188– 0–0 berabere
İki Karadeniz takımı, Rizespor ile Sinopspor maç yapıyorlarmış. O esnada stadın yanından bir tren geçmiş. Sinoplular trenin düdüğünü hakemin bitiş düdüğü zannetmişler ve sahayı terketmişler. Kalan 85 dakikada Rizespor da gol atamayınca maç 0–0 berabere bitmiş.
189– Reçeteni göster
Temel eczacılık fakültesini bitirmiş, fakat eczane açacak 3'eteri kadar parası yok… Girmiş bir eczaneye:
– Beyefendi sizde soğan var mı?
Adam Temel'i başından savmış. Temel bu durur mu? Her‑gün yeni saçma sorularla geliyormuş. Birgün eczacı dayanamamış Temel'e sormuş:
– Kardeşim senin derdin ne?
– Burayı bana sat.
Eczacı kurtulmak için eczaneyi satmış, birkaç gün sonra eczaneyi satan adam içeri girmiş, Temel'e:
– Siz de soğan var mı? demiş… Temel adama:
– Bizde soğan var ama senin reçeten var mı? demiş…. •
190– Devekuşu
Temel devekuşu avlamak için Avustralya'ya seyahata çıkıyor. Av sahasında malzemelerini hazırlayıp maceraya atılıyor.
Bir virajı dönünce bakıyor ki 10–15 tane devekuşu… Hemen arabayı durduruyor, silahını doğrultuyor. Devekuşları silahı görünce ürkerek kafalarını kuma gömüyorlar, yani akıllarınca saklanıyorlar. Temel etrafa bakıyor ve kendi kendine sinirli sinirli soruyor:
– Ula nereye gittu bu hayvanlar?
191– Orman manzarası
Temel ile Dursun ormanda yürüyorlar. Bir ara Temel Dursun'a sesleniyor:
– Dursun ormanın güzelliğine bak.
Dursun:
– Ağaçlardan göremiyorum ki…
192– N'aber hemşerim
Temel şehre inmiş. Dolaşırken bakmış bir pencere kenarında bir papağan… İçinden:
– Allah Allah kuşa bak yav… demiş.
Tabii bu arada papağan da Temel'in kendisine baktığım göröp:
– Ne bakıyorsun hemşerim… demiş. Temel biraz şaşkınlık biraz da saflıkla:
– Afedersun hemşerum. Ben şeni kuş sandiydum.
193– Bilinen fıkralar
Temel kahvenin bir köşesinde kendi kendine mırıldanıyor, arada bir de gülüyor.
Ara sıra da hatırladığı birşeyi boşvermek istermiş gibi elini yukarıya doğru kaldırıp indiriyörmüş.
Arkadaşları merak etmişler:
– Yahu Temel sen sabahtan beri kendi halinde konuşarak gülüyorsun. Niye?…
Temel:
– Kendi kendime fıkra anlatıyorum.
– Peki araşır a elini yukan kaldırıp indiriyorsun… Temel:
– Yahu bildiğim fıkra aklıma gelirse onu geçiyorum.
194– Uçuş süresi
Temel Amerika’ya gitmesi icap etmiş. Amerikan haavayolu şirketi PANAM'a telefon açmış, Amerika'ya uçuş süresinin ne kadar olduğunu sormuş. Santral memuresi o an biraz meşgulmüş, kibarca izin istemiş:
– Bir dakika… demiş. Temel memnun bir tavırla:
– Teşekkür edeyrum, deyip telefonu kapatmış.
195– Deney
Venedikte deney yapan bilim adamları insanların beyninden parça alarak, kobayın söylediklerini kasete kaydediyorlarmış.
Beyninden biraz parça alınan İtalyan kobay başlamış konuşmaya:
–huano mito…
Beyninden bir parça daha almışlar İtalyan kobay tekrar konuşmaya başlamış:
– huano mi.
Bir parça daha alıyorlar:
– huan.
Beyninin son parçasını da alıyorlar ve adam başlıyor:
– Çay elinden öteyi gidelim y ali y ali…..
196– Deney sonuçları
Karadenizli bir bilim adamı pirelerle deney yapıyor. Pireye sıçra diyor, pire sıçrıyor. Zıpla diyor, pire zıplıyor.
Pirenin kanatlarım koparıyor ve zıpla diyor, pire ayaklarıyla zıplıyor.
Deney sonucu rapor 1: Pire kanatları koparılmış olarak zıpladı.
Bu defa ayaklarını koparıyor ve zıpla diyor, hareket yok. Bir daha zıpla diyor yine hareket yok ve adam yazıyor.
Rapor 2: Pirelerin ayakları kopunca kulakları duymuyor.
197– Piyango
Cemal iki tane piyango bileti almış. Bunu gören Temel karşı çıkmış:
– Niye içi tane aldun? Püyuk ikramiye pi tane.
198– Oruç
Hasan, Temel'e sormuş:
– Ula Temel… Oruçlu oruçlu en çok kaç hamsi yiyepilirsun?
– 100 tane yiyepilirum…
– Pilemedun… Bir tane yiyepilursun.
– Haçan nasıl olir?
– Pa pir tane yedun mi orucin pozulir… 99 taneyi oruçsuz yemiş olirsun.
Neyse Temel bunu kafaya takıyor. O da yine yolda gördüğü Cemal'e soruyor:
– Ula Cemal, oruçlu oruçlu en çok kaç hamsi yiyepilursun?
– 50 tane…
– Ha 100 tane demiş olaydun saa cüzel pişey an‑latacağdum.
199– En iyi seçenek
Naziler, İngiliz, Fransız ve Laz'ı esir almışlar ve sonuçta ölüm cezasına çarptırmışlar. Ve askerler soruyor:
– Beyler giyotinle mi, asılarak mı, kurşuna dizilerek mi ölmek istersiniz?
İlk önce Fransız cevap verdi:
– Benim atalarım hep giyotinle öldüler ben de giyotinle ölmek isterim.
Fransızı götürmüşler kafasını giyotine yerleştirmişler. Giyotini üstten bırakıyorlar. Tam kafasına 2 santim kalınca giyotin duruyor. Maalesef giyotin bozuk…
Almanlar sinirleniyor. Çünkü bu durumda Fransız ölüm cezasından kurtulmuş oluyor.
İngiliz:
– Asılarak ölmek çok kötü beni de giyotinle öldürün.
İngiliz güya uyanıklık yapıyor. Almanlar giyotini tamir ediyorlar. Ama olay aynı şekilde cereyan ediyor, giyotin tekrar bozuluyor. Sonuçta İngiliz de kurtuluyor.
Sıra bizim laza geliyor. Bizim Temel de uyanık:
– Asılarak ölmek gerçekten çok kötü. Ee zaten giyotin de çalışmıyor. En iyisi beni kurşuna dizin.
200– Zor durum
Temel çok zengin ayrıca prestiji de sağlam. Birgün otelin birinin kral dairesinde ummadık birşey oluyor. Temel altına kaçırıyor. Temel pantolonun falan fazla kirlenmediğine seviniyor ama çorap batmış. Şimdi komi'yi çağırsa rezil olacak. En iyisi diyor pencereden aşağı atayım. Çorabı pencereden sallarken elinden kaçıyor ve tavana çarpıp yere düşüyor.
Eyvah tavan mahvoldu.
Çaresiz komi'yi çağırıyor. Komi içeri giriyor. Temel:
– Su tavandakini temizle sana bir maaşın kadar avans vereyim.
Komi çok şaşkın tabii, cevap veriyor:
– Sen kakanı oraya nasıl yaptığını söyle ben sana iki maaşımı vereyim.
201– Yanlış numara
Temel saat 02.30 da arkadaşı Dursun'u arıyor. Telefon kalkıyor.
– Buyrun.
Temel Dursun'un sesini tanıyor:
–Alo. Dursun orası 11,11 mi?
– Hayır Temel burası 1,1,1,1
– Kusura bakma Dursun yanlış numara.
202– Ağır roman
Temel kitapçı dükkanına girmiş. Bilgiç bilgiç:
– Bana bir roman lazım. Kitapçı tezgahtan sormuş:
– Efendim ağır mı olsun hafif mi? Temel:
–Farketmez canım. Nasıl olsa arabam dışarıda.
