çalar saat varmış. Adam biraz daha yürüdükten sonra merakını yenememiş ve dükkana geri dönmüş. -"Hayırlı işler hemşerim!" -"Sağol, buyrun?" -"Ya aklıma takıldı da... Sizin vitrinde çalar saatin ne işi var, sünnetle ne ilgisi var çalar saatin?" -"Eee... Vitrine ne koysaydık yani?"
Kadının birine iş görüşmesinde medeni halini sorarlar, cevap verir: -"Altı yıl önce eşim vefat etti; iki çocuğum var, biri 8 diğeri 2 yaşında..." -"Eşinizi kaybedeli altı yıl oldu ve iki yaşında bir çocuğunuz mu var?" -"Evet eşim öldü, ama ben yaşıyorum!"
Bir gün üç dilsiz bir araya gelirler. Diğer ikisini çok bitkin gören üçüncü dilsiz, onlara işaretle sorar: -"Hayırdır, ne bu hal? Niye böyle yorgunsunuz?" Diğerleri cevap verir: -"Sorma dün gece içtik, sabaha kadar işaretlerler şarkı türkü söyledik!"
Çeşitli nedenlerle paraya ihtiyaç duyan bir ressam, tablolarının satışına yönelik bir sergi açar. Medyada yer alan sergiye devlet bakanları başta olmak üzere pekçok önemli kişi katılır. Bunu gören bir arkadaşı, ressamın yanına gelir ve tebrik eder: -"Kutlarım azizim, sergine bakanlar gelmiş!" -"Boşveer, bakanlar geleceğine alanlar gelseydi keşke..."
Winston Churchill, başbakan olduğu dönemde, sürekli çekiştikleri bir partinin önde gelen üyelerinden biriyle, ancak bir kişinin geçebileceği bir merdivende karşılaşmış. Karşısındaki adamı hiç sevmeyen Churchill, merdivenin iki yanına kollarını açmış ve "Bir aptala yol veremem!" diye kükremiş. Bunun üzerine karşısındaki Sir Lincoln kenara çekilmiş ve gülümsemiş, "Ben veririm efendim..."
Bir pastanede, müşteri ile tazgahtar kavga etmektedir. -"Yahu kardeşim, istediğiniz fiyata satarsınız, bir şey diyemem de, nasıl oluyor da üzümlü kek 1 milyon lira oluyor da üzümsüz kek 1,5 milyon lira oluyor!" -"Beyefendi, ben ne yapabilirim ki? Üzümleri kekten ayırmanın maliyeti 500 bin lira!"
Ufak bir çocuk bir gün arkadaşlarıyla bir sihirbazın gösterisine gider. Akşamüstü eve döndüğünde, burnu kanamaktadır. Annesi hemen çocuğu banyoya götürüp bir tampon yaparken, burnunun neden kanadığını sorar, çocuk cevap verir: -"Annecim, gittik işte. Sihirbaz numaralar yapıyordu, sonra geldi burnumdan üç tane demşr para çıkardı..." -"İyi de oğlum, göz aldatmacasıdır o, sihirbaz burnunu kanatmaz ki..." -"Anne, sihirbaz kanatmadı ki burnumu zaten; arkadaşlarım burnumda başka para olup olmadığına bakarken kanattılar..."
Safça bir köylü, yolda karşılaştığı arkadaşına sorar: -"Ya Mehmet, senin inekler sigara içer mi?" -"Ahmet git kafa bulma benle, inekler hiç sigara içer mi?" -"Öyleyse ahırın yanıyor Mehmedim!"
Bir hava sirki, gösteri için geldiği şehirde, yapılacak çekilişi kazanacak bir kişiyi, gösteri uçaklarından birine bindireceklerini duyurur. Çekilişe katılan Orkun, kazanır ve uçağa biner. Sakin sakin uçarlarken, pilot birden yere doğru dimdik dalar ve bir kahkaha atarak "bahse girerim, aşağıdakilerin yüzde ellisi şu anda uçağın düşmekte olduğunu zannediyor!" Orkun da hemen atılır: -"Bahse girerim, buradakilerin yüzde ellisi de öyle düşünüyor!"
Adamın biri eczaneye girmiş, "Bir kutu sinek ilacı alabilir miyim lütfen?" demiş, eczacı da sormuş -"İyi de beyefendi, sineğinizin nesi var?"
2. Dünya savaşının bitmesinden sonra, ünlü ingiliz siyasetçi Churchill'in evinde bir yemek verilir. Dünya meseleleri üzerine konuşulurken, Churchill'in sarhoş damadı "Savaşın en önemli kişisi kimdi?" diye bir soru ortaya atar, ancak kimse onu önemsemez ve konuşmalar devam eder. Bir süre sonra, damat aynı soruyu tekrarlar, ama yine yanıt alamaz. En sonunda "duymuyor musunuz be, size savaşı en önemli insanını soruyorum" diye bağırır. Bunun üzerine Churchill "Mussolini idi" diye yanıt verir. Çevresindekiler nedenini sorunca da açıklar: -"Damadını astırmıştı da!"
Bir bölgedeki insanlar, yöneticinin vergilerinden, zulmünden yılmışlar, padişaha bir şikayet mektubu yazmışlar. Ancak daha mektup vilayet dışına çıkamadan, valinin eline geçmiş. Vali de bunun üzerine yöre halkının bütün önde gelenlerini yemeğe çağırmış ve onlara muhteşem bir ziyafet vermiş. Yemek bitince, vali, uşaklarına sandığını getirmelerini istemiş. İnsanların meraklı bakışları arasında, valinin içi altın, mücevherle dolu sandığı açılmış. -"Ey ahali, görüyorsunuz ki, bu sandığın dolmasına bir karış kaldı. Ne zaman ki bu sandık dolar, benden yana bir zulüm görmezsiniz. Ama unutmayın, yerime başka biri geçerse, o boş sandığı dolduracak, unutmayın!"
Amerikan başkanı Kennedy, savaş kahramanı imiş. Bir gün halka açık bir konuşmasında, aşağıdan bir soru gelmiş: -"Başkanım, siz nasıl savaş kahramanı oldunuz?" Kennedy gülerek cevapr vermiş: -"Aslında çok da isteyerek olmamıştım. Japonlar gemimi batırmıştı!"
Bir yemekte ünlü bir politikacı ile ünlü bir ressam bir araya gelmişler. Politikacı -"Duyduğuma göre boş zamanlarınızda resim yapıyormuşsunuz" demiş, ve purosunu içine çekmiş. Ressam cevap vermiş, -"Hayır efendim, boş zamanlarımda politika yapıyorum!"
Değişik pozisyonlara memur alımı için bir sınav yapılır. Daha sonra bu kişiler mülakata çağırılırlar. Yrdımcılarından biri, mülakatı yapacak müdürlerini uyarır: -"Efendim sınavı kazananlardan biri de sağırmış. O kişiyi ne yapalım?" -"Öyle mi? Harika! Onu derhal işe alalım!" Yardımcı şaşırır: -"Peki hangi poziyona efendim?" -"Nereye olacak, şikayet masasına!"
Hitler berberinden çok şikayetçiymiş. Saçlarını dik tarayamıyormuş, bu nedenle de saçları alnına dökülüyormuş. Bunun üzerine, yine berberi ona taktik vermiş: -"Çaresi var Führer! Siz basına özgürlük verin, saçlarınız her sabah dimdik olur!"
Karakolda komiserin karşısına getirilen hırsıza komiser sorar: -"Evladım, senin suçun neydi?" -"Hızlı koşamamak komiserim!"
Genç bir yamyam, yurtdışında eğitim görür ve memleketine döner. Yaşlı yamyamlarla bir sohbetinde, Avrupa'da 2. Dünya Savaşı esnasında milyonlarca insanın öldürülğünü söyler. Yaşlı yamyamlardan biri sorar: -"Peki bu kadar insanı nasıl yiyecekler?" -"Dede, onlar insanları yemek için öldürmiyorlar..." -"Peki ölüleri ne yapıyorlar?" -"Ya gömüyorlar, ya yakıyorlar." -"Şu Avrupalılar da ne kadar vahşi insanlar; yemeyeceklerse neden öldürüyorlar?"
Bir gün Churchill'in karısına, neden eşinin trene hiç zamanında gelmediğini sormuşlar; o da hazırcevap eşine yakışır bir cevap vermiş: -"Kocam çok sportmendir, treni yakalamadan önce ona hareket etmesi için izin verir..."
Çiçero, içlerinde son derece ahlaksız ve çıkarcı bir adamın da bulunduğu bir ortamda konuşuyormuş. Söylediklerinden rahatsız olan adam, Çiçero'nun sözünü bölmüş ve "ne havlayıp duruyorsun be adam!" diye bağırmış. Çiçero altında kalır mı, cevabı yapıştırmış: -"Ne yapayım, bir hırsız gördüm de!"
Bir hayvanat bahçesi müdürü, tek maymunları da ölünce amirlerine şöyle bir telgraf çeker: -"Maymunumuz öldü, yerine yenisini koyabilmek için sizin gelmenizi bekleyeceğiz..."
