GELİN – KAYNANA FIKRALARI

681– Bir ümit işte…

Adam kaynanasıyla birlikte Avrupa gezisine çıkacaktı, arkadaşı sordu:

– Yahu sen hep kaynanandan yakınıp durmaz miydin? Şimdi de Avrupa gezisine çıkarıyorsun?

– Ne yapayım kardeşim, sık sık"Avrupa'yı görmeden Allah canımı almasın!"der durur… Benim ki, bir ümit işte…

682– Neye gülüyormuş

Afrikada bir zenci kralın cülus yıldönümü şerefine vatandaşları birer hediye getirmişlerdi. Saf bir zenci de başka hiçbir şeyi olmadığı için bir sepet muz getirdi, krala takdim etti.

Kral bu hediyeye çok kızmıştı:

– Muz mu? Ne yapayım ben muzu… Ormanlarımdan geleni muzlar her tarafta çürüyor. Çalın kafasına getirdiği muzları…

Muhafızlar hemen koşup bir sepet muzu adamın kafasında parçaladılar. Bereket ki muz can yakıcı bir şey değil… Adar kraldan gördüğü bu muameleye katıla katıla gülüyordu. Kral daha çok sinirlendi ve sordu:

– Ne gülüyorsun be adam?

– Kaynanam tarlasında kabak topluyor. Birazdan size takdim edecek. Onun haline gülüyorum…

683– Telgraf

Yeni evli bir çift balayı seyahatine çıkmıştı. Ne yazık ki delikanlının annesi, gelinine bir türlü ısınamamıştı.

İki gün sonra genç kocanın imzasını taşıyan bir telgraf çı‑kageldi:

– Harikulade bir seyahat. Delicesine mutluyum. Kaynana telgrafı kocasına uzatarak söylendi:

– Görüyor musun, oğlumuza şimdiden yalan söylemesini öğretmiş!…

684– Fark

İki hanım arkadaş birbirlerini uzun zamandır görmüyorlardı. Günün birinde bir pastahanede karşılaştılar. İçlerinden biri sordu:

– Kızını ve oğlunu evlendirdiğini haber aldım. Seni tebrik ederim. Mesutlar mı bari?»

Diğeri anlatmaya başladı:

– Kızım iyi kocaya düştü. Adamcağız sabahları ona kahvaltısını hazırlayıp yatağına kadar getiriyor. Kızım öğleden sonra ahş–veriş yapmaya çıkıyor, akşama doğru da arkadaşlarıyla briç oynamaya oturuyor. İdeal hayat velhasıl!

– Sahi, mutluluğuna diyecek yok. Ya oğlun ne âlemde?

– Yazık, şansı ona yardım etmedi. Karısı hiçbir işle meşgul değil. Kahvaltısının ayağına kadar getirilmesini istiyor. Öğleden sonraları dükkân dükkân geziyor, üstelik kumar da oynuyor. Beş para etmez bir mahlûk…

685– Verimli toprak

İki arkadaş konuşuyordu:

– Buranın toprağı o kadar bereketlidir ki, her neresine ne ekersek bire otuz verir.

– Aman birader sus evvelki gün şuracığa kaynanamı gömdük…

686– Zehirli mantar

Kadının biri doktora gitti ve:

– Ne olur koçamın derdine bir çare bulun, dedi.

– Kocanızın şikayeti nedir hanımefendi?

– Kendini zehirli mantar zannediyor ve durmadan anneme"ye beni"diyor.

687– Her üçü de…

Avukat, müvekkillerinden birine telgraf çekti:

– Kayınvalideniz dün gece öldü. Gömülmesini mi, mumyalanmasını mı, yoksa yakılmasını mı sağlayalım?

Ertesi gün cevap geldi:

– Emin olmak isterim. Her üçü de yapılsın.

688– Tehlikeli iş

Bir adam, kaynanasını beşinci kattan sokağa atmakla suçlanıyordu. Hâkim, iddiaları dinledikten sonra, sanığa döndü:

– Demek, kaynanana çok kızdığın için onu yakalayıp pen– «cereden dışarıya fırlattın ha? Fakat bunun ne tehlikeli bir iş olduğunu hiç düşünmedin mi? Ya kazara aşağıdan biri geçseydi ne olacaktı?

689– Şükran borcu

Hayvanat bahçesindeki iki aslan konuşuyordu:

– Şu adam neden sana her hafta et getiriyor?