203– Tamdım seni!
Temel ameliyat odasına alındı. Operatör, narkozcu ve yardımcıları içeriye girdiler. Tam narkoz verileceği sıra Temel olanca dikkatiyle operatöre baktı ve seslendi:
– Doktor, çikar o maskeyi! Tanidum seni!
204– Fırsatlar ülkesinde
Dursun Amerikaya gidiyor. 5, 6 ay sonra arkadaşı Temel'i arıyor:
– Ula Temel hacan çabuk buraya gel. Temel:
– Niye la Dursun? Dursun:
– Ha burada çabuk zengin olayisun. Temel:
– Ne is yapacağum?
Dursun.
– Ula sırf yere düşen paralari topla yeter. Başka iş yapma. Neyse Temel Amerika'ya gidiyor. Uçaktan iniyor. Taksi
durağına giderken bakıyor ki yerde 100 dolar. Kendi kendine:
– Ula ilk günden mi işe başlayacağuz, diyor ve yerdeki parayı almadan yoluna devam ediyor.
205– Azami yükseklik
Temel ile Dursun bir kamyona 6 metre yüksekliğinde eşya yüklemişler. İstanbul'a götürüyorlar, istanbul'a girerken alt–üst geçit köprüleri ile karşılaşmaya başlamışlar. İlk köprüye vardıklarında bir trafik tabelası gözlerine ilişmis:
Köprü yüksekliği 4.50 m.
Temel kamyonu köprüye 15 metre kala yavaşlatmış. Dursun etrafa bakmış. Temel'e:
– Temel gazla etrafta polis falan yok.
206– Hafıza kaybı
Rus gizli haber alma örgütü KGB Ruslar hakkında çok gizli sırları ele geçiren; Amerikalı, İngiliz ve Laz'dan oluşan üç ajanı yakalamıştı. Bu ajanlar bilgiyi güvenlik açısından üçe bölmüş ve herbirinin diğer iki sırdan haberi olmayacak şekilde herşeyi ayarlamışlardı.
KGB bunları konuşturmak için işkencelere başladı. Amerikalı kendisine ait bilgiyi 9. gün ağzından kaçırdı. Sıra İngilize gelmişti. Onun ağzı da 17. gün çözüldü. Lazı da konuşturabilirlerse herşey tamamlanacak. Ama laz bir türlü konuşmuyor. Artık 36. gün… İşkence seansından sonra getirip hücresine kapatıyorlar.
Laz kafasını duvara vurarak:
– Hatırla eşşoğleşşek hatırla…
207– Karpuz
Temel elini beline koymuş dalgın dalgın yürüyormuş. Adamın birinin dikkatini çekmiş ve Temel'i izlemeye başlamış. Temel belediye otobüsüne binmiş; eli hâlâ belinde. İnmiş; yarım saat yürümüş; eli hâlâ belinde. İzleyen adam dayanamamış koşup, önüne geçmiş:
– Kardeşim sen deli misin?
– Yooo.
– Peki, hasta mısın?
– Yoo, değilim.
– Seni iki saattir izliyorum. Elin belinde dolaşıp yürüyorsun. Hayrola?
Temel bakmış:
– Anaaaa, karpuz düşmüş.
208– Önce onlar başlattı
Hayvanat bahçesinde Temel, yılanların karşısına geçmiş nanik yaparak dilini çıkarıp duruyordu. Hayvanat bahçesinin görevlisi çıkıştı:
– Hey arkadaş! Sen ne yaptığını sanıyorsun ha?! Temel:
– Niye bana çıkışaysun, onlara bağırsana… Önce onlar başlattu.
209– İstiap haddi
Devriye polis arabası, kırmızı ışıkta duran kamyonun şoförünün aşağı inip, arkayı kapatan tenteye elindeki sopayla dört beş kere vurduğunu görmüş…
İlerdeki kırmızı ışıkta, kamyon şoförü yine inmiş, elindeki sopayı tenteye birkaç kez vurmuş… Üçüncü lamba… Yine aynı şey… Polisler iyice meraklanmışlar.
Beşinci lambada, şoför elinde sopa aşağı inmişken, polisler kendi arabalarından fırlayıp, şoförün yolunu kesmişler:
– Dur, kimsin sen?
– Ben Temel… Kamyonun şoförüyüm.
– Onu biliyoruz da, niye her kırmızı ışıkta inip tenteye vuruyorsun?
– Bakın beyler, bu kamyon beş tonluk…
– Eee?
– Eeesi… İçinde altı ton tavuk var halbuki… Bir ton tavuğun devamlı uçması gerekmiyor mu?
210– Köklü sülale
Temel palavra atıyordu:
– Bizim sülale Yusuf peygambere kadar dayanır. Dursun itiraz etti:
– Amma da attun. Nerde ise sülalenin Nuh'un cemisine bindiğinu söyleyeceksun!
– Yok canım, bizim kendi takamuz varmış.
211– Plaka
Dursun koştura koştura kahvehaneye girer ve büyük bir telaş içinde Temel'e bağırır:
– Ula Temel, koş! Senin arabayı çalıyorlar! Yetiş!
Temel de bunu duyar duymaz yerinden fırlar ve arabasını kurtarmaya gider. Aradan üç–beş dakika geçmeden de çıkar gelir. Gayet rahattır ve telaşlı da değildir. Kahvehanedekiler şaşkın şaşkın sorarlar:
– N'oldu, Temel? Kurtardın mı arabanı? Temel'den cevap:
– Yok yahu, yakalayamadım. Hızlıydılar. Ama merak etmeyin, plakayı aldım.
212– Paraşüt
Temel gazetede THK'nun paraşüt kursu ile ilgili ilanını görmüş. İlgisini çekmiş ve hemen başvurmuş. Kaydını yaptırmış. Teorik dersleri bitirmişler ve sıra ilk atlayışa gelmiş. Herkes heyecanlı tabii.
Hoca:
– Arkadaşlar, ilk atlayışımızı 2000 metreden yapacağız. Kısaca yineliyorum: Atlar atlamaz 3'e kadar sayıp ana paraşüt ipini çekeceksiniz; o açılmazsa yedek paraşütün ipini çekersiniz, o kesinlikle açılır. Aşağıda sizi bir jeep bekliyor olacak. Sorusu olan?
– Yoksa, iyi atlayışlar.
Herkes uçağa doluşmuş. Uçak atlama yüksekliğine gelince herkes hazırlanmış ve başlamışlar atlamaya…
Temel atladıktan sonra öğrendiği gibi ana paraşüt ipini çekmiş ama paraşüt açılmamış."Töbeee…"demiş. Yedek paraşüt ipini çekmiş ama o da açılmamış. Temel büyük bir hayalkırıklığı ile:
– Ula, Allah bilir, aşağuda jeep falan da beklemiyidur…
213– Temel atma
Karadenizli uşaklar, deniz kenarında bir yerde horon tepiyorlar ve arada bir de aralarından birini kayalara atıyorlarmış. Bunu gören biri nolur nolmaz diye kaçmaya başlamış:
– Çel sen de katıl pize, niye çekineyisun, adın ne senin.
– Adını Cemal.
– Piz Temel atma töreni yapayruz. Senin için bir tehlike yokdur daa!
214– Köpek
Temel birgün köpeğiyle tavla oynarken Sümela Ma‑nastırı'nı gezmeye gelen turistlerden biri bunları görür. Şaşıran turist hemen yanlarına yanaşır:
– Aaa, ne müthiş bir köpek? der. Temel hiç oralı bile olmadan cevap verir:
– O kadar da değil canım, son üç eldir mars oluyor…
215– Üçten fazlası…
Temel, Nuh diyor peygamber demiyordu:
– Okuyup da ne olacak penum oğlan? Ha bu dükkânda duracığuna göre, okuma yazmanın heç çerekluğu yoktur oğa. Bir, içi, uç diye saysa yeter.
Arkadaşları ısrar edip duruyorlardı:
– Olur mu canum. Diyelum ki onu dükkâna bırakup kahveye cittun. Dükkâna da dört adam celdu. Üçten fazla sayamazsa celup sana ne diyecek?