Orduda yüksek bir rütbe hak ettiğini düşünen bir subay, terfi için komutanıyla konuşur ve açıklar: -"Benim dedemin babası büyük bir askerdi; İngilizlere karşı bağımsızlık savaşında savaşmıştı. Dedem de onun gibi, büyük bir askerdi. Babam ise, 1. Dünya Savaşı'nda en çok uçak düşürüren pilottu. Amcam ise..." Bu kadarını dinlemiş olan komutanı, subaya döner: -"Bana patatesi hatırlatıyorsunuz, zira onun da en iyi kısmı toprak altında kalan kısmıdır..."
Romaryo isimli bir diktatörün ülkesinde bir adam hapse atılır. Hücresine girdiğinde yalnız olmadığını, karanlık bir köşede birinin olduğunu fark eder ve yanına gider. Eski mahkum, yeni gelene sorar: -"Seni niye içeri attılar?" -"Kahrolsun Romaryo diye bağırdım da ondan... Peki sen niye burdasın?" -"Ben de yaşasın Romaryo diye bağırmıştım..." Bu ikisi sohbetlerine devam ederken, hücrenin kapısı açılır ve patates çuvalını fırlatır gibi bir adamı hücreye atarlar. İçerideki mahkumlar onu ayağa kaldırıp sorarlar: -"Sen kimsin, nesin?" Adam cevap verir: -"Ben Romaryo'yum!"
Milattan önceki yıllarda, bir Makedonya kralı, oğlu prensi eğitmesi için Aristo'yu görevlendirmiş; ancak eğitim istediği gibi gerçekleşmeyince, Aristo'yu çağırıp azarlamış: -"Senden de öğretmen mi olur be! Senin saçmalıklarını öğreneceğine bir köle onu eğitse daha iyi olur!" Aristo yanıtlamış: -"Evet kralım, hem böylece bir değil iki köleniz olurdu..."
2. Dünya Savaşı'nın kaderinin belli olmaya başladığı günlerde, Hitler her cephedeki bozgun raporlarını okuyordu. Canının sıkıldığı bir an, duvardaki resme bakıp konuşur: -"Ey resimdeki adam, ne olacak senin halin?" Resim de dile gelir: -"Ne olacak, beni indirecekler, seni asacaklar!"
Yurtdışında yaşayan ve memleketi olan kasabaya yıllar sonra dönen adam, merkezi bir kahveye oturur ve hatırlayabildiği kişilerle sohbet eder. Bir ara, kendi yaşlarda bir oğlu olması gereken Ali Amca'yı görür. Yanına gider, hal hatırını sorar, sonra lafı akranı olan Hulusi'ye getirir: -"O ne iş yapıyo şimdi Ali Amca?" -"Valla önce çiftçilik yapmaya çalıştı, beceremedi. Sonra inat etti, bir şekilde hukuk fakültesini de bitirdi ama avukatlığı da yapamadı..." -"Tüh yahu, çok severdim onu. Hiçbir iş tutturamadı demek..." -"E öyle olunca o da n'apsın, milletvekili oldu..."
Bir aile, çocuklarının büyüyünce hangi işe meyil göstereceğini merak ederler. Bunun üzerine evin en yaşlısı, bir masanın üzerine bir kutsal kitap, bir şişe şarap, bir demet para, bir kaset, bir top ve bir de kitap koyar ve der ki: -"Çocuğu masaya koyacağız. Kutsal kitabı alırsa din adamı, şarabı alırsa bir alkolik, parayı alırsa bir tüccar, kasete uzanırsa bir müzisyen, topu alırsa bir sporcu, kitabı alırsa bir yazar olacaktır!" Dedenin direktifleri doğrultusunda çocuğu masaya bırakır aile ve meakla gözlemeye başlar. Çocuk bir an önündekilerin hepsini süzer, sonrada üzerlerine koşarak, hepsinin kucaklar. Böyle bir şey beklemeyen aile, meraklı gözlerle dedeye döner, dede açıklar: -"Demek ki bizim çocuk politikacı olacakmış!"
Birleşmiş Milletler'in bir resepsiyonunda, diktatörlükle yönetilen bir ülkenin temsilcisiyle, İsviçre temsilcisi yanyana gelir. Diktatörün temsilcisi sorar: -"Azizim, denize bir metre bile kıyınız olmadığı halde, neden Denizcilik Bakanlığınız var?" -"E azizim, sizde de adalet yok ama adalet bakanlığınız var!"
Adamın biri beldeiye başkanlığı seçiminde aday olmak ister, ancak karısı "Sana senden ve benden başka kim oy verir, ne işin var seçimde?" diyerek buna karşı çıkar. Adam yine de seçime katılır, sonuçlar açıklanır, adam 3 oy almıştır. Kadın hemen adama bağırıp çağırmaya başlar: -"Vay namussuz, demek bir de metresin var, hayatında başka bir kadın var ha!"
İngiliz Kralı, vergileri çok da ağırlaştırdığı bir dönemde, gizli bir yolculuk yapmak zorunda kalmış. Elinden geldiğince kılık değiştirmiş ve yolculuğun ilk gecesinde bir handa kalmış. Sabah kahvaltısında 3 yumurtalı bir omlet yedikten sonra, ücretin ne kadar olduğunu sormuş. Hancı -"15 altın!" demiş. Kral afallamış, çünkü bu para büyük bir paraymış: -"O ne yahu? Yumurta kıtlığı mı var bu yörede?" Daha geceden kralı tanımış olan hancı, gülümseyerek cevap vermiş: -"Yok efendim, yumurta kıtlığı yok da, adam gibi kral kıtlığı var..."
Diktatörün birinin ülkesinde, sözde bir seçim yapılıyormuş. Oy kullanmaya gelen herkese, içi zaten dolu olan bir zarf veriliyor, onlar da bunu sandığa atıyorlarmış. Oy kullanmaya gelenlerden biri, zarfı açacak olmuş, görevliler hemen müdahele etmişler: -"Hey, ne yapıyorsun sen?" -"Bir şey yapmıyorum, sadece kime oy vermişim, ona bakıcaktım..." -"Olur mu kardeşim? Bu gizli bir seçim, oyunu öyle açıp gösteremezsin!"
Liseli delikanlı, arkadaşlarına önceki gece gördüğü kabusu anlatmaktadır: -"Abi neyse, bizim gemi battı, ben de bir adaya düştüm. Adada birbirinden güzel yüzlerce kız, hepsi de bana yakın davranıyorlar, sokuluyorlar filan..." -"E oğlum bunun nesi kabus?" -"Öyle deme abi, rüyamda ben 50 yaşında bir kadındım..."
Yolcu gemisi, okyanusun ortasında bir adanın yanından geçerken, yolculardan biri, kıyıda delice el sallayan, yırtınan bir adam görmüş ve kaptanın yanına gitmiş, adamı göstermiş. Kaptan da açıklama yapmış: -"Vallahi hanfendi, biz her sene buradan geçeriz, her seferinde de bu gariban böyle saçma sapan hareketler yapar, biz alıştık açıkçası..."
Sovyetler Birliği'nin ayakta olduğu dönemler. KGB'ye ihbar geliyor: -"Komşum Salamon bir haindir. Devletten elmaslarını saklamak için onu odunluktaki odunların içlerine gizledi." KGB anında baskın düzenliyor, bütün odunları kırıyor, ama ihbar yanlış, bir tek elmas bulamıyorlar. Salamon'un gözünü korkutup gidiyorlar. Gece geç vakit, Salamon'un telefonu çalıyor: -"Salamon? Ben Moiz. KGB baskın yaptı mı?" -"Evet." -"Kışlık odunlarını kırdı mı?" -"Evet." -"Tamam. O zaman ihbar sırası sen de. Ön bahçenin çapalanması gerekiyor..."
Küçük bir çocuk ağlayarak karakola girer. -"Lütfen yardım edin, biri babamı dövüyor!" diye bağırır. Polisler hemen çocuğu da alarak kavganın olduğu yere giderler, çocuğa sorarlar: -"Söyle bakalım ufaklık, hangisi senin baban?" -"Valla bilmiyorum polis amca. Aslında onlar da bu yüzden kavga ediyorlar!"
Ufaklık, aynı odada kaldıkları ablasını gecenin bir yarısı uyandırır: -"Ablacım, ya bende bir gariplik var bugünlerde, ne zaman tuvaletin kapısı açsam, ışığı kendi kendine yanıyor. Sence doğaüstü güçlerim mi var?" O sırada annelerinin sesini duyarlar: -"Ozan! Yine mi buzdolabının içine işedin! Gel buraya çabuk!"
Laf ustası Bernard Shaw, bir yardım balosunda, yaşı oldukça ilerlemiş ancak makyaj yaparak ve çocukça tavırlar takınarak yaşını gizlemek isteyen bir kadını dansa kaldırır. Taktiğinin işlediğini düşünen kadın, dans esnasında Shaw'a şöyle der: -"Benim gibi sıradan biriyle bile dans ediyorsunuz, ne şekersiniz!" Shaw sakince cevaplamış: -"Ne de olsa yardım balosundayız ve ben bir hayırseverim!"
Adamın biri evinde parti verir, arkadaşlarını çağırır. Arkadaşlarından biri, yanlarında genç ve hoş bir bayan da getirmişlerdir. Adam yanına gider ve: -"Size bir trilyon lira versem benimle birlikte olur musunuz?" Arkadaşlarının orta halli diye tanıttıkları adamdan böyle bir laf duyunca şaşıran kız sorar: -"Sizin o kadar paranız var mı?" -"Peki 10 milyon lira versem?" -"Siz beni ne zannediyorsunuz beyefendi?" -"Ne olduğunuzu anladım da hanımefendi, fiyatı tespit etmeye çalışıyorum..."
