Bölüm 15

Müfettiş Craddock Harold Crackenthorpe’la görüşmek üzere sözleştiği büroya yanında Çavuş Wetherall olduğu halde tam saatinde girdi. Harold Crackenthorpe’un işyeri şehrin merkezindeki büyük bir iş hanının dördüncü katındaydı. Odanın düzenlenmesi ve odadaki her şey büyük bir başarıyı ve modern iş yaşamının zirvesindeki birinin zevkini dile getiriyordu.

Genç güzel bir bayan Craddock ile yardımcısının adlarını not ettikten sonra masasındaki diktafona bir şeyler söyledi. Daha sonra ayağa kalkarak konukları Harold Crackenthorpe’un özel çalışma odasına götürdü.

Harold büyük, deri kaplı bir çalışma masasının arkasında oturuyor ve her zaman olduğu gibi kendinden emin ve kusursuz görünüyordu. Eğer Müfettiş Craddock’un önsezilerine dayanarak tahmin ettiği gibi maddi bir sıkışıklık içindeyse bile bunu hiçbir şekilde belli etmiyordu.

Başını kaldırarak konuklarını belirgin bir merak ve ilgiyle karşıladı.

“Günaydın, Müfettiş Craddock. Umarım ziyaretiniz bizim için yeni birtakım haberler olduğu anlamına geliyordur.”

“Korkarım pek de öyle değil. Yalnızca size sormak istediğim birkaç şey vardı.”

“Yine mi sorgulama? Bu arada bildiğimiz her şeyi anlatmış olduğumuzu düşünüyordum.”

“Böyle hissetmenizi çok iyi anlıyorum, Bay Crackenthorpe, ama olağan soruşturmanın bir gereği bunları sormam.”

Harold Crackenthorpe sabırsızlıkla sordu. “Bu sefer konu ne?”

“Bana 20 Aralık günü öğleden sonra ve akşam nerede olduğunuzu ve ne yaptığınızı söyleyebilirseniz çok memnun olacağım. Diyelim ki saat öğleden sonra 15.00 ile gece yarısı arasında.”

Harold Crackenthorpe kızgınlıktan kıpkırmızı kesilmişti.

“Bu bana sorulmak için fazlasıyla olağandışı bir soruya benziyor. Bunun ne anlama geldiğini bilmek isterdim.”

Craddock nezaketle gülümsedi.

“Yalnızca bir tek anlamı var, o da 20 Aralık günü öğleden sonra 15.00 ile gece yarısı arasında nerede olduğunuzu bilmemiz gerektiği.”

“Niçin?”

“Olayın çerçevesini sınırlayabilmemiz için.”

“Sınırlamak mı? O zaman yeni bilgiler edindiniz, değil mi?”

“Sonuca giderek yaklaştığımızı umuyorum, efendim.”

“Sorunuzu kesin olarak yanıtlayabileceğimi sanmıyorum. Özellikle de yanımda avukatım olmadığı sürece.”

“Elbette, bu tamamen size kalmış bir şey” dedi Craddock. “Bu soruya yanıt vermek zorunda değilsiniz; yanıtlamadan önce avukatınızın yanınızda olmasını istemek de yasal hakkınız.”

“Açık olmak gerekirse, bu sözlerinizde beni uyarmak gibi bir amaç yok, değil mi?”

“Oh, hayır, asla efendim.” Müfettiş Craddock gerçekten şaşkınlık içindeydi. “Böyle bir niyetim yok. Size yönelttiğim soruları aynen diğer kişilere de yöneltiyorum. Asla size yönelik, kişisel bir anlam taşımıyorlar. Bazı olasılıkları ortadan kaldırmak için bunu yapmak zorundayım.”

“Elbette, anlıyorum… Aslında size elimden geldiğince yardımcı olmak istiyorum. Bir bakalım. Aslında böyle bir şeyi bunca zaman sonra yanıtlamak hiç kolay değil, ama burada son derece programlı ve sistematik bir çalışma düzenimiz var. Bayan Ellis’in bu konuda yardımcı olabileceğini umuyorum.”