– Uyy, bu da mesele mi yani. Celur,"Baba"der,"uç kişi çeldi, yanlarında bir herif daha var."
216– Sıkıntıyı çekenler
Temel İngiltere'ye gitmiş, gelmiş. Arkadaşları sormuşlar:
– İngilizce bilmezsin, İngiltere'de çok sıkıntı çektin mi?
– Hayır, demiş, sıkıntuyu İnciluzlar çektu hep.
217– Aynı metod
Minarenin merdivenleri çökmüş, müezzin yukarıda kalmış.
– Beni kurtarın, diye bağırıyor. Karadenizlinin biri aşağıdan:
– Kurtarırı? bunu. Bir ip verin bana, diyor.
İp geliyor, ipır, ucunu zor kötek bir taşa bağlayıp yukarı fırlatıyorlar.
– İpi beline sar, diyor aşağıdaki. Minaredeki de sarıyor.
–Atla şimdi…
Minaredeki atlıyor ve tabii ki yere düşüp ölüyor.
Toplanan kalabalık:
– Adamı öldürdün, niye böyle yaptın? diyorlar. Karadenizli cevap veriyor:
– Vallahi ben birini bu metodla kurtardım. Ama minareden miydi kuyudan mıydı unuttum.
218– Rahmet dinince
Yağmur bardaktan boşanırcasma yağıyordu. Temel suları sızarak mağazaya girdi:
– Bana, dedi, eyusinden çenuş bir çemsuye verun. Gösterilen şemsiyelerden birini beğendi, uzun uzun pazarlık ettikten sonra parayı ödedi. Ardından:
– Makasinuzu rica edebilur miyum? dedi.
Makası verdiler. Şemsiyeyi açıp kumaşının iki yerinden iki büyük delik açtı. Tezgâhtar:
– Ne yaptın yahu! dedi. Yepyeni şemsiye böyle kesilir miydi?!
Temel, tezgâhtara dik dik baktı:
– Ha çesmeyeceğum da rahmetin dindiğinu nereden anlayacağım.
219– Piza
İstanbul'a uzun yıllar sonra tekrar gelen Karadenizliyi dostları pizzacıya götürmüşler. Ismarlanan pizalar masaya gelmiş. Garson pizzalan bölerek sıcak sıcak servis yapıyor. Sıra Karadenizliye gelince sormuş:
– Efendim pizanızı dörde mi böleyim sekize mi?
– Dörde böl, demiş Karadenizli, sekiz parça bana çok gelir.
220– Ne zaman çıktı ki
Karadeniz'de yol alan gemide yolcunun biri güverteden aşağı uçmuş. Kaptan uyarılmış, gemi durdurulmuş ve düşen yolcunun suyun yüzüne çıkması için herkes beklemeye başlamış.
Üç dakika geçmiş, beş dakika geçmiş, ama suyun yüzüne çıkan yok.
Kaptan sıkılıp motorları yemden çalıştırınca, itirazlar yükselmiş:
– Aman kaptan, adam henüz çıkmadı, biraz daha bekleyelim. Kaptan cevap vermiş:
– Boşuna bekliyoruz kardeşim… Karadeniz'den ne zaman adam çıktı ki?!
221– Nefes al… Nefes ver…
Temel berbere gitmiş. Berber kulağındaki wolkmenin kulaklığını çıkarmasını istemiş.
Temel:
– Olmaz, çıkarırsam ölürüm, demiş.
Berber, Ternel'in dalga geçtiğini sanmış ve koltuğa oturunca kulağındaki kulaklığı çekip çıkarmış. Temel gerçekten ölmüş… Berber hayretle kulaklığı eline almış,"ne söylüyordu acaba"diye dinlemiş. Kulaklıktan:
– Nefes al… Nefes ver… Nefe^ al… Nefes ver… sesleri geliyormuş.
222– Kerrat
Temel'in oğlu İdris okula yeni başlamıştır.
– Çerrat cetvelinu öğrentinuz mi?
– Oğrentik, der İdris.
– Söyle pakalum öyleyse, altu çere altu
– Otuz altu, der İdris anında. Temel sakalını sıvazlar.
– Allah Allah. Pizim zamanimuzta ta otuz altu eterdi. Pu ilim hiç ilerlemeyru demek!…
223– Pire
Temel köpeğiyle beraber trene binmiş. Aynı kompartımandaki yolculardan biri:
– Köpeğinize dikkat edin lütfen, şu anda kocaman bir pirenin vücudumda dolaştığını hissediyorum.
Temel köpeğine dönerek:
– Uyy, karabaşum, pu peyin yanuna yaklaşmayasun, piresi varmuş, sana ta geçepilur!
224– Mesafe
Temelin kavga ettiği adam:
– Seninle eşek arasında ne fark var, deyince Temel yaklaşmış, parmaklarıyla aralarındaki mesafeyi ölçmüş ve şu cevabı vermiş:
– Pi karış mesafe var!
225– Bombanın patladığı yer
Askeri hastanede yatan Temel ve arkadaşlarının cinsel organları tatbikat esnasında kopmuş. Sebebini soranlara Temel şöyle anlatır:
– El pombasi talimu yapayduk, pombanin pimini çek‑tuktan sonra 10'a kadar sayup atmamuz emredildu, piz de parmaklarumuzla saymaya pasladuk: Pir, içi, uç, tört, peş… Opür ele geçmek içun pombalaru apuş arasına koyalum tedük, alti, yeti, seçiz tokuz… bummm!
226– Hap
Doktor, Temel'e reçeteyi anlatıyor:
– Kırmızı haplar akciğer, maviler mide, yeşiller karaciğer, sarılar kalp sıkıntıları için. Anladın mı?
– Pen anlatum ta, acâpa haplar nereye ait oltuklarunu piliy mi?
227– Sinek
Okulda öğretmeni küçük Temel'e sorar:
– Masamda beş sinek var, birisini ben vurdum, kaç tane kaldı?
Temel hemen cevaplar:
– Pi tane…
– İyi düşün oğlum.
– Pi tane kalur, tiyerleri uçar, cider!…
228– Ameliyat
Dursun, ameliyat olmak üzere hastaneye yatmıştı. Başhekim Temel sordu:
– Beş milyonluk ameliyat mı istersin, yüz milyonluk mu?
– Ne farkı var? dedi Dursun. Dr. Temel cevap verdi:
– Beş milyonluk ameliyatta cihazlar eski, doktor ve asistanlar yenidir; yüz milyonlukta ise, cihazlar yeni ama doktor ve asistanlar eski…
229– Hane
Temel kasasının şifresini unutunca bir şifre çözücü çağırır:
– Haçan rakamların tümü peş idi ama sıralanışını ha‑tırlamayrum!
230– Kahve
Misafir:
– Kahve içersem uyuyamayrum, der. Temel atılır:
– Pen tam tersi, uyurçen kahve içemeyrum!
231– Kanal
Temel İstanbul’a yeni geldiği günlerde bütün parasını çaldırmış. Karakolda komisere o kadar ısrar etmiş ki sonunda komiser:
– Merak etme, İstanbul'un altını üstüne getirip paranı bulacağım, demiş.
Karakoldan çıkan Temel karşısında belediye işçilerinin kanal kazdığını görünce:
– Ulan çomiser erkek uşakmış, İstanbul'un altini üstüne cetirey!
232– Genleşme
Fizik dersinde öğretmen Temel'e sormuş:
– Sıcaklık ve soğukluğun cisimler üstündeki etkisi nedir?
– Sıcakta uzar, soğukta küçülürler…
– Örnek verir misin?
– Günler yazın uzar, kışın kısalur.
233– Tünel
Tren tünele girmişti.
Aradan 30 saniye bile geçmemişti ki Dursun mırıldanmaya başladı:
– Uyy, tünelin bu kadar uzununi da hiç cörmemiştum… Temel itiraz etti:
– Pilmeymisun, biz en son vagonda cideyruz, haçan ondan sana uzun celeyi…
234– Opera
Temel'in annesi İstanbul'lu, babası Karadenizli idi. İstanbul'a geldiklerinde bir gün dayısı onu alarak değişiklik olsun diye operaya götürdü. Bir ara Temel dayısına sordu:
– Ortadaki yüksekteki adam niçin elindeki sopayla kadını korkitayı?