Görmemiş bir Arap, Avrupa turuna çıkmış; vazodaki çiçekleri gösteren güzel bir tablo görmüş ve satıcıya sormuş: -"Bu nedir?" Antikacı hemen gururla anlatmaya başlamış: -"Bir Van Gogh efendim. Şu şu yüzyılda, şurda yapılmıştır..." filan diye. Arap adama dönmüş: -"Öyle mi? Ben menekşe resmi sanmıştım da!"
Cimrinin biri son derece hastadır. Ancak sevilen biri olmadığı için de yalnızdır. Bu arada kapısı çalınır, yatağından kalkmadan seslenir: -"Kimdir o?" -"Kimsesiz ve hasta yaşlılara para desteği yapan bir kuruluştan geliyoruz. Yardımla ilgilenir misiniz?" -"Ooo... Teşekkürler, yalnız hastayım kalkamıyorum, paraları kapının altından atıverin..."
Kovboyun biri bara hızla girer ve silahını havaya ateşleyerek bağırır: -"Biri atımı siyaha boyamış. Kimse ortaya çıksın bakalım!" Biraz daha kuytu bir köşeden, iriyarı bir kovboy, eli belindeki silahın üzerinde ortaya çıkar: -"Ben boyadım. N'olmuş?" Sert kovboy bozuntuya vermeden devam eder: -"İkinci kat boyayı ne zaman çekeceksin diyecektim. Acelem var da biraz..."
Golf oynamaya giden iki iş arkadaşı, yan caddeden bir cenaze geçtiğini görürler. Daha yaşlı olanı, hemen şapkasını önüne alıp dua etmeye başlar. Genç olan duygulanmıştır: -"Efendim, böyle bir inceliği, böyle bir saygıyı daha önce hiç görmemiştim. Böyle insanların olduğunu bilmek güzel..." -"Tabi canım, ne de olsa 35 yıllık karımdı..."
Şirket müdürü, çalışanlarının, direktiflerini görmezden gelmelerinden ve başlarına buyruk iş yapmalarından sıkılmış ve bir gün bütün çalışanları toplamış, arkasındaki panoya "Burada patron benim!" yazan bir tabela asmış. Herkes toplanıp da toplantı başladığında, sekreter aceleye içeri girmiş, herkesin duyabileceği bir şekilde konuşmuş: -"Müdür bey, karınız aradı, evden aldığınız tabelayı derhal geri istiyormuş!"
2 rahibe, şehrin nispeten ıssız bir yerinde iki gencin saldırısına uğramışlar. Direnmişlerse de, tecavüzün başlamasına engel olamamışlar. Bunun üzerine rahibelerden biri konuşmaya başlamış: -"Yüce tanrım, sen üzerimdeki bu genç adamı bağışla, çünkü o ne yaptığını bilmiyor..." Bunun duyan diğer rahibe de kızgınlıkla bağırmış: -"Benimki biliyor! Benimki biliyor!"
Güneş tutulmasını olabilecek en iyi yerden izlemek üzere Afrika'ya gitmiş olan gökbilimci, yamyamların eline düşer. Bir umuttur diye onu yemeğe hazırlayan aşçı ile konuşmaya başlar: -"Ya beni ne zaman yersiniz acaba?" -Yarın" der aşçı. Adam içinden "güzel, yarın güneş tutulunca bunu benim yaptığımı, tanrı olduğumu filan söyler, yırtarım" diye geçirir. -"Peki hangi saatte yersiniz?" -"Valla herhalde akşama doğru olur. Şefin oğlu, kabileyle birlikte güneş tutulmasını izlemekten büyük zevk alır!"
Yıllarca reklamı yapıldıktan sonra piyasaya sürülen son model bir yolcu uçağı okyanus üzerindeyken, şöyle bir anons duyulmuş: -"Teknolojinin son harikası bu uçakta her şey otomatiktir. Uçuşlardan yemek servisine, iniş takımlarına kadar her şey otomatiktir. Bu uçağın hiçbir aksamında hata olamaz, hata olamaz, hata olamaz, hata olamaz, hata olamaz, hata olamaz, hata olamaz, hata olamaz, hata olamaz, hata olamaz, hata olamaz, hata olamaz..."
Afrika ormanlarında seyahate çıkan bir adam kaybolmuş. Yolunu ararken, bir yerliyle karşılaşmış. -"Dilimizi biliyor musun?" demiş, yerli de -"Tabi, biliyorum" diye karşılık vermiş. Adam kaybolmanın şokunu daha atlatamamış bir şekilde sormuş: -"Ya buralarda yamyam yoktur değil mi hiç?" -"Yoktur efendim. Çünkü en son yamyamı biz dün yedik..."
Bir kargo uçağının pilotu, geceleri ve hep yalnız uçtuğu için olacak, inişlerde kuleyle hep oyun oynuyormuş. Uygun şekilde kendini tanıtmak yerine -"Bil bakalım ben kimim?" diyerek izin istiyormuş. Bu durumdan iyice canları sıkılan kule görevlileri bir ders vermek istemişler. Tek inecek pilotun o adam olduğu bir gece, adam yine -"Bil bakalım ben kimim?" diye sormuş. Kuledekiler de, pistteki tüm ışıkları kapatıp: -"Bil bakalım nerde?" demişler.
Barın patronu, garsonlardan birini yanına çağırmış: -"Şu köşede kim sızmış yahu? Uyandırın gönderin evine adamı!" -"Patron, 4 kere uyandırdım ben o adamı..." -"Eee, niye burda öyleyse hala?" -"Valla her uyanışında hesabı bir daha ödüyor, o yüzden ben de fazla üstüne gitmiyorum..."
Zengin bir Arap ve kahyası, Paris caddelerinde geziyorlarmış. Arap şeyhi çok sıkışınca, bir ağacın yanında ihtiyaç gidermiş. Bunu gören bir polis memuru da, haliyle şeyhe ceza yazmış. Şeyh cezanın ne kadar olduğunu sormuş, polis de "100 frank" demiş. Bunun üzerine şeyh, cebinden 200 frank çıkarıp polise uzatmış. -"Şunu alın" demiş, "kahyam da yapacak..."
Adamın arabasından birkaç kere teybi çalınmış. En sonunda durumdan sıkılmış, arabasının üzerine bir levha koymaya başlamış: -"Kardeşim bu arabada teyp yok, boşuna uğraşmayın..." Yine bir sabah arabasına binmek üzere geldiğinde, arabanın yerinde bir not bulmuş: -"Sorun değil kardeşim, biz taktırırız!"
Orta yaşlı kadın, duvarın kenarına oturmuş ağlayan çocuğa kıyamaz ve yanına yaklaşır: -"Evladım, neyin var bakiyim, neden ağlıyorsun?" -"Teyzecim, 5 liraya almak istediğim ufak bir oyuncak vardı. Paramı çaldırdım, alamıcam şimdi..." -"Tamam yavrum, ben sana 5 lira veririm şimdi..." diyen kadın parayı verir ve çocuğun yanından ayrılır. Birkaç adım atmadan, çocuk daha gürültülü ağlamaya başlar, kadın şaşırır ve yanına dönerek neyi olduğunu sorar: -"Oyuncakçıda 10 liraya çok güzel bir kamyon vardı, 5 liramı çaldırmasam şimdi onu alabilecektim!"
Küçük babasından izin ister: -"Baba, n'olur ben de arkadaşlarımla sinemaya gidebilir miyim, bak birkaç dakika sonra çıkacaklar..." -"Kapa çeneni ufaklık. Sen hala arkadaşlarınla dışarı çıkamayacak kadar küçüksün. Şimdi gevezeliği bırak da şu iskambil kağıtlarını karıştır bakalım, dağıtma sırası sen de!"
Restorana giden müşteri garsonu çağırır ve yakınır: -"Ben geçen gün de bu yemeği istemiştim ama o zaman gelen porsiyon bunun iki katıydı. Ne oldu, porsiyon boyutları mı değişti?" -"Efendim onu yediğiniz gün hangi masadaydınız?" -"Şu masa" der müşteri ve pencere kenarındaki masalardan birini gösterir. -"Haa! Efendim biz pencere kenarında oturan müşterilerimize, dışarıdan gelenlere reklam olsun diye çift porsiyon yemek veririz..."
Uçak kalktıktan kısa bir süre sonra, yolcu kısmında bir anons duyulur: -"Şu anda okyanusun üzerinde 12 km. yüksekliktesiniz. Sağdaki pencerelerden baktığınızda, uçağın sağ kanadının kopmuş olduğunu; sol pencerelerden baktığınızda da sol motorun yanmakta olduğunu göreceksiniz. Eğer aşağı bakmayı becerebilirseniz, bir şişme bot içinde 3 kişinin size el salladığını göreceksiniz ki, bunlar kaptan, yardımcı kaptan ve hostesinizdir. Dinlediğiniz bu anons bir bant kaydıdır."
Sigara kullanmayan, kullanana sorar: -"Günde kaç paket içiyorsun?" -"İki." -"Ne kadar yani günde?" -"E 5-6 milyon filan..." -"Kaç yıldır içiyorsun?" -"30 oldu herhalde." -"Şu köşedeki apartmanı görüyor musun?" -"Evet." -"Bak o apartman senin olabilirdi bu kadar senede..." -"Peki sen sigara içiyor musun?" -"Hayır." -"O apartman senin mi?" -"Hayır." -" -"Olamaz. Çünkü benim."