– Unuttun mu? Geçen yıl bir gün kafesten kaçıp kaynanasını yemiştim ya…

690– Sert çıkış

Karı koca şiddetle tartıştılar. Sonunda kadın, kocasına:

– Şimdi annemin evine gidiyorum, diye sertçe çıkıştı. Ama unutma ki, en kısa zamanda tekrar geleceğiz…

691– Kaynana dırıltısı

Kaynanasının dilinden çok çeken bir kadın, arkadaşıyla

dertleşiyordu:

– Şu dünyada kaynana dırıltısı çekmemiş bir kadın var

mıdır acaba? diye sordu. Öteki cevap verdi:

– Tabii vardır şekerim. Havva anamız…

692– Tatlı sözler

Kadın, kocasına dert yanıp duruyordu:

– Aman kocacığım, bu huyunu hiç beğenmiyorum… Evlendik evleneli, daha bugüne kadar benim akraba ve yakınlarım hakkında bir tek tatlı söz söylemedin… Hep seninkiler iyi, benimkiler kötü!

– Aaa!… Kusura bakma karıcığım. Madem ki istiyorsun söyleyeyim: Senin kaynananı, canım kadar çok seviyorum… Oysa benim kaynanam berbat bir kadın… Senin kaynananın eline su dökemez!…

693– Dekoratör

Adamın biri, dekoratörlerin ne iş yaptıklarını bilmiyordu. Bir arkadaşına sordu. Arkadaşı, dilinin döndüğü kadar anlattı:

– Canım dekoratör sözgelimi, hangi odanın ne şekilde boyanacağını, nasıl bir duvar kâğıdı ile kaplanacağım söyler. Hangi odaya hangi eşyaların yerleştirileceğini, koltukların nereye konacağını belirtir. Perdeler konusunda düşüncelerini açıklar, filan…

Beriki dinledi, dinledi gülmeye başladı:

– Canım, desene tıpkı kaynanam gibi bir şey. Bu işin de bir meslek haline geldiğinden hiç haberim yoktu doğrusu…

694– Yeni usûl evlenmeler

İhtiyar kadın İstanbul'dan kasabaya yeni dönen yeğeniyle hoş–beşten sonra sormuş:

– Ee, anlat bakalım, İstanbul'da ne var ne yok! Şakacı delikanlı cevap vermiş:

– Vallahi, orada fazla bir şey yok, yalnız son zamanda yeni bir usûl çıkardılar, ihtiyar kadınları genç erkeklere, genç kızları da dedem yaşında adamlara nikahlıyorlar.

Bu söz yaşlı kadının gelinlik çağındaki kızına çok dokunmuş:

– Amma da kuyruklu yalan! demiş. Annesi kızmış:

– Sen sus, cahil, İstanbul'dan gelen. oğlandan iyi mi bileceksin?

695– Canlı gibi

Bir ressam, Madam Durandın resmini yapmıştı. Damadı ile kızı bu tabloyu seyrediyorlardı. Madamın kızı:

– Ne kadar başarılı olmuş değil mi? Annem âdeta canlı gibi… dedi.

Damat:

– Evet, neredeyse dırdıra başlayacak âdeta…

696– Cehennem

Bir kaç defa evlenip boşanmış genç dul, bir evlilik daha yapmıştı. Aradan iki, üç gün geçince annesine dert yandı:

– Anne, yeni kocam çok acayip bir adam.. Ne Allah'a ne cennete, ne de cehenneme… Hiçbir şeye inanmıyor… Ne yapacağım ben?

– Hiç canını sıkma kızım. Hele aradan 15–20 gün geçsin, ondan sonrası kolay… Ötesini bilmem ama, kocanın, cehennemin ne olduğunu öğreneceğinden hiç şüphen olmasın…

697– Müdahale

Hâkim kaynanasını dövmekten sanık bir adamın muhakemesine bakıyordu. Şahide sordu:

– Bu adamı kaynanasını döverken gördün mü?

– Gördüm efendim…

– Neden müdahale etmedin?

– Neden müdahale edeyim hâkim bey… Yardıma ihtiyacı yoktu ki evire çevire dövüyordu!…

698– Paslı dil

Yaşlı kadın doktora gitmişti. Doktor muayene ettikten sonra:

– Hanımefendi sizin diliniz paslı, dedi. Yaşlı kadın cevap verdi:

– İki gündür gelinimle kavga etmiyorum, acaba ondan mı paslandı doktor bey?

699– Lekeler

Adamın biri sabahleyin işyerine geç gitmişti. Arkadaşları onu yüzü gözü kara lekeler içinde görünce sordular:

– Hayrola ne oldu böyle?