– Korkuttuğu falan yok Temel. O adam orkestranın şefi… Temel bir süre düşündükten sonra:
– Peki madem korkitmayı, kadın neden o kadar pağirayı?
235– Eşek mi sataysunuz?
Temel, şehre inip alış–veriş yapmak için bir dükkana girer. Ama dükkânın içi bomboştur. İçeride sadece iki kişi bulunmaktadır. Temel saf bir dille sorar:
– Burada ne sataysunuz?
İçerdeki adamlar Temel'i isletmek için ona boş dükkanda eşek sattıklarını söyleyince, Temel tekrar sorar:
– Sata sata sadece ikinuz mu kaldınız?
236– Motor
Temel ile Dursun, dört motorlu bir jet uçağı ile Trabzon'dan İstanbul'a uçuyorlardı. Birden pilotun anonsu duyuldu:
– Sayın yolcular! Bir motorumuz arıza yaptı. Ama paniğe gerek yok. Kalan motorlar bizi götürür, ama tabii biraz yavaşlayacağız, bu yüzden yolculuk biraz uzayacak…
Az sonra bir motor daha durdu. Pilot yine aynı anonsu yaptı:"Yolculuk biraz uzayacak."
Sonra bir motor daha… Ve aynı anons. Temel huzursuzlandı:
– Bir motor daha durursa, bütün gece buradayız demektir.
237– Kulak
Temel, iki kulağı da yanık olarak doktora koşar:
– Ütü yapıyordum, telefon çaldı. Telefon diye ütüyü kulağıma götürünce yandı, der.
Doktor:
– Öbür kulağın nasıl yandı peki? diye sorar. Temel cevaplar:
– Onu da cankurtaran çağırırken yaktım!
238– İstanpul'da olmasam…
Her nasılsa Temel çevreye epeyce borç yapmış. Alacaklılardan kaçmak için kapısına"Temel İstanpul'a cittu"diye bir kağıt asmış. Kapı çalınınca teras kata kaçıyormuş. Yine bir gün kapı çalmış. Bizim ki hemen teras'a kaçmış. Bir de ne görsün alacaklılar eve girmiş eşyaları götürüyorlar. Temel kendi kendine:
–Uyy, pen İstanpul'da olmasam size şimtu cösterirdum…
239– Terslik
Temel, merak salmış, omuzuna dövme yaptırmaya karar vermiş."Temel"yazacaksın demiş, dövme ustasına…
Dövme bitince hevesle koşup eve gelmiş. Doğru aynanın karşısına geçmiş… Bakması ile haykırması bir olmuş…
– Hay Allah kahretsin. Ters yazmış adam yazıyı…
240– Telafi
Teıliel parkta oturmuş etrafı seyrederken yaşlı bir adam,"selamünaleyküm"diyerek Temel'in yanına oturdu.
Derken iki gözü kör birisi elinde bastonu ile yerleri yok‑laya yoklaya önlerinden geçti gitti.
Yaşlı adam:
– Şu Allah'ın hikmetine bak! İnsan kör ise, dokunma hissi yahut koku alma hissi çok güçlü oluyor… Sağır ise, diğer duyu organları kuvvetli oluyor. Yani, bir yerde eksiği varsa başka yerde telafi ediliyor, dedi.
Temel:
–, Doğru söylersin bey amca, ben de dikkat ettim… Bir adamın bir bacağı kısa ise, öteki bacağı her zaman biraz daha uzun oluyor…
241– İshal
Temel şiddetli ishal olmuş, birkaç gün ishalden kur‑tulamayınca hastaneye kaldırmışlar. Doktor kısa bir muayeneden sonra hastabakıcıya talimatını vermiş:
– Hasta şiddetli ishal. Kendisini hemen tekerlekli sandalyeye koyun ve ilgili servise götürün.
Hastabakıcı Temel'i tekerlekli sandalyeye koymuş ama yanlışlıkla koridorun sonundaki ilgili servis yerine koridorun başındaki psikiyatri kliniğine götürüp bırakmış.
Aradan iki üç gün geçmiş. Temel'e ilk teşhisi koyan doktor klinikleri dolaşırken Temel'i psikiyatri kliniğinde görünce şaşkınlıkla sormuş:
– Yahu sen ishaldin, ne arıyorsun psikiyatri kliniğinde? Temel kafasını sallamış:
– Ne pileyum sizin hastabakıcı puraya getirdu…
– Peki ishal durumun şimdi nasıl?
– Aynen eskisi gibi ama…
– Aması ne?
– Artık kafama takmayrum…
242– Anahtar! bendedur
İstanbul'dan sılaya dönen Hopalı Halim, Tan vapurunun güvertesinde kemence sesine uyarak Sıksaray havasıyla horan kurmuş hemşehrilerinin arasına girer, o da oynamaya başlar. Deniz dalgalıdır, vapurun bir sağa, bir sola yalpa vurduğu sırada Halim'in güverte kenarına bıraktığı tahta bavulu denize düşer. Seyircilerden biri telaşlanır:
– Arkadaş, bavulun düştü, deyince, uyunun heyecanı içinde kendinden geçen Halim:
– Anahtari bendedur, anahtari bendedur, karşılığını verip oyuna devam eder.
243– Şoförsüz cideyi
Temelle Cemal yıllar önce Almanyanm Berlin şehrine gitmişlerdi. İki katlı bir otobüse binip yola koyuldular. Az sonra Temel yukarı kata çıktı. Ama çıkmasıyla inmesi bir oldu:
– Ula Cemal, dedi. Yukardaki otobüsün şoförü yok! Kendi kendine cideyi otobos da!…
244– Hangi Temel?
Temel Alman turiste, Karadeniz dağlarını gösteriyordu. Alman anlattı…
– Bizim orada bir dağ var… Ona doğru"Helmut"diye bağır… Karşıdan on kere"Helmut, Helmut, Helmut…"diye yankı gelir.
Temel:
– O da bir şey mi? dedi. Sen şimdi şuna bak. Sonra dağa doğru bağırdı:
– Temeeelll… Karşıdan ses geldi:
– Hangi Temeell, hangi Temeeelll?
245– Avuç içi kadar
Yolu Yeşilköy'e düşen iki Karadenizli, hava meydanının kenarına oturmuş, inip kalkan uçakları seyrederken aralarında sohbet ediyorlarmış:
– Ula pileymisun neye hayret edeyrum?…
– Neye?
– Elin oğli ha avuç içi kadar tapanca ile şu dev gibi uçağı nasil kaçirayi?
– Uyy… Hiç tüşünmeden konişaysun Dursun…
– Nedendur?
– Tüşünmeymisun ki göğe çıkince bu koskoca uçak da avuç içi kadar küçüleyi…
246– Amigonun böylesi
Karadeniz futbol takımlarından biri sahasında İstanbul takımlarından biri ile oynayacaktır. Kulüp yöneticileri lidelik yarışında önemli olan bu maç için yeni bir amigo bulurlar… Amaç takım oyuncularının coşması ve rakip takımı moralmen çökertmektir.
Maçtan önce amigo, seyircilerle son kez prova yapar. Talimat yenilenir: Sağ kolum havada iken bizim takım için, sol kolum havada iken rakip takım için bu kez aleyhte bağıracaksınız… Eğer iki kolum havada ise"Sessizlik…"
Maç başlar başlamaz amigo sağ kolunu havaya kaldırır. Tabii bütün Karadenizli taraftarlar hep bir ağızdan:
– Ya ya ya, şa şa şa bizim takım çok yaşa! diye bağırırlar. Biraz sonra amigonun sol kolu havaya kalkar, bu kez tribündeki taraftarlar:
– Rakip takım yuh, rakip takım yuh… diye inler.
Biraz sonra amigonun kolları havadadır. Tribünlerdeki Karadenizli taraftarlar hep bir ağızdan: – Sessizlik… sessizlik… sessizlik…
247– Ayakkabı
Temel, oğluna yeni ayakkabı almış ama, oğlu ayakkabıyı giymemiş.
Meraklanan Temel sormuş:
– Ayakkabını niye ciymeysun?
– Beş altı gün sonra ciyeceğim da!
– Ha o niyedur?