Kadın psikoloğa gider, anlatır: -"Ben bamyayı çok seviyorum, kocam da bana bu yüzden deli diyor." -"Olur mu öyle saçmalık, ben de çok severim bamyayı!" -"Ooo, bir gün bize gelin o zaman, biz de çok bamya var. Mutfak, banyo, salondaki vitrin, ayakkabılık, her yerde bamya var bizde!"
Lise yıllarında iki arkadaş sözleşmişler: "Kim önemli bir adam olursa, diğeri ona gelecek "O benim!" yazan bir kart iletecek. Önemli kişi olan diğerine yardım edecek!" Yıllar geçmiş, biri başbakan, biri devlet memuru olmuş. Memur olan, başbakanın bürosuna gider: "O benim!" yazan kartı iletir. Sekreter biraz sonra gelip adama bir kart verir: "O, ben değilim'"
Çölün ortasından geçen uzun bir yolu vardı, şehrin sonundaki benzin isatasyonunda şu yazıyı gördü: -"Deponuzu şimdi ağzına kadar doldurun, çünkü bundan sonra göreceğiniz istasyonlar serap olacaklar!"
Yıllarca Türkiye'de de yaşamış büyük bir yabancı yazar, bir gün yüne Türkiye'yi ziyaret eder. Gümrükte bir katip mesleğini sorar: -"Yazarım" der. -"Nasıl yani?" der, -"hayatını nasıl kazanıyorsun yani?" -"Kalemimle" der yazar. Katip notunu düşer: "Kalem tücccarı".
Hitler fala inanmasa da falsız da kalmazmış. Bir gün bir falcıya ne zaman öleceğini sormuş, o da "Bir yahudi bayramında" diye cevap vermiş. -"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" demiş, falcı cevap vermiş: -"Siz ne zaman ölürseniz, yahudiler o günü bayram ilan edecekler!"
Avukatın biri musluklarını tamir ettirir. Ancak muslukçunun istediği bedel aklını başından alır, "Yahu ben bir avukat olarak bu parayı bir ayda kazanıyorum, sen iki musluk tamir edip nasıl bu kadar para istersin?" der. Muslukçu sakin, cevaplar: -"Kızma arkadaşım, zaten ben de avukatlığı bu yüzden bırakıp muslukçuluğa başladım!"
Şili diktatörüne sormuşlar: -"İhtilal yapmak mı, turşu yapmak mı daha zordur?" -"Efendim turşu yapmak daha zordur. Çünkü darbeyi 5 hıyarla yapabiliyorken, turşu yapmak için tenekelerce hıyar gerekiyor."
Adam kızıyla konuşur: -"Kızım bak yaşım ilerledi. Dün de Mehmet geldi seni istedi benden. Benden uygun buldum, seni Mehmet'le evlendirelim..." -"Ama baba, ben annemi bırakıp da gidemem ki?" -"Onu da götürürsün kızım, onu da götürürsün..."
Gazetede sirke yetenekli kişiler arandığı yazılıdır. Adamın biri de gider ve çok iyi kuş taklidi yaptığını söyler. -"Nedir kardeşim kuş taklidi, herkes yapıyor. Çek git şurdan" deyince müdür, adam da açık pencereden uçaar, gideer...
Kadının birinin evi soyulmuş. Yalvara yakara konuyu padişaha kadar götürmüş. Padişah kadına sormuş: -"Be kadın peki bu kadar derin bir uykuya nasıl daldınız da hırsızı duymadınız?" -"Padişahım, biz devletimizi uyanık zannederdik de ondan bu kadar derin uykuya dalardık. Merak etmeyin artık böyle uyumayız..."
Avrupalı sosyologlar bir araştırma çerçevesinde Türkiye'ye gelmişler ve bir gence sormuşlar: -"Dişi bir maymunla birlikte olur musun?" -"3 şartım var", demiş çocuk: -"1.'si maymuna gelinlik giydireceksiniz. 2.'si maymun bakire olacak. 3.'sü de, çocuk erkek olursa babamın adını koyarım."
-"Bu sabah sahanda yumurta yedin mi?" -"Yedim, n'olmuş?" -"Bir de deplasmanda ye öyleyse!"
Adam kereste işine girer. Ağaç kesmek için 100 erkek işçi ve yemek yapmak için 2 kadın işe alır. Çalışma alanını terk etmeden önce ustabaşına son direktiflerini verir: -"Bana her hafta bir rapor verirsin. Ama öyle laf kalabalığı olmasın, sayıları ve istatistikleri gönder yeter." 3. haftanın sonunda gelen rapor şöyle olur: -"Erkek işçilerin %2'si ile kadın çalışanların %100'ü evlenip işi bıraktılar."
İki kartal zevk-ü sefa içerisinde bir ağaca tünemiş dururlarken hızla geçen bir jet uçağı ve arkasında bıraktığı dumanı görürler. Kartallardan biri bilgiç bilgiç konuşur: -"Bu kartalın kesinlikle çok acelesi var, çocukları tehlikede herhalde." -"Ne alakası var? Senin de kuyruk tüylerin tutuşmuş olsaydı sen de öyle hızlı uçardın."
İçki içmeyi çok seven bir adamın kötü de bir huyu varmış, içki içince altına kaçırırmış. Kendisi de bundan çok sıkıntı duyarmış, arkadaşları ikna etmişler, psikolğa gitmişler. Birkaç hafta bara gelmeyen adam, sonunda tekrar bara gelmiş. Arkadaşları merakla adamı gözlüyorlarmış. Adam yine içkisini içmiş, büyük bir rahatlıkla da altına etmiş. Başka günlerin aksine, arkadaşlarının çok rahat davrandığını gören arkadaşları, -"Yahu sen psikoloğa gitmedin mi, nerden çıktı şimdi bu?" demişler. Adam da cevaplamış: -"Hala altıma kaçırıyorum. Ama artık bundan utanmıyorum!"
Elbise satıcısı, arkadaşıyla dertleşir: -"Yahu birader, pazartesi topu topu bir tane pantolon sattım, salı hiçbir şey satamadım, çarşamba; salıdan da beterdi!" -"Abicim nasıl oluyor o, hani salı bir şey satamamıştın?" -"Sorma yahu, pazartesi pantolon alan adam, salı günü onu iade edip parasını aldı!"
Köylü ineğini satmak üzere kasabaya inmiş. Ama pazardan pazarlıktan anlamadığı için bir tellal tutmuş. Tellal atıp tutmaya, bağırmaya başlamış: -"Gel vatandaş, gel! Bu inek günde 60 kilo süt verir, sabana da koşarsın, gübresini de kullanırsın. Her sene 5 dana doğurur!" Tellal bunları bağırırken köylü yanına gelir: -"Hemşerim kusura bakma, ben ineğimin bu kadar kıymetli olduğunu bilmiyordum. Vazgeçtim satmaktan..."
Kadın sohbet esnasında, bir süre bir hint fakirinin yanında staj gördüğünü söyler. Biri sorar: -"Yahu gerçekten o çivili yataklarda yattınız mı?" -"Evet." -"Peki canınız acımadı mı?" -"Hint fakiri alttayken acımadı..."
Yargıç usül gereği kadın tanığa medeni halini sorar, kadın derin bir iç geçirir, -"Yaz kızım, bekar" der yargıç. Aynı şekilde erkek tanığın da medeni hali sorulur, o da derin derin iç çeker, hakim konuşur: -"Yaz kızım, evli..."
Alkolik adam bir süre tedavi görür, sonra bir gün doktoruyla yolda karşılar: -"Eee, hayat nasıl gidiyor, alkol kullanıyorsun mu hala?" -"Doktor, ziyafete mi çağıracaksın, tedavi mi edeceksin, ona göre bir cevap verelim!"
Padişaha sormuşlar, ülkeyi kim yönetiyor diye, -"Oğlum" demiş ve açıklamış: -"Oğlum anasını, anası beni yönetir, ben de ülkeyi yönetiyorum."
Padişah dalkavuklarıyla ava çıkar. Bir el ateş eder, ördeklerin hiç birini tutturamaz, hespi sağa sola kaçışır. Dalkavuklardan biri atlar: -"Haşmetmaap, vurduğunuz ördekler ne de güzel uçuyor!"
Otobüs şoförü ile orta yaşlı kadın tartışırlar, -"Benim gençliğimde otobüs şoförleri saygılıydı, terbiyesiz adam" der, adam da kadının damarına basar: -"Siz gençken otobüs icat edilmiş miydi ki hanfendi!"
Adamın üç oğlu varmış. Çocuklarıyla hava atmaya da pek düşkünmüş. Her sohbette bir şekilde lafı oğullarına getirirmiş. Bir gün övünecek bir şey bulamamış, ama yine de konuşmaya başlamış: -"Benim oğullarım o kadar akıllılar ki, her biri havayla ilgili tahmin yapar, biri kapalı olacak der, biri bulutlu olacak der, biri de açık olacak der. Yani o gün havanın nasıl olacağını mutlaka bilirler."