Masasının üstündeki telefondan kısaca bir şeyler söylemesinden birkaç dakika sonra şık siyah bir kostüm giymiş, genç güzel bir hanım elinde bir not defteriyle içeri girdi.

“Sizi sekreterim Bayan Ellis’le tanıştırayım, Müfettiş Craddock. Evet, Bayan Ellis, müfettiş geçen ay cuma günü, pardon hangi tarihti?… Öğleden sonrayla gece yarısı arasında nerede olduğumu bilmek istiyor.”

“20 Aralık, cuma günü.”

“20 Aralık Cuma. Umarım o günle ilgili bir kaydınız vardır.”

“Oh evet.” Bayan Ellis odadan çıkarak kısa bir süre sonra elinde bir ajandayla gelip sayfalarını çevirmeye başladı.

“20 Aralık günü sabah bürodaymışsınız. Bay Goldie ile Cromartie ortaklığına ilişkin bir görüşme yapmışsınız; daha sonra Lord Forthville ile Berkeley’de öğlen yemeği…”

“Ah bu o gün mü?”

“Öğleden sonra 15.00 sularında ofise dönerek, bir dizi mektup dikte ettirdiniz. Daha sonra da o gün açık artırmaya çıkacak, ilginizi çeken birkaç tarihi kitap için Sotheby’s müzayede salonuna gitmek üzere buradan ayrıldınız. Daha sonra ofise dönmemişsiniz. Ancak kayıtlarımda o akşam için size Catering Kulüp’te akşam yemeğine davetli olduğunuzu anımsatmama ilişkin bir not var.” Soran gözlerle etrafına bakındı.

“Hepsi bu kadar, Bayan Ellis.”

Bayan Ellis odadan çıktı.

“Şimdi çok iyi anımsıyorum” dedi Harold Crackenthorpe. “O gün öğleden sonra Sotheby’s müzayede salonundaydım, ama satışa çıkarılan eserler için biçilen fiyatlar çok yüksek geldi, dolayısıyla herhangi bir şey satın almadım. Daha sonra Jermyn Sokağı’nda küçük bir lokalde çay içtim. Sanırım adı Russells’ti. Sonra da yarım saat kadar News Tiyatrosu’na uğrayıp eve gittim. Evim Cardigan Gardens 43’te. Catering Kulüp’ün düzenlediği akşam yemeği saat on yedi otuzda Caterer’s Hall’daydı. Yemekten sonra da eve dönüp yattım. Sanırım sorunuza tatminkâr bir yanıt verebildim.”

“Hiç kuşkusuz, Bay Crackenthorpe. Giysilerinizi değiştirmek için eve döndüğünüzde saat kaçtı acaba?”

“Bunu kesin olarak anımsamam olanaksız. Ama sanırım, on sekizden biraz sonraydı.”

“Peki yemekten kaçta döndünüz?”

“Sanırım yirmi üç otuzdu.”

“Size kapıyı uşağınız mı açtı? Yoksa Lady Alice Crackenthorpe…”

“Eşim Lady Alice aralık başından bu yana Güney Fransa’da tatilde. Evin kapısını kendi anahtarımla açtım.”

“Öyleyse sizin eve dönüş saatinizi teyit edebilecek biri yok.”

Harold sert, buzdan farksız soğuk bakışlarla düşündü.

“Evde çalışanlar döndüğümü duymuş olmalılar. Evimizde bir karıkoca çalışıyor. Ancak, bakın müfettiş, gerçekten…”

“Lütfen Bay Crackenthorpe, bu tür soruların ne denli huzursuz edici olduklarının bilincindeyim, ama neredeyse bitiriyorum. Arabanız var mıydı?”

“Evet, bir Humber Hawk.”