– Satici ne dedu: 5–6 gün sıkar demedu mu?
248– Kasketli mi kasketsiz mi?
Temel yeni aldığı kasketini hevesle arkadaşlarına gösterir:
– Bu kasket peni on yaş gençleştirdu. Arkadaşları:
– Haçan kaç yaşindasun, diye sormuşlar. Temel'in cevabı:
– Kasketli mu, kasketsiz mu?
249– Kayıp kangal
Temel ile Dursun konuşuyorlardı. Temel:
– Ula Tursun, biliy misun yeni alduğum safkan kangal cinsu köpeğum kayboldu
Dursun hiç istifini bozmadan:
– Kardaşum ne duruysun hemen gazeteyle ilan et, adresini telefonum ver, olsun pitsun.
Temel, şaşkın bir şekilde.
– Ula dalga mi geçiysun, gazete ilaniylan köpek pulunur mi? diye sordu.
– Etme Temel! Hiç duymadun mi? Hep böyle buluyiler daa…
– Ula ha bu kangalların akilli olduklarini pilirdum da gazete okuyacak kadar tahsilli olduklaruni hiç duymamiş idunı…
250– Yüksek çitler
Karadeniz'in dağ, köylerinden birinden telefon direkleri dikilerek telefon hatları geçirilmektedir… Engebeli arazide, teknisyenler durmaksızın çalışırlarken karşılaştıkları köylüler de onlara bakıp bakıp gülmektedir… Yine böyle bir gülme sırasında telleri bir kenara bırakan teknisyenin biri sorar:
– Neden gülüyorsunuz hemşerim?
– Niye gülmeyelum uşağım? Yaptığınız çit çok yüksek, onin altundan inekler geçer…
251– Memleket havası alalım
Karadenizli dört arkadaş, Boğaz'da bir lokantaya gidip kafaları iyice çekmişler… Tabii hepsinin de burnunda memleketleri tütüyor. Anılar anlatılmış, içkiler birbiri ardına içilmiş ve sonunda dışarı çıkılmış. Birden aralarından Temel sıyrılmış ve cebinden çıkardığı bıçakla orada park etmiş olan bir otomobilin lastiklerine saplamaya başlamış. Arkadaşları çevresini sarıp:
– Paşımızu pelaya sokacaksun, niye patlattun lastikleri? diye sorunca, Temel:
– Ha pu arapanın plakası kaçla paşlayu? Diğerleri plakaya bir göz atmışlar, hep bir ağızdan:
– 61 ile paşlayu, diye cevap vermişler. Temel tekrar sormuş:
– Peçi haçan 61 neresidur? Arkadaşları:
– Trabzondur, diye cevap verince Temel sonunda baklayı ağzından çıkarmış:
– Ha uşaklar anladinuz mu şimdi neden lastikleru patlatmişumdur… Pirazcık memleçet havası alalum diye. dü–şünmiştum de..
252– Senu Adem usta mi sünne ettu?
Karadenizli küçük abdest bozmak için ayakyoluna girer. Vaziyetini alıp başlar işemeye. Bir süre sonra yanına başka biri gelir, O da vaziyet alır.
İlk giren sonradan gelene sorar:
– Sen Hemşinli misun?
– Evet.
– Senu Âdem usta mi sünnet ettu?
– Evet, evet amma nereden pildun?
– Yarim saattur ayağuma işeyisun! Âdem usta hep böyle yan çeser…
253– Kaz uçar da…
Oflu İlyas Hoca caminin avlusunda bir kaz görünce:
– Allah'ın evinin bahçesindeki şey hocaya aittir, diyerek tutmak için kovalamaya başlamış.
Caminin avlusunda bir kovalamacadır gidiyor. Sağa sola kaçan kaz selameti minarenin merdivenlerine çıkmakta bulmuş. Hoca da peşinden koşturmuş. Bir ara iyice sıkışan kaz minareden uçarak hocanın elinden kurtulmuş. Kazın elinden gitmekte olduğunu gören hoca da:
– Ula kaz uçar da laz uçamaz mı? diyerek kendisini minareden boşluğa bırakmış…
254– Sandalyeye oturamaz ya…
Temel, oğlu ile birlikte televizyonun karşısına oturmuş, haberleri dinliyordu. Bir ara spiker bir geminin İstanbul boğazında karaya oturduğunu söyleyince küçük İlyas babasına dönerek sordu:
– Pabacuğum, cemi neden karaya otirayu?
Temel"Allah, Allah!"gibilerden başını sallar ve en uygun cevabı yapıştırır:
– Koskoca ceminun sandalyeye oturacak hali yoktur ya uşağum!
255– Deneme
Kamyon şoförü Dursun, İngiltere'ye mal götürecek… Akşam kahvede, büyüklerden biri uyarıyor:
– Aman dikkat et! İngiltere trafiğinde soldan gidilir. Denemediğin iştir. Çok tehlikelidir.
Dursun kabul eder mahiyette söyle cevap veriyor:
– Çok haklısın, İlyas Dayı! Ben de Samsun‑Rize arasında denedim, gördüm ki çok tehlikeli çoook…
256– Mazeret
Temel askerliğini yapıyormuş. Bölükte kırk ere izin vermişler. Geç kalırlarsa çadır hapsi var, ancak iyi bir mazeretleri olursa affedilecekler. Kırk kişiden otuz dokuzu da geç kalmış, hep aynı mazeret:
– Atla istasyona celeydum. At çatladı, tren kaçti, geç kaldum.
Derken kırkıncı kişi olarak Temel çıkagelmiş.
– Senin de mi atın çatladı, diye sormuşlar.
– Hayır, yoldaki otuz tokuz at leşini geçemedum.
257– Termostaki olağanüstülük
Temel, karısına yeni aldığı termosu anlatıyordu:
– Bu nesne gerçekten olağanüstü. Yazın ayranı sekiz saat süreyle buz gibi soğuk muhafaza ediyor. Kışın da çayı sekiz saat süreyle kaynar halde tutuyor.
– Pekala, dedi karısı,"bunun neresi olağanüstü?"
– Bu termos, ne zaman kış, ne zaman yaz olduğunu nereden biliyor?
258– Ördekle otomobili kıyas
İlk kez Karadeniz'in bir köyüne gidiyordu. Otomobili ile ağaçların arasından geçmiş ve bir derenin kıyısına gelip dayanmıştı. Ne yapacağını düşünürken, çevreye bakındı ve ilerideki ağaçların altında oturarak kemençesini çalan bir Karadeniz uşağını gördü.
Yanına giderek sordu:
– Bu otomobille karşıya geçebilir miyim? Dere derin midir?
Karadenizli köylü:
–Hiç derun değul, geçepilursun…
Yabancı teşekkür etti, otomobiline binerek motoru çalıştırdı ve yavaşça dereye sürdü. Biraz sonra otomobil suya batarak kaybolmaya başladı. Canını, zor kurtaran yabancı, büyük bir hiddetle kıyıya çıktıktan sonra köylüye çıkıştı:
– Bu mu senin derin değil dediğin su? Canımı güç bela kurtardım.
Köylü kemençesini çalmayı bırakıp üstü başı sırılsıklam adama baktıktan sonra, kendine has Karadeniz şivesiyle söyle dedi:
– Pen de pişey anlamadum hemşerum. Biraz önceyclu karşuya pi ördek geçti. Su ancak peline kadar celeydu…
259– Kıçınız kaşınınca
Temel, basını şapkasının üzerinden kaşıyormuş. Arkadaşları neden böyle yaptığını sormuşlar.
Temel gayet sakin:
– Kıçiniz kaşininça, pantolonunuzu çıkaray misinuz da, demiş.
260– Enteresan rüyalar
Uzun zamandır birbirlerini görmeyen Temel ile Dursun bir gün karşılaşmışlar, sarılıp öpüşmüşler.
Dursun:
– Ula Temel geçende seni rüyamda gördüm, demiş. Temel meraklanmış:
– Hayırdır inşallah, de bakalum, nasil gördün?
– Sen öldün, seni gömdüler, mezarında ot bitti, bizim sarı inek geldi, otları yedi, sonra ahıra gitti pisledi… Baktum ki çok değişmişsun!