Adam dilenciye bir miktar para uzatmış: -"Bunu veriyorum ama, sen kesin gidip bununla bir şarap alıp kafayı çekeceksin..." -"Beyefendi güzel diyorsun da, bu parayla Havai'ye gidip tatil yapacak değilim ya!"
Adam evi kiralamak üzeredir: -"Sizden önceki kiracı, bir kimyagerdi, bu odayı da laboratuar gibi kullanırdı." Bunun üzerine kiracı adayı tavana bakar ve lekeler görür: -"Bu lekeler onun çalışmalarının eseri yani?" -"Yok yok. O lekeler bizzat kendisi..."
Adamın mahkemeye işi düşmüş, kadı da rüşvet yiyor diye biliniyormuş. Gitmiş kadıya bir kese altın teklif etmiş, kadı bunu kovmuş: -"Gavur alır o parayı gavur, bre zındık!" Adam herkesten kadının rüşvet yediğini duyduğundan hiç bir şey anlamamış ve bir arkadaşına durumu anlatmış, arkadaşı açıklamış: -"Haa! Kadının tahsilat işlerine Hristo diye bir hristiyan bakıyor, git parayı ona ver!"
Adamın biri, bir grup insanın ellerini kollarını açarak, bükülerek bir çukura atladıklarını görmüş. Yanlarına gitmiş, konuşmalar duymuş: -"Aç abi sen kollarını, atla! Tamam. Sen, belinden kır, sol elini de aç, tamam, atla!" Şaşırmış, sormuş: -"Ya hemşerim ne yapıyorsunuz siz, ne bu böyle adamlar çukura atlıyor, şekilden şekile girerek?" -"Tetris oynuyoruz kardeşim!"
Erkek fare ile dişi fare, güzel bir gece geçirmek istiyorlarmış. Evin sahibi de ağzı açık şarap şişesini ortada bırakınca kafayı bulmuşlar. Dişi fare, ateşli bir şekilde erkeğine yaklaşmış ve heyecanlı bir şeyler yaşamak istediğini söylemiş. Şarapla iyice kendinden geçen erkek fare, dişiyi ittirmiş: -"Kim bakar sana be çirkin fare! Ben şimdi gidip o kedinin hakkından geleceğim!"
Kadının kocasının sorunları varmış, o da bir psikologtan yardım istemiş: -"Doktor bey, kocam kendini asansör zannediyor!" -"Tamam hanımefendi. Tetkik için buraya getirebilirseniz ilgilenebiliriz." -"Sorma doktor bey. Getireceğim de bir türlü bu katta durmuyor ki!"
Trafik memuru arabayı durdurur: -"Beyefendi çok hızlı gittiğiniz için ceza yazmak durumundayım..." -"Memur bey, imkanı yok hızlı gidiyor olamam!" -"Gidiyordunuz efendim!" -"Ya mantıksız bir kere... Olmaz olmaz! İmkansız hızlı gidiyor olamam!" -"Neden ki beyefendi, bu kadar isyan ediyorsunuz?" -"Yahu kaynanamı ziyarete gidiyorum, nasıl hızlı gidebilirim?"
Çocuk köpeğini kaybeder, üzüntüden harap olru, günlerce odasından çıkmaz. En sonunda babası, oğlunu rahatlatmak için yanına çıkar ve şöyle der: -"Merak etme oğlum... Yarın ilk iş senle birlikte gazeteye gider, bir kayıp köpek ilanı bırakırız..." -"İyi de baba, benim köpeğim okumayı bilmez ki!"
Araştırmacılar bir grup farenin bulunduğu bir kafese bir zil koymuşlar, fareler her bastığında onları besliyorlarmış. Bu sırada fareler de birlikte zilin başına gelmişler, en yaşlısı zile basmış, araştırmacıalr peyniri getirince de daha genç bir dişi fareye dönmüş: -"Not alın sekreter hanım, kobaylar zile basınca yine peynir getirdiler..."
Patron, şirketin metin yazarını çağırır: -"Son yazdığın eğitim bildirisini beğenmedim... Bu bildiriler, şirketteki en aptal kişilerin bile anlayabileceği şekilde yazılmalı..." Haftalar süren emeğine bakakalan metin yazarı, sakin, yanıtlar: -"Hay hay efendim... Siz nereleri anlamadınız?"
Ünlü piyanist sahneye çıkar ve konserine başlar. Daha ilk şarkının ortalarında, en önde oturan bir kadının uyuyakaldığına dikkat eder. Kadın konser bitimine kadar uyur. Konser bitip de mükemmel performanstan ötürü seyirciler çılgınca alkışlamaya başlayınca, kadın da bir anda uyanır. Piyanist kadının kulağına eğilir: -"Vallahi ben uyanmayasınız diye hep yavaş şeyler çalmıştım ama alkışları engelleyemedim, özür dilerim..."
İki arkadaş, tipili bir günde donma tehlikesi geçirirken bir çiftlik evine sığınmışlar. Evde son derece çekici bir dul yalnız yaşıyormuş. Herhangi bir dedikoduya mahal vermemek için, iki arkadaş kadının evinde değil de ahırda yatmayı önermişler. Bu olaydan yıllar sonra, iki arkadaştan biri diğerinin yanına gitmiş ve sormuş: -"Yıllar önce o çiftlikte kaldığımız geceyi hatırlıyor musun?" -"Evet." -"O gece ben uyuduktan sonra, gidip o kadınla birlikte oldun değil mi?" -"Aslında... Evet." -"Ve ona kendi adını değil, benim adımı verdin?" -"Bunu söylemeye utanıyorum... Ama evet..." -"İyi. Teşekkür ederim sana. Kadın ölmüş ve avukatı bugün beni aradı. Çiftliği bana bırakmış..."
19 yaşında bir delikanlının çalıştığı bir eczaneye oldukça güzel bir genç kız girmiş. Tartılmak istediğini söylemiş ve ücreti verip tartılmış. Kilosundan memnun kalmamış ki, ücreti ödeyip üzerindeki montu ve çantayı çıkarıp bir daha tartılmış. Sonuç onu yine mutlu etmemiş ve ücreti ödeyip bu sefer de kazağını çıkararak tartılmış. Kızdan gözlerini alamayan delikanlı atılmış: -"Hanımefendi lütfen dilediğiniz kadar tartılın, bundan sonrası müesseseden!"
İki kadın kendi aralarında konuşuyorlarmış, biri diğerine sormuş: -"Bir erkekte ilk baktığın şey nedir?" -"Onun bana bakıp bakmadığı..."
-"Başıma çok kötü bir şey geldi" der genç kız, bir arkadaşına. -"Liseden bir arkadaşım eve gelmişti ve birden üstüme atladı..." -"Peki sen onu engellemedin mi?"- "Engelleyemedim... Çünkü ojem daha kurumamıştı..."
Çekici bir ev kadınının televizyonu bozulur ve tamirciyi eve çağırır. Gelen delikanlı bakışlarını bir türlü kadından alamaz ve tamir işini zorlukla bitirir. İş bitince, kadın çocuğa yaklaşır: -"Nasıl söyleceğim bilemiyorum... Umarım yanlış anlamazsın... Sen çok güçlü, çekici birisin... Benim kocamsa senin gibi değil, çelimsiz ve tipsiz bir insan... Bu eve adımını attığından beri senle birlikte birşey yapmak geçiyor aklımdan ama nasıl söyleceğim bilemiyorum..." -"Söyleyin hanımefendi, ne isterseniz yaparız!" -"Şu buzdolabını, şu köşeden şu tarafa alabilir miyiz?"
İş adamı sekreterine çıkışır: -"Bütün gün telefonla konuşacağınıza, şu yığılmış işleri halledin lütfen!" -"Ama efendim, konuştuklarım hep müşteriler?" -"Yaa! O zaman müşterilerimize, "sevgilim" ve "hayatım" demeyi lütfen bırakın!"
Otobüse binen yaşlı kadının bileti yoktur. Sürücüye, bir sonraki duraktan bilet alıp alamayacağını sorar. -"Olur tabi teyze de, önce bir içeri sorun bence..." Kadın yolculara döner: -"Pardon, bundan sonraki duraktan bilet alabilir miyim acaba?"
Birlikte gittikleri bir partiyle ilgili dedikodu yapan kızlardan biri diğerine: -"Sevgilim o gece beni öpmek istedi, neredeyse bayılacaktım!" -"Yaaa... Demek ki benim sevgilimin ne istediğini duysan şuracıkta öleceksin!"
Otomatik sıralama makinesi bozulunca, doktor sıradaki hstayı hatırlamadığından şöyle der: -"En çok kim beklediyse o gelsin lütfen!" Çantalı bir adam yerinden kalkar: -"Bu durumda sıra bende efendim. Geçen sene aldığınız arabanın taksitleri için gelmiştim!"
Şarkıcı adayı genç kız, randevusunu iptal etmek üzere doktorunu arar ve durumunu açıklar: -"Bir rol için bir prodüktörle buluştum bugün, sonra terziye gittim. Ev sahibimle kira borcumu konuştuk. Yani sizin anlayacağınız, bugün bir daha soyunacak halim kalmadı..."
Bir anketör, eşicinseller üzerine bir anket çerçevesinde bir kapıyı çalar. Çıkan adama, eşcinsellik hakkında ne düşündüğü sorar, adam da -"Benim bir fikrim yok ama, isterseniz karımla da bir görüşün", der. Anketör kabul edince adam içeri seslenir: -"Emraah... Bir bakar mısın?"