“Kendiniz mi kullanıyorsunuz?”

“Evet ama genellikle hafta sonları. Şu sıralar Londra’nın içinde araba kullanmak neredeyse olanaksız.”

“Babanızı ve kız kardeşinizi ziyaret etmek istediğiniz durumlarda Brackhampton’a bu arabayla gidiyorsunuz, değil mi?”

“Yalnızca orada birkaç gün kalacaksam. Bir gece içinse, örneğin resmi soruşturma sırasında olduğu gibi, trenle gidiyorum. Oranın şehirle bağlantısı kusursuz, oraya trenle daha çabuk ulaştığımı söyleyebilirim. Böyle durumlarda kız kardeşim bir araba kiralayarak beni istasyondan aldırtıyor.”

“Arabanızı nereye bırakıyorsunuz?”

“Cardigan Gardens’in arka tarafındaki dar sokakta kiraladığım bir garaja. Başka sorunuz var mıydı?”

“Şimdilik bu kadar, yeterli olduğunu düşünüyorum” diyen Müfettiş Craddock gülümseyerek ayağa kalktı. “Sizi yorduğumuz için özür dilerim.”

Dışarıya çıktıklarında herkesten kuşkulanan karakterde biri olan Çavuş Wetherall hemen fikrini belirtti.

“Sorulardan hoşlanmadı… rahatsız oldu. Gerçekten çok huzursuzdu.”

Müfettiş yumuşak bir sesle yanıtladı. “Eğer cinayet işlememişseniz ve karşınızdaki sizi suçluyormuş gibi bir tavır takınırsa tabi ki kızarsınız. Özellikle de Harold Crackenthorpe gibi saygın biri için bu durum çok rahatsız edici olabilir. Bunda bir şey yok. Şimdi asıl bulmamız gereken, o gün öğleden sonra Harold Crackenthorpe’u müzayede salonunda gören olup olmadığı, tabi aynı şekilde çay salonunda da. Yoksa rahatça 16.33 treniyle Brackhampton’a gitmiş, kadını boğup trenden atmış ve yeniden akşam yemeğine yetişecek şekilde ilk trenle Londra’ya dönmüş olabilir. Aynı şekilde o akşam arabasını garajdan alıp cesedi lahide koyduktan sonra yeniden eve dönmüş olması da mümkün. Garajın olduğu çevrede araştırma yapmamızda da yarar var.”

“Peki efendim! Sizce katil o olabilir mi?”

“Kim bilebilir ki?” diye yanıtladı Müfettiş Craddock. “İriyarı, yapılı, esmer bir adam. Trendeki adamın o olması mümkün, ayrıca Rutherford Hall ile bağlantısı da var. Bu olaydaki şüphelilerden biri de o! Haydi şimdi de kardeşi Alfred’i ziyaret edelim.”


* * *

Alfred Crackenthorpe West Hampstead’da oldukça özensiz inşa edilmiş büyük, yeni modern bir binanın küçük bir dairesinde oturuyordu. Binanın önündeki büyük avluya bina sakinleri komşularının haklarına saygı duymaya gerek görmeden dilediklerince arabalarını park etmişlerdi.

Ev modern bir stüdyo daireydi ve büyük olasılıkla möbleli olarak kiralanmıştı. Odada duvara kapatılabilen uzun bir tahta masa, yatak olan büyük bir kanepe ve çeşitli boyutlarda sandalyeler vardı.

Alfred Crackenthorpe kapıyı açtığında rahat ve kayıtsız görünmeye çabaladıysa da müfettiş ondaki gerginliği hemen hissetti.

“Gerçekten meraklandım” diye söze başlayan Alfred, önünde duran birkaç şişeyi göstererek sordu. “Size içmek için bir şey ikram edebilir miyim, müfettiş?”

“Yok, hayır, çok teşekkür ederim, Bay Crackenthorpe.”