Temel lafı fena yemiş ama, altında da kalmamış:
– Ben de seni rüyamda çordum, sen de öldün, mezarında otlar bitti, bizim kara öküz yedi, gitti ahıra pisledi, baktım, hiç değişmemişsun!
261– Hazır cevap
Köyündeki bütün arazisini satarak İstanbul'a yerleşmiş olan yeni zengin Temel, İstanbul'un lüks otellerinden birinde kalmaktadır… Sabahleyin otelin salonuna iner ve kendine mükemmel bir kahvaltı getirmelerini söyler. Garson elinde bir tepsi dolusu şeyle gelir ve Temel bunu sağına, soluna bakarak zenginler gibi yemeye çalışır… Ne var ki iri iri yeşil zeytinleri bir türlü çatalıyla tutamamaktadır… Bunu gören garson, büyük bir kibarlık içinde gelir ve tek hamlede çatalı zeytine batırarak Temel'e uzatınca bizimki:
– Ha pen oni pi saattir yormasuydum sen zor yakalar idun…
262– Eve gidince
Bir toplulukta fıkra, anlatılıyordu. Herkes katılırcasma kahkahalarla gülüyordu. Yalnız tek bir adam hiç gülmüyor, kasları çatılmış, küskün gibi oturuyor, asık suratı kimsenin gözünden kaçmıyordu. Nihayet yanındaki dayanamadı ve bir aralık:
– Siz niçin gülmüyorsunuz? Yoksa rahatsız mısınız? diye sordu.
– Hayır, rahatsız deyilum. Fakat fıkra anlatana küs‑mişum da, onun içun eve gidince güleceğum…
263– Trendeki muhabbet
Temel İstanbul'a gidiyordu. Trene Eskişehir'den binmişti. Yalnızdı. Ama yalnızlık Temel için sorun değildi. Çoğu Karadenizli gibi o da cana yakın ve sokulgandı. İnsanlarla samimiyet kurmakta başarılıydı. Bu kez de öyle oldu. Karşısında oturan yolcuyla “Nasilsimız, iyimisunuz, has misinuz”la başlayıp kısa yaşam öyküsüne uzanan bir yarenliğe girişti. Bir süre sonra söz klasik soruya"Efendum azimet nereyedur"a gelmişti. Şirin görünmeye çalışarak:
– Hemşerum, siz kismetse nereye cideysunuz? diye sordu. Karşısındaki yolcu:
– Ankara'ya, diye cevapladı. Temel:
– Uy kurban oldiğumun Allah'ı, şu yaptiğun işe pak. İki adam ayni trende karşı karşıya oturiyuz, pirimiz Ankara'ya cidiy, öbirimuz İstanpul'a
264– Herkesten önce
Temel, sinemada, ısrarla en ön sıradan bilet alıyor, gidip perdenin hemen önüne oturuyordu. Bu durumunu bilen arkadaşları:
– Hayrola, gözlerin mi bozuldu? dediler.
– Yoo… Filmi herkesten önce seyretmek istiyorum da…
265– İnadın bu kadarı…
Karadenizli bir vatandaş bir Fransız turisti kayıkla gez‑diriyormuş. Fransız bir ara sıkışmış ve yellenmeye başlamış. Buna içerleyen Karadenizli de yellenmeye başlayınca bir yarıştır almış yürümüş. Bir Fransız, bir Karadenizli derken Fransızın sermayesi tükenmiş. O zaman Karadenizliye dönerek, yarım yamalak Türkçesiyle:
– Bravo… Bravo! demiş.
İnatçı Karadenizli cevap vermiş:
– Bravo, bravo ama, n'aber ben sıçtım…
266– Enteresan cevaplar
İki Karadenizli bir suç işlemişler. Peşlerine polisler düşmüş. Polisleri gören Karadenizlilerden biri ağaca çıkmış, diğeri de oralarda otlayan bir eşeğin altına girmiş. Polis eşeğin altındakine sormuş:
– Orada ne yapıyorsun?
– Pen punin sıpasıyim. Polis bakmış ki eşek erkek.
– Bu eşek erkek?
–Anam öldi de papamla gezeyirum… Bu cevabı alan polis ağaçtakine sormuş:
– Peki sen o ağaçta ne yapıyorsun?
Arkadaşından geri kalmak istemeyen Karadenizli şu cevabı vermiş:
– Ha pen de bu ağacın gargasıyum…
267– Kuyruk
Öğretmen 1. sınıfta okumayı yeni söken küçük Temel'e sordu:
– Fare kelimesinin harflerini söyle bakalım… Küçük Temel:
–F, a, r
Öğretmen:
– Olmadı dahası var… Sonunda ne var?
Küçük Temel biraz düşündükten sonra cevap verdi:
–Kuyruk!…
268– Pisipisine yatayi
Konyalı ile Tonyalı askerde arkadaş olmuşlar… Terhisten sonra birbirlerini memleketlerine davet etmişler.
Konyalı Tonyalının memleketine gitmiş, Karadenizli, asker arkadaşım Tonya'nın gezilecek yerlerini gezdirmeye başlamış. Bir ara mezarlığın önünden geçiyorlarmış, Tonyalı arkadaşını içeri sokmuş:
– Ha purası da güzel yerdur da!
Konyalı la havle çekip Tonya mezarlığına girmiş. Sağa sola bakarken mezar taşlarındaki tabanca resimleri dikkatini çekmiş… Bazısında bir tane, bazısında iki tane, bazısında da üç tane tabanca resmi var… Hayret etmiş.
Tonyalı, Konyalı arkadaşının şaşkınlığını farkedince, anlatmaya başlamış:
– Ha bu bir tabancalı demek, vurdi vuruldi demektur. İki tabancalı olan vurdi vurdi vuruldi demektir. Üç tabancalı olan vurdi vurdi vurdi vuruldi demektir. Bu altı tabancalı var ya ne yiğit uşak idi, vurdi vurdi vurdi vurdi vurdi vurdi ve de vuruldiii…
Konyalı iyice şaşırmış ve gözü ileride duran bir başka mezar taşına ilişmişti. Bu taşın üzerinde tabanca resmi filan yoktu…
Eliyle resimsiz taşı göstererek sormuş:
– Peki bu ne?
Tonyalı"boş ver"anlamında başım sallayarak:
– O mi? O ne vurdi, ne vuruldi, pisipisine yatayi ha burada…
269– İşler geri kalmasın
Ağaçlandırma kampanyasının sürüp gittiği günlerde Temel ve arkadaşları kampanyaya destek vermeye karar vermişler. Yine bir gün Temel ve arkadaşları çukur açıyorlarmış. Bir grup da çukurları kapatıyormuş. Böyle ne yaptıklarını soranlara Temel şöyle cevap vermiş:
– Bir grup daha varidu, onlar da fidanları dikiyordu. Bugün celmedular, piz de pizim işler çeri kalmasun diye çalışayruz…
270– Yenileri‑eskileri
Temel, Pariste dünyaca meşhur Louevre Müzesini geziyordu. Ünlü ressamların tabloları önüne tuallerini kurmuş, denemeler yapmaya çalışan öğrenci ressamları uzun süre inceledikten sonra doğruca müze bekçisini bularak sordu:
– Yenilerini yaptıktan sonra, eskilerini nereye atıyorlar peki?
271– Sinema bileti
Sinemaya ilk defa giden Temel'e bilet almasını söylediler. O da bileti aldı.
Bir iki dakika sonra yeniden gişeye gelip bir bilet daha satın aldı. 2–3 dakika sonra yeniden gişenin önünde dikilip bir bilet daha almak isteyince bilet satan gişe görevlisi merakla sordu:
– Afedersiniz beyefendi! Aynı seans için üçüncü kez büet alıyorsunuz, neden Allah aşkına?
– Sinema salonuna girişte bir manyak var. Tam girerken elimdeki bileti alıp yırtıyor. Deli mi ne?…
272– Bayrak rengi
Temel kırtasiyeciye girdi…
– Bana mavi bayrak verir misiniz?