Adamın biri kafayı çekmiş, bir ayağı yolda bir ayağı kaldırımda yürüyormuş. Bunu gören bir polis devriyesi, adamın yanına gelmiş: -"İyi misin kardeşim?" -"N'oldu ki biraderrr?" -"E bir ayağın kaldırımda, bir ayağın yolda yürüyorsun?" -"Vayyy... Teşekkür ederim biraderrr... Ben de diyorum ben ne zaman topal oldum?"
Adamın biri ördek gibi badi badi yüürüyormuş. Bunu görenler iddiaya girmişler, bir kısmı prostat, bir kısmı basur derdi olduğunu iddia etmiş. En sonunda aralarından birini seçip adama yollamışlar, çocuk da adama sormuş: -"Kusura bakmayın ama siz öyle bir hoş yürüyünce bir kısmımız prostatınız, bir kısmımız basurunuz olduğunu zannettik ve iddiaya girdik. Peki nedir sorununuz?" -"Evlat zannetmekle olsaydı, ben de yel gelecek zannetmiştim!"
Gece kurslarına katılan bir adam, katılamayan diğer arkadaşlarına hava atar: -"Siz Gütenber kim biliyor musunuz? Bilmezsiniz tabi, halbuki o matbaayı bulmuştur. Peki Kristof Kolomb? O da Amerika'yı keşfetmiştir. Siz bilmiyorsunuz ve ben biliyorum, neden? Çünkü ben kurslara gidiyorum!" Bunun üzerine oradaki gençlerden biri sorar: -"Ama eminim bizim bilip de senin bilmediğin şeyler de vardır. Mesela Totoche kimdir?" Adam düşünmüş düşünmüş, ertesi gün kurstaki hocalara sormuş, yok! Kimse bilmiyor. En sonunda soruyu soran adama gitmiş, sormuş: -"Kimdir bu Totoche?" -"Sen akşam kurslarına gittiğinde, karının eve aldığı heriftir!"
Tutucu bir hrıstiyan olan hoca, öğrencilere dünyanın en önemli kişisinin kim olduğunu söyler. Çocuklar Abraham Lincoln'den George Washington'a pek çok devlet adamının adını söylerler, öğretmen hiçbirini beğenmez. En son sınıftaki tek musevi öğrenc, parmak kaldırır ve -"İsa Peygamber'dir!" der. Öğretmen çok mutlu olur ve arkadaşlarına neden böyle düşündüğünü onlara anlatmasını ister. Çocuk konuşmaya başlar: -"Aslındai bana göre dünyanın en büyük adamı Musa'dır ama... İş, iştir..."
Üç rahibe, kilisede olan bitenlerle ilgili dedikodu yapıyorlarmış. Birincisi anlatmış: -"Bizim pederin odasında seks dergileri buldum..." -"Peki bir şey yaptın mı?" -"Elbette! Hepsini çpe attım!" İkincisi anlatmış: -"Ben de bir yığın prezervatif buldum..." -"Peki sen bir şey yaptın mı?" -"Evet! Hepsini tek tek delip yerine koydum!" Üçüncü rahibe ise... Bayılmış...
Bandırmaspor'un bir maçında taraftarları bağırıyorlar: -"BANDIRMA, BANDIRMA, BANDIRMA" Rakip taraftar daha da hiddetli bağırıyor: -"BANDIRCAZ! BANDIRCAZ! BANDIRCAZ! BANDIRCAZ!"
Adamın biri bara gitmiş, -"Bana limonsuz bir tekila verir misin?" demiş, barmen cevaplamış: -"Beyefendi, hiç limonumuz kalmadı, biz size portakalsız tekila versek?"
Küçük çocuk görgü kurallarını kavramakta güçlük çekmektedir, babasına sorar: -"Babacığım, neden insanları yemek yerken görünce "Afiyet olsun!" diyoruz?" -"Neden olacak oğlum? Bizi de sofraya davet etsinler diye!"
Karınca, çapkın ateşböceğini görmüş, ağzı burnu yanmışmış. -"Ne oldu kardeş, ne bu hal?" demiş, ateşböceği açıklamış: -"Sorma birader, dün gece bir çıtıra asılayım dedim, meğerse izmaritmiş!"
İki saf, birlikte balığa çıkarlar. Birincisi oltasını atar ve oltaya bir ayakkabı takılır. İkinci buna gülerken, o da oltasını çeker ve bir gazoz açacağı gelir. Yarım saat içerisinde 10 kadar ev eşyası daha gelir, biri diğerini dürter: -"Herhalde aşağıda oturanlar var, biz en iyisi gidelim!"
Ressamların sıkça çıplak model kullandığı bir dönemde, ressamın biri karısını modeli ile aldatmaktadır. Yine bir gün, model sözde resim için geldiğinde daha üstünü çıkarmadan, ressam onu öpmeye başlar. Bu sırada ressamın karısının ayak sesleri duyulur, ressam fısıldar: -"Çabuk soyun! Yoksa karım kuşkulanacak!"
Arkadaşını görmeye giden adam, evde arkadaşının eşini göremez: -"Hayırdır, karın nerede?" -"Zayıflamak için ata biniyor." -"Ne güzel. Peki nasıl gidiyor?" -"Valla at 5 kilo zayıfladı."
Sabah uyandığında kendini hastanede bulan adam hemşireye sorar: -"Ne işim var benim burada?" -"Beyefendi, dün alkol alırken dozajı biraz kaçırmışsınız, alkol zehirlenmesine maruz kalmışsınız." -"Ne? Vay namussuzlar, demek bana zehirli bira satmışlar!"
Barda işe başlayan kız, kendinden daha tecrübeli olandan bilgi almaktadır: -"En çok zorlanacağın konu bahşiş olacaktır, çünkü bahşişi bayan garsonların göğsüne sokuştururlar. -"Aman tanrım! Peki bu rezilliğe değiyor mu?" -"Değmez mi? Dün gelirken 90-55-95'tim, giderken 120-55-95."
Ufaklıklar kendi aralarında konuşuyorlarmış, biri yakınmış: -"Benim babam korkağın biri, biliyor musun..." -"Neden ki?" -"Annem ne zaman evde olmasa, kendi odasında tek başına uyumaya korkup, hizmetçi kızın odasında uyuyor..."
Barda arkadaşıyla içmeye gelen kasiyer kız dert yanar: -"Artık eskisi kadar güzel ve çekici değilim..." -"Hadi canım, bence hala çok tatlısın. Peki neden böyle bir hisse kapıldın?" -"Erkekler artık paralarının üzerini sayıyorlar..."
Yaşı biraz ilerlemiş olan, ama bunu gizlemeye çalıştığı da ortada olan bir kadın eczaneye girmiş, adama sormuş: -"Ağarmış saçlar için bir şeyiniz var mı?" Eczacı kadını bir süzmüş ve cevaplamış: -"Derin bir saygıdan başka bir şeyimiz yok efendim..."
Kadının biri, battaniye almak için gezdiği dükkanda, tezgahtarı haşlar: -"Siz bu battaniyeye yün demiştiniz, ama bakın şurasındaki etikette pamuk yazıyor!" -"Efendim o tamamen bir taktik meselesi. Güveleri aldatmak için öyle yazıyoruz."
İnsan kaynakları sorumlusu, sekreter adayı bayana telefonda açıklama yapmaktadır: -"Hanımefendi, daktilo bilmiyorsunuz; yabancı diliniz yok, ilkokul mezunusuz ve tecrübeniz yok, bir iş bulmanız çok zor..." -"Beyefendi, iyi de daha bacaklarımı ve göğüslerimi görmediniz ki!"
Bir köyde aldatma olayları çok oluyormuş. Günah çıkarmaya gelenlerden bunalan peder, artık aldatmak ile ilgili olaylarda, aldattım yerine düştüm demelerini istemiş. Gel zaman git zaman peder emekli olmuş, yerini genç birine bırakmış. Genç papaz, ne olduğunu anlamadan günah çıkartmaya başlamış. Ama bakmış ki herkes geliyor dün şöyle düştüm, geçen hafta bu kadar düştüm diyor, belediye başkanıyla görüşmeye karar vermiş, gitmiş konuşmuş: -"Başkanım ne bu hal düşen düşene, isterseniz kaldırımları filan bir elden geçirin..." Durumu fark eden başkan, bir kahkaha patlatmış. Bozulan papaz bunun üzerine başkanı azarlamış: -"Ne gülüyorsunuz başkan bey, daha dün karınız geldi, son bir yıldır her gün üç dört kere düştüğünü söyledi!"
Adamın biri akşama doğru berbere gider ve yüz traşı olmaya başlar. Ancak birkaç dakikadan sonra fark eder ki, berber zil zurna sarhoş. Bu sırada sarhoş berber, adamın yüzünü kan revan içinde kalır. Adam kurtulmak ister ama nafile, yapacak bir şey yok, ikna taktiği güdeğim der: -"Görüyor musun bak, içince insan ne hale geliyor?" -"Evet beyyfendii, derinizi sertleşşttiriyorrr..."