“Aman Tanrım, demek durum bu kadar ciddi” diyen Alfred kendi yaptığı şakaya yine kendi gülerek, nasıl yardımcı olabileceğini sordu.

Müfettiş Craddock olağan sorusunu yineledi.

“20 Aralık günü öğleden sonra ve akşam, gece yarısına kadar nerede miydim? Bunu nasıl bilebilirim ki? Üzerinden koskoca üç hafta geçti.”

“Ağabeyiniz Harold tam olarak söyleyebildi.”

“Harold için bu mümkün olabilir. Ama Alfred için olanaksız.” Ve kıskançlık kokan bir tonda ekledi. “Harold ailenin en başarılı ferdidir… çalışkan, yararlı ve daima meşgul… her şey için zamanı vardır ve her şey onun için zamanında olmalıdır. Onun… diyelim ki bir cinayet işleyecek olsa… zamansal olarak her dakikanın planlamış olacağından emin olabilirsiniz.”

“Böyle bir örnek vermek için özel bir nedeniniz var mı?”

“Yo hayır. Bilmem öyle aklıma geldi işte. Saçma bir örnek!”

“Neyse size dönelim.”

Alfred ellerini çaresizlik içinde iki yana açtı.

“Dediğim gibi zamanları ve yerleri anımsamakta çok yetersizim. Eğer Noel demiş olsaydınız belki bir şeyler anımsayabilirdim, o zaman hiç değilse bir dayanak noktam olurdu. Örneğin, Noel’i nerede geçirdiğimi anımsıyorum; Brackhampton’da babamla birlikteydim. Niçin orada geçirdiğimi ise doğrusunu söylemek gerekirse bilmiyorum. Bütün gün bizim yüzümüzden katlanmak zorunda kaldığı masraflar nedeniyle küfrediyor… ama gitmesek de onu ziyaret etmememize bozularak yine arkamızdan küfrediyor. Aslına bakarsanız bu ziyaretleri yalnızca kız kardeşimizin hatırına yapıyoruz.”

“Bu kez de öyle mi oldu?”

“Evet.”

“Ve babanız yine büyük bir şanssızlık eseri hastalandı, değil mi?”

Craddock bilinçli olarak konuyu başka bir yöne çekerek, mesleki açıdan ona yarar sağlayacak bir konuşmaya zemin hazırlıyordu.

“Evet, hastalandı. Muhteşem bir varlığın ortasında cimrilikten serçe kadar yemekle beslenmeye alışmış biri olarak, birden çatlayana kadar yiyip içince sonucun böyle olması kaçınılmaz.”

“Hepsi bu kadar mı, sahiden öyle mi?”

“Tabi. Başka ne olabilir ki?”

“Ama duyduğuma göre… doktoru bu konuda çok endişelenmiş.”

“Quimper mi… ihtiyar bunak!” Alfred hızlı ve küstah bir tavırla konuşuyordu. “Onu boş verin, müfettiş, dinlemeye bile değmez. Panik yaratmaktan başka işi yok.”

“Sahi mi? Bana çok aklı başında bir insan gibi görünmüştü.”

“O gerçek bir aptal! Babam hastalıklı bir ihtiyar değil, kalbinde de hiçbir sorunu yok ama yine de Quimper’in önerilerine kelimesi kelimesine uyuyor. Babam kendini kötü hissedip de ortalığı birbirine katınca, Quimper de yaygara koparıp, telaşla oradan oraya koşuşturup, ne yedi ne içti filan gibi sorular sordu. Bütün bu olanlar çok gülünçtü.” Alfred alışılmadık derecede heyecanlı görünüyordu. Craddock bilinçli olarak bir iki dakika kadar sessiz kaldı. Alfred ise huzursuzluktan kıpır kıpırdı; müfettişi kısa bir süre merakla süzdükten sonra sinirli bir halde sordu.

“Bütün bunlar ne anlama geliyor? İki ya da üç hafta önceki bir cuma gününde ne yaptığımı öğrenmek istemenizin anlamı ne?”