– Mavi bayrak olur mu?… Bizde'sadece kırmızı beyaz bayrak var…
– Peki öyleyse beyaz olsun!…
273– Şaşırtmacasidur da…
Rizeli, dinleyenlere bir bilmece sorar:
– Ağaçdadur, saridur, öter, nedur bilin bakalum? Meclistekiler"kanarya, bülbül"gibi çeşitli cevaplar verirler:
Rizeli"bilemedinuz"der ve cevabını kendisi söyler:
– Hamsidur. Meclistekiler:
– Canım, hamsi ağaçta olur mu? derler. Rizeli:
– Astım oni ağaca. Meclistekiler:
– Peki hamsi sarı olur mu? Rizeli:
– Boyadim oni. Meclistekiler:
– Hamsi hiç öter mi kardeşim? Rizeli:
– Orasi da şaşartmacasidur da…
274– Cephanelikten
Askerde havacılık eğitimleri sürmektedir. Paraşütle atlama talimi yapılmaktadır. Paraşütle atlama sırası karadenizliye gelir ve paraşütle atlar. Yavaş yavaş aşağı doğru süzülürken birden bire hemşehrilerinden Cemal'm aşağıdan yukarı doğru hızla fırladığım görmesin mi? Şaşkınlıkla sorar:
– Cemaaall! Sen nereden geliyorsun?
– Cephane depolarındaaan…
275– Akşam serinliğinde
Mahalleli kahvede oturmuşlar, aya gitme konusunu tartışırken Temel birden atılır.
– Pen güneşe cideceğum.
– Güneş cayır cayır yanayı, cidemezsun güneşe.
– Pen akşam serinliğinde cideceğum da.
276– Atların farkı
Temel, kahvedekilere atlarının birbirine çok benzediğim söyledi:
– Birbirinden ayıramayrum onları. Bir arkadaşı:
– Boylarını ölçesun, diye akıl verdi. Temel ölçüp geldi:
– Boylan da aynidur.
Yan masada oturan:
– Kuyruklarını ölç, dedi. Temel gitti, ölçüp döndü.
– Kuyrukları da aynidur. Yaşlıca bir hemşerileri:
– Çok tikkatle pak onlara, dedi. Vardur bir farklaru. Temel yine gitti ve uzunca bir süre sonra geri geldi:
– Ali Dayu haklidur. Beyaz atun sağrusu, siyah atun‑kinden yumuşakçadur.
277– Gerisi tamamdır…
Karadenizde bir banka şubesi… Müşteri gelip hesabından yüz milyon lira çekiyor. Veznedar müşteriye 100 tane milyonluk verip ricada bulunuyor:
– Sayın lütfen…
Müşteri yetmişe kadar saydıktan sonra, gerisini saymadan parayı cebine koyuyor. Memur soruyor:
– Niye hepsini saymadınız?
– Neden sayayım? Yetmişe kadar tamam olduktan sonra, yüze kadar da tamamdır!…
278– Biletçi bilir
Yıllar önce, ilk defa İstanbul'a giden iki Karadenizli atlı tramvaya binerler. Biletçi her durakta"Eminönü, Karaköy, Beşiktaş…"diye durak isimlerini söyledikçe yolcular iner. Biletçi bağırdıkça inenleri gören ve İstanbul'u bilmediği için biraz da heyecanlanan Karadenizli, arkadaşına:
– Ula Cemal! Ha piz nerede ineceğuk? Cemal arkadaşına alaylı bir şekilde bakarak:
– Patladın mu? Helbette bizum da ismimiz okunacak, piletçi nerede; ineceğimuzu pilur…
279– Çabuk yapılan iş
Temel çok gamsız biri idi… Tembeldi de… Yerinden kıpırdamaya üşenir, her işini yavaş yavaş yapardı. Köyün yaşlılarından biri sinirlendi sonunda.
– Uşağım, her şeyi ağır yapıyorsun, senin çabuk yaptığın tek şey yok mudur?
Temel başını sallayarak cevap verdi:
– Vardır.
– Nedir?
– Çabuk yorulayrum!
280– Parça
Zengin bir işadamı olan Temel'in oğlunu kaçırıp 100 milyar lira fidye istemişlerdi. Fidye isteyen paketin içinden, oğlanın bir de kulağı çıktı.
Temel adamlarına emir verir:
– Bekleyin… Bütün parçalar tamamlanınca, tekrar bir araya getiririz…
281– Dalgınlık
Dalgın Temel habire ceketini arıyor. Arkadaşları:
– Üstünde ya, diyorlar.
– Uyy uşaklar soylemeseydinuz pu soğukta ceketsuz ci‑decektum, diyor.
282– Neden şimdi
Temel boşanma davası açmış. Duruşmada hakim boşanmak istemesinin sebebini sormuş:
– Karım, üç yıldır ne pulursa kafama fırlatayi, hacim pey.
– Peki niçin bu davayı üç yıl önce değil de şimdi açıyorsun?
– Yeni yeni isapet etturmeye paşlamıştur hacim pey.
283– Yem
Temel yine palavra sıkıyordu:
– Haçan dün pir paluk tuttum ki kocaman.
– Demeee! Yoksa balina mı tuttun?
– Uyy yok uşağım, pen palinayı yem olarak kullandım daa…
284– Perde
Temel otelde oda fıatlarmı öğrenmektedir. Resepsiyon memuru:
– Boğaza bakan bir odamız var. 200 Amerikan doları… Temel:
– Perdeleri hiç açmamaya söz verirsem, kaça olur?!
285– Kandırmış
Temel İstanbul'a yeni taşınmıştı. Yeni Cami önünde güvercinlere bakarken yanına biri yaklaştı…
– Bu güvercinlere bakmak parayla. Tanesi bin lira… Temel çıkarıp 10 bin lira verdi.
Akşam evde karısı"Nee…"diye fırladı yerinden…"Adama onbin kağıt verdin ha?"
– Kandırdım enayiyi, diye güldü Temel…"Orada en az yüz güvercin vardı."
286– MİT
Temel fevkalâde iyi bir eğitim görmüş ve yapılan teklif üzerine MİT'e girmişti. Ona Mustafa kod adım verdiler. Hem İngilizcesini ilerletsin hem de staj yapsın diye, ingiltere'ye Kraliçe'nin Karşı Casusluk Teşkilatı'na gönderdiler.
Temel gittiği günün akşamı, teşkilat binasının bodrum katındaki bara indi… Barın öbür ucunda oturan adamı bir yerlerden gözü ısırıyordu. Uzaktan gülümsedi. Adam yerinden kalktı. Temel'in (kod adı: Mustafa) yanına geldi ve kendini tanıttı…
– My name is Bond… James Bond! Temel de elini uzattı:
– My name is Tafa… Muş Tafa!
287– Gerçek
Oğlu Temel'in birinci dönem karnesindeki kırık notları görünce beyninden vurulmuşa dönen Cemal:
– Ha uşak pu ne haldir? Atatürk senun yaşundayken sınıfunun pirincisiydu…
Küçük Temel üzgün üzgün babasına baktı ve şöyle mırıldandı:
– Doğru söyleysun ya buba, senun yaşındayçen de Cumhurbaşkanuydu…
288– Cam
Birinin elinde benzin bidonu, birinin elinde de torba olan iki kişi, kızgın çölün ortasında Temelle karşılaşmışlar.
Temel'in sırtmdaysa eski bir Volkswagen otomobilin kapısı varmış.
Hemen sohbete koyulmuşlar.
Benzin bidonunu taşıyan adam:
– Bu olmasa, çölü aşamam… demiş."Çünkü akşamları bir vahada mola verince, hemen benzini döküp ateş yakıyor, yemeğimi pişiriyorum, aynı zamanda zararlı hayvanlardan korunuyorum."
Torbanın sahibi ise:
– Bunun içi su dolu. Susuz kalan insanın, çölü geçmesi mümkün değil, demiş…
Sonra ikisi birden Temel'e, taşıdığı otomobil kapısının ne işi yaradığım sormuşlar.
Temel soruyu soruyla cevaplamış:
– Çölün ortasında, bu güneşin altında, sıcaklar bastırınca, neyin camini açacaksınız, ha bu kapi olmayınca?…
289– Zamlardan etkilenme
Petrol zamları birbirini izliyor… Kahvehanedekilerin hepsi bundan yakınıyor. İçlerinden bazıları yakında arabalarını satmak zorunda kalacaklarını söylüyorlar. Temel'in sesi çıkmıyor.