Adamın biri papağan almaya karar vermiş, gidip garanti olsun diye en pahalısından bir papağan almış. Eve getirmiş ve aylarca konuşturmaya çalışmış, ama nafile, papağanda tık yok. En sonunda bunu kafesten çıkarmış. "Amca de bakiyim" diyerek, papağanın tüylerini çekiştirmeye başlamış, belki acıyla yola gelir diye. Masa tüyle kaplanmış ama papağan yine konuşmamış. En sonunda adam kızıp papağanı kümese kapatmış. Birkaç güne sonra yumurtaları toplamak için kümese gitmiş, ne görsün? Bütün kümes tüy kaplı, papağan tavukların tüylerini yolup "Amca de bakiyim" diyor.
Adamın biri bir lamba bulmuş, içinden de bir cin çıkmış, "dile benden ne dilersen" demiş. Şişman biri olan adam, isteklerini sıralamış: -"Kilolu bir insanım, ince olmak istiyorum. İkinci olarak, kadınlarla hiç yakınlaşamadım, onlara yakın olmak istiyorum. Bir de, çok merak ediyorum, kanatlı olmak nasıl bir duygu, kanatlarım olsun istiyorum..." Bunun üzerine cin parmağını şıklatmış ve adam ince kanatlı bir orkide dönüşmüş...
Adamın biri yüklü bir telefon faturası alınca şok olur, ancak bunun nasıl olabileceğine aklı ermez. O gece bu parayı nasıl ödeyeceğini düşünüp yatağında sağa sola dönerken, salondaki papağanının seslerini duyar. Bir de bakar ki, papağan rehberi karıştırıp rastgele telefonları arayıp sohbet ediyor. Büyük bir hışımla, papağanı salondaki isa figürünün yanına kanatlarından çiviler, -"1 ay böyle kal da gör sağı solu aramayı!". Papağan acı içinde dururken, çarmıha gerilmiş isa heykeli birden canlanıverir. Papağan sorar: -"Arkadaş sen ne zamandır böyle asılısın?" -"2000 yıldan fazla oluyor." -"Oha! Abi nereyi aradın o kadar?"
Dünyanın en akıllı adamını aramak için yollara düşen bir keşiş, bir Anadolu köyünde mola verir. Derdini anlatınca, onu köyün en uyanık adamı ile tanıştırırlar. Biraz sohbetten sonra, adam eline bir sopa alır ve yere bir daire çizer. Köylü daireyi ikiye böler. Keşiş bir çizgi daha çizerek daireyi dörde böler. Köylü dört parçanın üçüne çarpı işareti koymuş. Bunun üzerine keşiş ellerini aşağıdan yukarı doğru titretmiş, bizim köylü de ellerini yukarıdan aşağıya titretmiş. Keşişin gözleri dolmuş ve ağlaya ağlaya köyü terk etmiş, giderken eşlik edenlere de açıklamalarda bulunmuş: -"Bu adam gerçekten dünyanın en akıllı adamı. Ben yere dünyayı temsil eden bir daire çizdim, o ortasından ekvator geçer dedi; ben dünyayı dörde böldüm, o da dünyanın dörtte üçü sudur dedi; ben sular buharlaşır dedim, o da o buharlar sonra yağmur olur dedi!" Bu sırada, uyanık köylü de köydekilere açıklama yapmaktadır: -"Bu herif boğazına düşkün, yere baklava çizdi, ben yarısı yeter dedim, tepsiyi dörde böldü, o zaman dörtte üçü senin olsun dedim. Sonra tepsi ateşi alttan yavaş yavaş almalı dedi, ben de üstüne fındık serpmek lazım dedim."
Çölde petrol araması yapan bir şirketin genel müdürüne, çöl ekibinden bir mektup gelir. Mektupta susuzluktan şikayet edilmektedir. Müdür bağırıp çağırır: -"Bu herifler de iş yapmamak için her bahaneyi uyduruyorlar yahu! Su yokmuş!" Sekreter söz alır: -"Müdürüm bu defa ciddi galiba, çünkü pulu toplu iğne ile tutturmuşlar..."
İş adamı arkadaşlarına yakınır: -"Dünya amma değişti birader, eskiden iş gezisine çıkar, sekreterimi karım diye dolaştırırdım. Şimdi, iş gezisine karımla çıkıp, masraftan düşmek için onu sekreterim diye kayda geçirmek zorunda kalıyorum..."
Padişah hastalanmış, vezirler cin çarpmıştır diye bir hoca getirmişler üflemesi için. Hoca padişahın yanına çıkmış, bütün vezirler de odada imiş. Hoca içten pazarlıklı vezirlere şöyle bir bakmış: -"Bu odada o kadar çok cin var ki, hazreti peygamber gelse o bile çarpılır!"
Sarhoşun biri, tren garındaki bir taksi durağından taksiye binmiş: -"Çabuk beni tren garına götür", demiş. Taksi şoförü şaşırmış: -"Burası zaten gar?" -"Birader, niye bu kadar hızlı gidiyorsun yavv!"
Kadının biri balıkçıya gitmiş, bir balığı koklamış ve tezgahtara seslenmiş: -"Bunlar taze değil galiba, kokuyorlar." -"Olur mu abla, daha yeni çıktılar denizden!" -"Yaa! O zaman ağızları kokuyor bunların!"
Kadının biri hayvanat bahçesini gezerken, dört maymunun oturmuş poker oynadıklarını görünce çok şaşırır ve hemen hayvanat bahçesinin müdürünün yanına gider ve durumu açıklar. Müdür cevap verir: -"Biliyoruz ama üstlerine gitmiyoruz, ne de olsa parasına değil, fıstığına oynuyorlar..."
Dilenci mırıldanmaktadır: -"Fakire bir sadaka, fakire bir sadaka..." Yoldan geçen bir kadın laf atar: -"Ağzın leş gibi içki kokuyor, bir de utanmadan konuşuyorsun!" -"Hanfendi, öpücük istemiyoruz ya biz, sadaka istiyoruz..."
Adamın biri, oteldeki odasında pireler olduğunu söylemiş. Görevliyle birlikte incelediklerinde, sadece bir pire ölüsü bulmuşlar, bu nedenle şikayeti geçersiz sayılmış. Sabah otelden ayrılırken, rahat uyuyup uyuyamadığı sorulmuş, adam da cevaplamış: -"Valla dün bulduğumuz ölü pireyi hatırlıyorsunuz, herhalde önemli bir pireydi ki, bütün pire cemaati cenazesi için benim odamdaydı."
Adam kekeme arkadaşına rastlar: -"Nereden böyle?" -"R r ra ra rad radyodan..." -"Hayırdır, ne işin vardı radyoda?" -"Si si spik spik sipkerlik i i için sı sı sınav va vardı..." -"Eeee, nasıl geçti?" -"Bı bı bır bırak ya yahu. Kı kı kıravv kıravat ta tak takmadık di diye i işe almmma... dılar..."
Adamın biri bakkala girer ve -"1 litre şarap istiyorum" der. -"Hay hay efenim, yalnız kırmızı mı olsun beyaz mı?" -"Boşver, nasıl olsa içecek olan kör!"
Tren kalkmak üzeredir, ihtiyar bir yolcunun hala trene binmediğini gören istasyon görevlisi yanına gider, -"Lütfen trene binin efendim" der. -"Ama 19 yaşındaki kızım bana gelip hoşçakal öpücüğü verecek..." -"Sorun değil efendim, ben o öpücüğü sizin yerinize alırım..."
Birbirlerine aşık olan iki ahtapot sarmaş dolaş dolaşıyorlarmış, erkek dişinin kulağına fısıldamış: -"Sevgilim, ne güzel böyle mehtaba karşı senle kol kola, kol kola, kol kola, kol kola dolaşıyoruz."
Gece geç vakitte evine giden bir adamın karşısına iki kişi çıkar. Biri adama sorar: -"Beyefendi, bir metal paranız var mı acaba?" Adam masumane bozuk parayı uzatır -"Buyrun da bu saatte ne yapacağınızı anlamadım bu parayla." -"Efendim birazdan sizi soyacağız da, hangimizin yapacağına yazı tura ile karar vereceğiz."
Körkütük sarhoş, otele gitmek üzere taksiye biner. Bir süre sonra, soyunmaya başlar. Durumu idrak eden şoför adama seslenir: -"Beyefendi, daha otele gelmedik! Soyunmayın lütfen!" -"Yav biraderr, ayakkabılarımı kapının önünde çıkarmadan söyleseydin ya bunu..."
Yamyamların arasında araştırma yapan bir bilim adamı, bir çocuk yamyama sorar: -"Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?" Çocuk cevaplar: -"Ben şimdiye kadar hep yabancıları yedim, bilmiyorum..."
Bir kaplan yavrusu, yolda karşılaştığı aç ve susuz bir insanla oynamaktadır. Babası bunu görür ve hemen yanına gelip azarlar: -"Seni yaramaz! Ben sana kaç kere söyledim, yemekle oynanmaz diye!"
Bir resim sergisinde, ressama asılan bir kadın, gidip yanına oturur: -"Ne güzel resimler, renkleriniz ne kadar canlı. Bütün bu renkleri alıp yatak odama götürmek isterdim..." -"Götüreceksiniz zaten hanımefendi, çünkü az önce paletimin üzerine oturdunuz..."
Sonradan görmenin biri, vahşi bir ormanda av seferine çıkmış, ancak hiçbir şey vuramamış. Sinirli bir şekilde dönerken, başka bir tanıdığının rehberinin ayağından yaralı olduğunu görmüş. Yakaladığı ilk organizatöre bağırmış: -"Ama bu adaletsizlik! Ben rehberleri de vurabileceğimizi bilmiyordum!"