“Ah, demek o günün cuma olduğunu anımsıyorsunuz?”

“Bunu siz söylememiş miydiniz?”

“Belki” diyen Müfettiş Craddock ekledi. “Benim özellikle öğrenmek istediğim de bu 20 Aralık Cuma günü ne yaptığınız?”

“Niçin?”

“Sıradan bir soruşturma!”

“Saçmalık. Kadınla ilgili yeni bir şey öğrenebildiniz mi? Nereden gelmiş?”

“Bu konudaki bilgilerimiz henüz yetersiz.”

Alfred, müfettişi kuşkuyla süzdü.

“Emma’nın bu kadının ağabeyim Edmund’un dul karısı olabileceğine ilişkin çılgınca varsayımlarının sizi yanıltmadığını umarım. Bu tam anlamıyla saçmalık!”

“Yani… bu Martine denilen kadın size başvurmadı mı?”

“Bana mı? Aman Tanrım, hayır. Bu çok komik olurdu.”

“Onun ağabeyiniz Harold’a başvurmasının daha doğru olacağını mı düşünüyorsunuz?”

“Olabilir. Onun adı sık sık gazetelerde çıkıyor. Durumu da iyi! Şansını ona başvurarak araması beni çok şaşırtmazdı doğrusu. Ancak bir şey alamadığı kesin! Harold da bizim ihtiyar kadar eli sıkıdır! Emma ailenin en duygusal, en iyi kalpli insanı, ayrıca Edmund onu çok severdi. Ama yine de, Emma da kolay kanan bir insan değildir. O da bu kadının bir dolandırıcı olması ihtimalinin bilincindeydi. Bu açıdan kadının ziyareti sırasında bütün ailenin bir arada olmasını istedi… ayrıca dik başlı avukatın da!”

“Çok akılcı” diye belirtti Craddock. “Bu buluşma için bir gün belirlenmiş miydi?”

“Noel’den sonrası için düşünülmüştü… 27’si ile biten hafta sonu…” Birden sustu.

“Aha!” dedi Craddock neşeyle. “Demek bazı tarihlerin sizin için yine de anlamı var.”

“Size söylemiştim… kesin bir tarih belirlenmemişti.”

“Ama bu konuyu konuşmuştunuz, değil mi? Ne zaman?”

“Bunu size istesem de söyleyemem, çünkü anımsamıyorum.”

“Tabi bana 20 Aralık günü ne yaptığınızı da söyleyemiyorsunuz, değil mi?”

“Üzgünüm, hafızam çok zayıf.”

“Randevu defteriniz yok mu?”

“Öyle şeylere gerek duymuyorum.”

“Noel’den önceki cuma… bunu anımsamak çok zor olmamalı.”

“Bir ara ticari ortaklık kuracağım biriyle golf oynamıştım” diyen Alfred hayır anlamında başını salladı. “Hayır, bu daha önceki bir haftadaydı. Büyük olasılıkla etrafta dolanıp durduğum günlerden biriydi. Zamanımın büyük bir çoğunluğunda başka bir şey yapmıyorum zaten. Deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki en iyi iş ilişkiler barlarda kurulur.”

“Komşularınız ve de dostlarınız size bu konuda yardımcı olabilirler mi?”

“Belki. Onlara sorarım. Elimden geleni yapacağım.” Alfred kendine güvenini kazanmıştı.

“Gerçi size sorduğunuz günde ne yaptığımı söyleyemiyorum ama…” dedi. “Ama ne yapmadığımı söyleyebilirim. Uzun Ambar’da kimseyi öldürmedim.”