– Kaynanamı bu sabah trenle yolcu ettim. Uç aydir bindeydi de…

– Peki ama o yüzündeki karalar, lekeler ne?

– Kaynanam trene binince, lokomotife sarılıp defalarca öptüm, ondandır…

700– Tehdit sökmedi

Kadın komşusuna dert yanıyordu:

– Dün kocamla kavgamızdan sonra, onu annemin yanına dönmekle tehdit ettim…

Komşu kadın kendinden emin bir eda ile:

– Ayaklarına kapandı, değil mi? dedi.

– Ne gezer? Çıkarıp bilet paramı verdi…

701– Hep geç kalır

Adam işten eve dönüp kapıdan içeri girer girmez kansı atıldı:

– Sorma kocacığım, bugün annem korkunç bir kaza atlattı. Az daha salondaki duvar saati kafasına düşüyordu.

Adam ters ters cevap verdi:

– O saat hep geç kalır zaten…

702– Annen görmesin

Alış–verişten dönen kadın sevinçle kocasına anlatıyordu:

– Bak kocacığım, bugün aldığım sözlükte tam yirmi bin kelime var…

Kaynana dırdırından hayli bıkkın olan koca:

– Aman sus, sakın annene gösterme, yoksa yandık demektir…

703– Komşuları imiş

İki kadın konuşuyorlardı:

– Apartmanımın bitişiğinde oturanlarla tam yirmi yıldır hiç konuşmadık…

– Olur böyle şeyler ayol… İnsan şehir hayatının gailesinden, isten güçten zaman bulup komşuları ile tanışamıyor bazen…

– Öyle değil… Biz tanıştık. Ama yine konuşmuyoruz.

– Sahi mi? Kimlermiş acaba? İsimlerini biliyor musun?

– Elbette, kocamın annesiyle babası…

704– Kederin sebebi

Karadenizli Temel meyhanede taburenin üzerine tünemiş, önündeki bardağa sürekli olarak içki dolduruyor ve bir dikişte boşaltıyordu. Onun bu halini gören Cemal yanına yaklaşarak sordu:

– Hayrola uşağum, nen var, Karadenizde cemilerun mi pat‑miştur?

Temel kafasını kaldırarak meyhaneye gelen arkadaşına baktı ve ona durumu şöyle açıkladı:

– Kaynanam penumle bir hafta konişmamaya yemun etti… Cemal bu açıklama üzerine derin bir"ohh"çektikten sonra

sevinçle mırıldandı:

– Taha ne isteysun uşağum, punun üzerune sevinmen lazum değil mu?

Temel"aah aah"dedikten sonra şöyle cevap verdi:

– Toğri deysun da pugün konuşmama süresinun son cünü…

705– Dırdır

Adam arkadaşına dert yanıyordu:

– Kanm ile iki haftadır konuşamıyorum…

– Hayrola, kavga mı ettiniz?

– Yok canım onun lâfını kesmek istemiyorum da…

706– Senaryo

İhtiyar bir ana, oğluna bakamaz hale geldiğini an‑j layınca, hem oğluna, hem de evin işlerine bakacak bir gelir olsun ümidiyle oğlunu evlendirmiş. Ama kader işte… Eve gelen gelin de elini sıcak sudan soğuk suya sokmaz, bir kö–j şede oturup sabahtan akşama kadar roman okur dururmuş.

Ana‑oğul, gelini evin işleriyle ilgilendirmek için şöyle bir senaryo düşünmüşler:

– Oğlum, ben süpürgeyi elime alıp ortalığı süpürmeye başlarım. Sen derhal,"anacığım, ihtiyarsın, yorulursun,! hastalanırsın. Böyle işler gençlere yakışır"diye koşup sü pürgeyi elimden alırsın. Süpürmeye başlarsın. Gelin del tabii, sana süpürtmeye razı olmaz. Böylelikle iş görmeye) başlamış olur.

Bu şekil uygun görülür. Gelinin her zamanki gibi kö–| şeşinde, roman okumaya koyulduğu bir zamanda, annesij ortalığı süpürmeye başlar. Oğlu hemen:

– Anneciğim bu işler gençlerin işidir. Senin artık dinlenme zamanın geldi. Daha mı çalışacaksın? diye annesinin elinden süpürgeyi almak ister.