Biri şişman, biri zayıf iki adam karşılaşırlar. Şişman olan zayıfa takılır: -"Ne bu yahu? Seni gören de memlekette kıtlık var zanneder!" Sıska cevplar: -"Seni gören de kıtlığın sebebini anlar!"
Çok zengin bir adam, bir gün şöyle bir mektup alır: -"Biz çok fakir bir çiftiz ve açlık sınırındayız. Eğer bize hemen iki bin dolar göndermezseniz, hem karımı hem de kendimi öldüreceğim!" Zengin adam, bunun üzerine şöyle bir yanıt yazar: -"Zarfın içinde bin dolar var. Karınızı öldürmeyin."
Bir yaz günü, 3 çok güzel kız, bir gölün kenarına giderler, üzerlerindekileri tamamen çıkarırlar. Tam çırılçıplak suya gireceklerken, bir erkek sesi duyarlar: -"Burada suya girmek yasaktır." Bir anda karşılarında genç bir erkek bekçi gören kızlar utanırlar, ve sonra bağırırlar: -"Madem ki yasaktı, neden soyunmadan söylemedin?" -"İyi de bayan, suya girmek yasak. Soyunmak yasak değil ki!"
Cimrinin biri, yemekli bir düğün yapıldığını duyunca oğlunu da kapıp gider. Yemeğe oturunca oğluna tembihler: -"Sadece bugünü düşünme, yarını ve ondan sonraki günü de düşünerek yemek ye!" -"Tamam baba, ama önce dün ile önceki günü halletmem gerekiyor!"
Doktorun kapısını zil zurna sarhoş bir adam çalar: -"Doktor bey, sen bana hep derdin ki bir kadeh şarap insana kuvvet verir!" -"Evet, öyledir..." -"Ama bak, 10 kadeh içtim, ayakta duracak halim kalmadı..."
Otelde kalan adam, görevliye 6'da treni olduğunu kendisini mutlaka o saate kaldırmaları gerektiğini söyler. Biraz kestirdikten sonra 5 gibi kalkar, sonra da uyku tutmaz ve beklemeye başlar. Saat 6 olur, 6 buçuk olur, kimse uyandırmaya gelmez, adam söylenir: -"Vay namussuzlar, sizin yüzünüzden treni kaçırdım!"
ODTÜ ile Ege üniversitesi voleybol takımları arasında bir maç oynanmaktadır. Seyircilerden biri yanındakine döner: -"ODTÜ voleybol takımının bütün oyuncularını sayarım saymasına ama, ODTÜ rektörü kimdir desen bilmem." -"Ali Taşlar adında bir adamdır... Bu arada ben oyum..."
Lokantaya giden adam çorba ister, garson çorbayı getirir ama adam çorbaya soğuk der ve geri gönderir. Garson yeni bir çorba getirir, ama adam bunu da geri gönderir. Birkaç çorba gidip geldikten sonra, garson dayanamaz ve sorar: -"Sizin sıcak çorba tanımınız nedir efendim?" -"Bir garsonun parmağını çorbaya sokamayacağı kadar sıcak bir çorba içmek istiyorum!"
Bir erkek yüzme şampiyonu, biri daha güzelce olan iki kadınla sandal sefası yapıyormuş. Güzelce kadın, şampiyona sormuş: -"Sandal devrilse hangimizi kurtarırsınız?" Şampiyon çirkince kadına dönmüş: -"Siz iyi yüzersiniz herhalde!"
Bir soylu, bir handa kalmaya gider, hancı pencereden kim olduğunu sorar: -"El Morionde de Virto el Salle di Perez yo Kemiro le Fiko". Hancı pencereyi kapatır: -"Bizim handa o kadar adamı ağırlayacak yer yok..."
-"Yazmaya yeteneğim olmadığını, ne yazık ki 45'imden sonra keşfettim..." -"Peki sonra ne yaptınız?" -"Yapacak bir şey yoktu, çoktan çok meşhur olmuştum..."
Turistin biri, bir köyde traş olmak durumunda kalır. Berber traşın bir anında usturaya tükürür. Turist çılgına döner ve bağırır: -"Neden tükürüyorsun usturaya, bu ne biçim hijyen anlayışı?" -"Kardeşim ecnebi memleketlisin diye usturaya tükürdük. Bu köyden olsaydın yüzüne tükürecektik..."
İki arkadaş konuşmaktadırlar. Bu sırada yanlarından ünlü bir ressam geçer, adamlardan biri diğerine gösterir: -"Bak şu adam çok ünlü bir ressam. Bir fırça hareketiyle, çocuğun yüzündeki bir gülümsemeyi ağlamaya çevirebiliyor..." -"Fırçaya ne gerek var abi, çak suratına bir tane yeter!"
Bir adam, oldukça genç yaştaki oğlunu evlendirmek istiyormuş. "Bu yaşta bir çocuğun evlendirilmesi uygun değil, yaşını biraz daha alsın" diyenler olmuş. O da yanıt vermiş: -"Yahu hiç aklı başına gelirse evlenir mi?"
Adamın biri, bir iş nedeniyle diğerini ziyarete gider, fakat adam yerinde yoktur. Bunun üzerine kapıya "eşek" yazıp gider. Birkaç gün sonra, evin sahibi diğerini arar: -"Geçen gün bize gelmişsin heralde. Kapıya imzanı atmışsın, oradan anladım."
Katil suçunu kabul eder. Jüri bu bilginin de ışığında değerlendirme yapar ve kararını açıklar: -"Sanık suçsuzdur." Yargıç buna bir anlam veremez, kendini de tutamaz: -"Adam bile itiraf etti, nasıl böyle bir karar verirsiniz?" -"Delilik efendim, delilik..." Yargıç teker teker jüri üyelerini süzer ve başını sallar: -"Demek 12'nizde..."
Arkadaşları, çok alkol alan biri için üzülüyorlarmış. Ona bir oyun oynayıp, alkolden vazgeçirmek istemişler. Beyaz çarşaflar içinde bir gece etrafını sarmışlar. O da şöyle bir bakmış, -"Ben neredeyim" demiş. -"Burası öbür dünya" demişler. Birinci hayalet "Ben İstanbul'un fethinde savaşmıştım, Ali'yim...", ikinci hayalet "Ben Balkan Savaşı'nda savaştım Mehmet'im...", üçüncü hayalet "Ben Kore'de öldüm" demiş. Hayaletler öbür dünyayı iyi canlandırdıklarını düşünürlerken, alkolik İstanbul'un fethinde ölene döner: -"Birader buranın en eskisi sensin herhalde, söyle bakalım en yakın meyhane nerededir?"
Öğrencinin biri yaramazlık yapınca, öğretmen kızıvermiş: -"Şimdi dayağı yiyeceksin bak!" -"Olmaz hocam!" -"Ne demek? Bir de karşı mı geliyorsun?" -"Ama ben oruçluyum!" -"Eee?" -"Ben oruçluyum ya, bir şey yersem orucum bozulurmuş, annem öyle dedi..."
Yolda bir dilenciye rastlarlar, baba oğluna -"Bak oğlum, okula gidip kendi hayatını kazanmazsan, böyle bir dilenci olursun..." -"Dilenci mi..." -"Evet!" -"Niye şimdi söylüyorsun baba? Demek ki okula bile gitmeyen bu zenginler bu kadar parayı böyle kazanıyorlarmış!"
Biri normal konuşan, diğeri kekeme olan iki arkadaş, bir dağa tırmanıyorlarmış. Tırmanış sırasında kekeme olan sürekli bir şeyler söylemeye çalışmış ama diğeri hep "yukarıda söylersin" diye geçiştirmiş. Yukarıya çıktıklarında kekeme güç bela konuşmuş: -"Mmmm... mallll... malllzzemeee... mallzzemeeleerri... aşş... aşşaaddaa... unutt... unutttukk..." Başlamışlar aşağı inmeye. Kekeme yine bir şeyler söylemeye çalışıyormuş ama diğeri bu sefer de: -"Aşağıda söylersin" diyormuş. Aşağı inmişler, kekeme yine konuşmuş: -"Aaa... abbbbii... Şşşaaa... şşşaakaa... yaappp... tımmmm..."
Baba, ortaokul üçüncü sınıfa giden oğlunun elinde karneyle salona girdiğini görür. "Allah allah, dönem ne çabuk bitmiş..." diye düşünür ve oğluna seslenir: -"Getir bakayım şu karneyi!" -"Al baba..." Adam karneye bir bakar ki, beden eğitimi ve resim dışındaki tüm dersler zayıf. -"Bir dediğini iki etmiyoruz, bilgisayar dedin, bilgisayar aldık, ingilizce kursu dedin ingilizce kursuna gönderdik, gitar kursu, müzik aletleri, ne istersen yapıyoruz. Kız arkadaş uğruna harcadığın çiçek parasının haddi hesabı yok, annen günlerdir yaz tatili için en güzel tatil yerleri ile ilgili araştırma yapıyor, eğlenceli zaman geçirebileceğimiz bir otel arıyor. Ne bu notların hali, rezil şey!" -"Baba... O benim karnem değil ki, senin kitaplarını karıştırıyordum, birinin arasında karnelerinden birini bulmuştum..."