“Bunu söylemeye niçin gerek gördünüz, Bay Crackenthorpe?” “Oyun oynamayın, sayın müfettiş. Bu cinayet olayını soruşturuyorsunuz, öyle değil mi? ‘Şu gün şu saatle şu saat arasında neredeydin, ne yapıyordun?’ diye sormaya başladığınıza göre olayları belirli bir çerçeveye oturtmaya başladınız. Bu 20 Aralık Cuma günü öğlen yemeğiyle gece yarısı arasındaki sürenin sizin açınızdan niçin bu kadar önemli olduğunu bilmek isterdim? Bu kadar uzun bir süre sonra kesin bir tıbbi zaman tespitinin yapılmış olması olanaksız. Yoksa o gün öğleden sonra maktulün gizlice ambara girdiğini gören birini mi buldunuz? İçeri girmiş ama sonra çıktığını gören olmamış, filan?… Durum böyle mi?”

Bir çift siyah gözün merakla onu süzmesine rağmen, eski ve deneyimli bir kurt olan müfettiş soğukkanlılığını hiç bozmadan samimiyetle yanıt verdi.

“Korkarım bu konuda henüz tam bir çıkmazdayız.”

“Polisler neden hep böyle ketum olurlar?”

“Yalnızca polisler değil, Bay Crackenthorpe. Öyle sanıyorum ki kendinizi biraz zorlasanız o cuma öğleden sonra ne yaptığınızı anımsayabileceksiniz. Tabi bu konuda susmak için yeterli nedenleriniz olabilir…”

“Bu oyuna gelmeyeceğim, müfettiş. O gün ne yaptığımı anımsayamamamın beni şüpheli hem de çok şüpheli bir duruma düşürdüğünün bilincindeyim, ama anımsayamıyorum ve bunu değiştirmek de elimde değil!… Hepsi bu kadar işte. Ama bir dakika! O hafta Leeds’teydim… belediyenin yakınındaki bir otelde kalmıştım… adının ne olduğunu anımsamıyorum, ama bunu kolayca bulabiliriz. Cuma gününü orada geçirmiş olabilirim.”

“Bunu inceleyeceğiz” dedi müfettiş sakin bir tonda. Ayağa kalktı. “Daha fazla yardımcı olamamanıza gerçekten üzüldüm, Bay Crackenthorpe.”

“Bu benim açımdan da çok üzücü! Cedric’in İbiza’da olduğunu gösteren sağlam kanıtları olduğundan eminim. Harold ise hiç kuşkusuz her saati için iş toplantıları ve yemek randevuları olduğunu belgeleyebilmiştir. Onlara karşılık ben, nerede olduğunu bile anımsayamayan ben! Çok kötü bir durumda olan ben! Çok üzücü. Üstelik de çok aptalca! Size katil olmadığımı söyledim. Bu yabancı kadını öldürmem için nasıl bir nedenim olabilir ki? Niçin yapayım böyle bir şeyi? Eğer bu ceset gerçekten de Edmund’un dul eşinin cesedi olsa bile, niçin aramızdan biri onu ortadan kaldırmak istesin ki? Eğer savaşta Harold ile evlenmiş olsa… ve bunca zaman sonra birden ortaya çıksa… bu saygıdeğer Harold açısından gerçekten zor bir durum olabilirdi… çift eşlilik, filan gibi. Ama Edmund! Babam onların kendisiyle kalıp ve çocuğu doğru düzgün bir okula göndermek zorunda kalacağı ve para harcayacağı için hepimiz sevinebilirdik bile! Babam belki küplere binerdi ama ailemizin örf ve adetleri adına bundan kaçınamazdı. Gitmeden önce bir içki almaz mıydınız, müfettiş? Size daha fazla yardımcı olamadığım için gerçekten çok üzgünüm.”


* * *

“Efendim, beni dinleyin, ne oldu biliyor musunuz?” Müfettiş Craddock heyecanla konuşan çavuşa baktı. “Evet Wetherall, ne oldu?”