Annesi de:

– Aman oğlum, sen hem dışarıda çalışıp, uğraşıp bizi besleyeceksin, hem de gelip evin işleriyle mi uğraşacaksın? Olur mu öyle şey? diyerek durumu dolayısıyla geline anlatmaya uğraşırken, gelin öfke ile:

– Amma uzattınız valide; bu ne kargaşa. Bir gün sen süpürürsün, bir gün de o süpürür, olur biter. Okuduğum şeyi şaşırıyorum. Kesin şu tartışmayı, demiş.

707– Değişiklikler

Kadın kocasına iltifat ediyordu:

– Beş senede çok değiştin kocacığım! Evliliğimizin ilk yıllarında yemeklerin çoğunu bana yedirmeye çalışırdın.

– Elbette sevgili karıcığım! Sen de bu beş yıl içinde iyi yemek pişirmesini öğrendin.

708– Tehlike

Derdi her halinden belli olan adam ünlü bir avukatın yazıhanesine girdi. Avukat müşterisinin derdini dinlemeye hazırdı. Adam elem dolu bir sesle sordu:

– Avukat bey çok merak ediyorum… İnsan iki karılı olunca ne gibi bir tehlikeyi göze almış olur?

– İki kaynanası olması tehlikesini…

709– Darlık, genişlik

Emlakçı müşterisine sordu:

– Kaç odalı bir ev arıyorsunuz?

– Kaç odalı olacağını bilmiyorum, ama karımın ev işlerini rahatça görebilecek kadar genişlikte, fakat kaynanamın gelip de bize yerleşmesine, imkan vermeyecek kadar darlıkta olsun.

710– Hali nice olur

Evin hanımı, oturduğu yerden sürekli emirler yağdırıyordu:

– Kocacığım! Yemeği bir tabağa boşalt da tencereyi de yı‑kayıver.

– Kocacığım! Süt kaynadıysa ındiriver.

– Kocacığım! Bebeğin mamasını yediriver.

– Kocacığım! Balkondaki çiçekleri de sulayıver. Adamcağız kan ter içinde oradan oraya koşuşurken hanım

söyleniyordu:

– Acaba ben olmasam, bu adamın hali ne olur?

711– İyiliğini istermiş

Karı, koca kavga ediyorlardı… Ellerine kırılacak cinsten ne geçerse birbirlerine fırlatıyorlar, ağızlarına ne gelirse söylüyorlardı birbirlerine… Bir ara, kadın kendini bir koltuğa atarak:

– Ah, rahmetli anacağım, ne ettim de seni dinlemedim, diye ağlamaya başladı."Bu adama varma kızım, başına dert olur"diye az mı söylemişti…

Bu sözü duyan adam da dövünmeye başladı:

– Ah, şu essek kafam… Rahmetli kadıncağız, meğer benim iyiliğimi istermiş de ben farkında değilmişim…

712– Eşeğe talip hepsi

Hocanın çok inatçı, çok huysuz bir eşeği vardı. Hayvan hiç durmadan ve en beklenmedik zamanlarda sağına soluna çifteler atıyordu. Hocanın kaynanası da eşeğin huysuzluğunu bildiği halde, bir gün boş bulununca öyle bir çifte yedi ki, hemen oracıkta can verdi.

Hocanın sevenleri çok olduğu için, cenazede epey bir kalabalık toplanmıştı. Ölü toprağa verildikten sonra, imam, Hoca'nm yanına sokularak:

– Acın büyük, ama kaynananın bu kadar sevildiğini görmek de bir teselli Hoca, dedi. Baksana köyün bütün erkekleri burada.

Hoca kıs kıs güldü:

– Sen de faka bastın desene. Hepsi beni kandırıp; eşeği satın almak ümidiyle geldiler.

713– Talimat

Evin beyi aşçıyı karşısına alıp, başladı söze:

– Bak oğlum! Kayınvalidem yarın iki hafta kalmak üzere bize geliyor. Al şu kağıdı. Bak, burada bütün sevdiği yemekler yazılı…

– Evet efendim, anladım.

– Ve dikkat et. Bu sevdiği yemeklerden birini pişirmeye kalkacak olursan, hiç gözünün yaşına bakmam kovarım.

714– İyi niyet

Adamın kaynanası hastalanmış. Karısı"ille de doktor getir"diye adamın başının etini yemiş. Adam da çaresiz doktoru alıp gelmiş.

Doktor:

– Hastanızın durumu çok ağır, demiş. Adam hemen atılmış:

– Gözünüzü seveyim doktor bey, hiç çekinmeyin, hastayı tıpkı kendi kaynananızmış gibi tedavi edebilirsiniz!

Загрузка...