“Onun kim olduğunu hatırladım efendim. O adamın. Orada olduğumuz sürece onu nereden tanıdığımı çıkarmaya çalıştım, sonra birden aklıma geldi. Dicky Rogers’la birlikte şu hileli konserve gıda işine karışmıştı. Gerçi onu tutuklayamadık… aleyhinde delil yoktu. Soho olayında da parmağı vardı. Hani şu İtalyan işi hediyelikler ve saatler olayında.”

Tabi! Craddock şimdi Alfred’in yüzünün ona başından beri neden tanıdık geldiğini daha iyi anlıyordu. Hep küçük dolandırıcılık işlerinde adı geçmiş… ancak bir türlü kanıt bulunamamıştı. Birçok sahtekarlık olayına karışmasına rağmen Alfred her zaman olayın dışında kalmayı başarmıştı. Ve suçsuz olduğuna dair inanılır kanıtları vardı. Ancak polis çevrelerinde onun bu işlerden daima ufak kazançlar da sağladığına kesin gözüyle bakılıyordu.

“Bu olayı açıklıyor” dedi Craddock.

“Cinayeti onun işlediğini mi düşünüyorsunuz?”

“O katil olacak tipte biri değil! Ancak bu başka bir konuya açıklık getiriyor… niçin nerede olduğunun kanıtını sunamadığına!”

“Evet, bu onun açısından kötü!”

“Pek sayılmaz! Aslına bakarsan bu çok akıllıca bir tutum da olabilir. İnatla anımsayamadığım savunmak! İnsanların çoğu bir hafta önce bile nerede olduklarını ve ne yaptıklarını anımsayamazlar. Özellikle de zamanını neyle geçirdiğinin dikkat çekmesini istemiyorsan… örneğin Dicky Rogers ekibiyle kamyon park yerlerinde ilginç randevun varsa…”

“Öyleyse onun bu konuda temiz olduğuna inanıyorsunuz.”

“Şu an için kesin olarak inandığım bir şey yok” dedi Müfettiş Craddock. “Bu konu üzerinde çalışman gerekiyor, Wetherall.”

Craddock yeniden çalışma masasının başına geçince alnını kırıştırarak, ufak bir deftere notlar almaya başladı.

Katil (yazdı)… iriyarı, esmer bir adam! Kurban?… Büyük olasılıkla Martine, Edmund Crackenthorpe’un kız arkadaşı ya da dul eşi…

Ya da…

Anna Stravinska, kurban o olabilir mi? Yaklaşık aynı zamanda ortadan kayboldu;

Cesede, yaş, dış görünüm ve giyim açısından uyuyor. Bilindiği kadarıyla Rutherford Hall’la hiçbir bağlantısı yok.

Anna Harold’un ilk karısı olabilir mi? Çift eşlilik! Harold’un metresi olabilir mi? Şantaj! Alfred’in bağlantıları düşünülünce, bu şantaj olabilir. Onu hapse attıracak bir şeyler mi biliyordu? Cedric? Onunla yurtdışında bir bağlantısı olmuş olabilir mi? Paris? Balear Adaları?

Ya da…

Kurban kendini Martine olarak tanıtan Anna S. Olabilir…

Ya da…

Kurban bilinmeyen biri tarafından öldürülen tamamen yabancı biri!

“Büyük olasılıkla da bu sonuncu varsayım doğru.” diye Craddock yüksek sesle mırıldandı.

Daha sonra da umutsuzluğa kapıldı. Böyle bir durumda cinayet nedenini bulmadıkça ilerleme kaydetmek olanaksızdı. O zamana kadar bulunan tüm nedenler ya yetersizdi ya da çok uzak ihtimaldi.

Ama eğer öldürülen yaşlı Bay Crackenthorpe olsaydı… onun öldürülmesi için bir süre neden bulunabilirdi…

Hafızasında bir şeyler belirlenmeye başladı…

Kâğıdın üstüne bazı notlar daha aldı.

Dr. Quimper’e Noel’deki hastalığı sor.

Cedric-tanıklar.

Miss Marple ile son dedikoduları tartış.

Загрузка...