– Senin hiç sesin çıkmadı, Temel. Zamlar seni etkilemiyor galiba?
– Peni alakadar etmez. Pen her seferunda depoyu 10 bin liraluk dolturtirum!
290– Kelime‑i Şehadet cetirun
Karadeniz'de fırtına kopmuş, rüzgar vapuru fındık kabuğu gibi sallıyordu. Temel Reis:
– Pana bir pusula cetirun, diye gürledi.
Tayfalar arayıp taradılar, gemide bir pusula bulamadılar, kaptana gidip:
– Pusula bulamadık kaptan, başka ne getirelim, diye sordular.
Temel Reis bir kuduran denize, bir allak‑bullak olmuş yüzlere baktı:
– Kelime‑i Şehadet cetirun bâri, dedi.
291– Ayı
Temel, avdan döndükten sonra, kahvede etrafına toplanan arkadaşlarına av macerasını anlatmaktadır…
– Ula ördek avına cittum. Bir de ne cöreyim!…
– Ne çordun daaa?…
– Karşımda ha böyle kocaman bir ayı!…
–Eeee?…
– Döndüm geriye kaçiyrum. Ayının ayağı kaydi düşti. Yine kalktı geliyi, tam yakalayacak yine ayağı kaydi yine düşti. Bi daha kalktı iki adım atti yine ayağı kaydi düşti…
Dinlemekte olanlardan biri söze karışır.
– Ula Temel, vallahi sen eyi cesaretlisun. Ben olsam korkudan oracıkta altuma ederdum!…
Bunun üzerine Temel cevap verir,
– Ula sen, ayının niye düştüğünü saniysun daaa!…
292– Cesaret
Temel boğmaca olmuş Dursun kabız. Birine öksürük ilacı vermişler, günde dört tane… Ötekine müshil…
Reçeteler eczanede karışmış. Bir hafta sonra doktor Temel'e yolda rastlayıp sormuş…
– Nasıl oldu öksürüğün?
– Bilmem, demiş, Temel…"Öksürmeye cesaret edemiyorum ki!"
293– Dalga geçenin akıbeti
Yüzbaşı dalga geçerken yakaladığı Temel Onbaşı'ya sorar:
– Sen patron olsan, dalga geçen işçine ne yaparsın?
– Hemen işine son verirum komitanım.
294– Yaş tahta
Temel Çavuş Doğu Anadolu'da çağıl çağıl akan amansız bir ırmağın yanına gelmiş. Karşıya geçilecek. İstihkamcılar derhal ortaya çıkmışlar. Sağdan soldan ağaçlar kesilmiş. Sallar, dubalar üzerine bir tahta köprü yapılmış. Askerler karşıya geçiyorlar…
Bir şiddetli yağmur başlamış…
Herkes sırılsıklam… Tabii, köprü de…
Askerlerin hepsini karsıya geçirmiş Temel Çavuş… Sıra kendisine gelmiş nihayet.
Islak köprüye bir bakmış, kaldırmış kendini nehre fırlatmış, yüzerek karşıya geçmek için.
Ama azgın akıntı ile başetmek mümkün mü?
Temel Çavuş gözünü bir açmış, öbür tarafta… Etrafında melekler. Bir koca terazi… Bir yanına sevapları konuyor, bir yanına günahları, tartılacak…
Temel sonucu bekliyor…
Bir melek yanına yaklaşmış. Merakla sormuş…
– Sizi yukardan izledik… Niye herkes gibi köprüden geçmediniz de, azgın sulara attınız kendinizi…
Temel gururlanmış.
– Ben yaş tahtaya basmam…
295– Gül kokusu
Uluslararası Tarım Konferansının sonuncusu Türkiye'de bir Karadeniz vilayetinde yapılmaktadır. Konferansa tebliğ îunanlardan biri de Temel'miş tabiiki…
İlginç buluşunu açıklamış:
– Kuru fasulyeye gül aşıladuk…
– Peki buna niye gerek duydunuz? diye sormuşlar.
– Yellenince ortalık gül kokayi…
296– Bilesin
Gazetelerde bir ilan yayınlanmış:"Yeni kurulan bir şirket otuz yaşım aşmamış, askerliğini yapmış, ingilizce bilen muhasebeci arıyor."
İlk başvuruyu Temel yapmış.
Şirket yöneticileri sormuşlar:
– Kaç yaşındasın?
– Otuzbeş…
– Askerliğini yaptın mı?
– Bakayayum…
– İngilizce bilir misin?
– Pilmuşluğum yoktur…
– Muhasebeden anlar mısın?
–Anlamam…
– Peki neden geldin? Temel:
– Ha pilesinuz, ben bu işte yokum diye haber vereyum, dedum.
297– Mezar uğruna telefat
Yolculuktan dönen İdris, kahvede sordu:
– Yahu pizum Temel nasul öldi?
– Kalpten cittu, dediler.
– Vasiyetu filan var miydu?
– Var idu."Beni denize cömin"demiş idu.
– Gömdünüz mu?
– Gömdük amma, mezarinu kazarken çok telefat verduk!
298– Yanmış araba
Temel arabasını yangına karşı sigortalamak istemişti. Sigorta acentesindeki memur:
– Biraz daha fazla prim öderseniz arabayı çalınmaya karşı da sigortalamış olursunuz, dedi…
Temel cevap verdi:
– Fazla ödeme yapmak gereksiz, yanmış arabayı kim çalar ki…
299– Vites
Temel, kamyon satın almak için İstanbul'a gelir. Gezer, dolaşır istediği gibi bir kamyon bularak satın alır.
Satın almaya alır ya, bir problem vardır. Temel şoförlüğün ş'sinden anlamamaktadır. Kamyonu köyüne nasıl götüreceğini kara kara düşünürken aklına dahiyane bir fikir gelir…"Ula"der,"En iyisi bi şoför tutayım da ben yoli kös‑tereyim, o arabayı sürsün…"
Derken, bir şoför bulur ve yola revan olurlar… Bir‑iki gün yolculuktan sonra tam Trabzon'a varmak üzeredirler ki, kamyonun vites kolu,"Çatırtt"diye ortasından kırılır.
Bunun üzerine tepesi atan Temel sinirle şoföre çıkışır:
– Eee, olacağı buyudi, İstanbul'dan beri bi yokari, bi aşağı çekeleyi, iteleyi duruyisun, ses etmedim ama çok kurcaladun önü…
300– Hızır
Küçük yolcu gemisi, kasırgaya dayanamıyor ve batıyor. Canını kurtarabilenler arasında üç kişi, ıssız bir adaya düşüyor. Bir İngiliz, bir Alman ve bir de Karadenizli… Aç kalmıyorlar ama, günler aylar geçiyor, kurtuluş umutları zayıflıyor. Bütün kurtuluş ümitlerini kaybettikleri bir sırada Hızır gelmesin mi? Her üçüne de birer isteklerini yerine getireceğini söylüyor.
Önce Fransız, hemen Paris'te olmak istediğini söylüyor. Bir anda gözden kayboluyor, Paris'e gönderiliyor.
Sonra ingiliz Londra'ya gitmek istediğini söylüyor, o da memleketine gönderiliyor.
Sıra karadenizliye gelince:
– Olur mu canım? Ben burada yalnız kaldım. Fransızla İngiliz geri gelsin!
301– Gözlük
Temel kasabaya inerek, gözlükçüye girer ve bir okuma gözlüğü istediğini söyler… Dükkândaki bütün gözlükleri denediği halde, Temel'in hâlâ okuyamadığını gören gözlükçü kan ter içinde:
– Kuzum sen okuman yazman olduğundan emin misin? diye sorunca, Temel cevap verir:
– Ula yoksa şart midur?
302– Sağ–sol
Taka kaptanı Temel Reis yıllardır her sabah kaptan köşkündeki kasasını açar ve çıkardığı bir kağıt parçasına dalgın dalgın bakarmış. Sonra onu dikkatle kasaya koyar ve kimseye emanet etmediği anahtarıyla dikkatle kilitlermiş. Tayfalar merak içindeymiş, define haritası falan zan‑nediyorlarmış. Bir gün Temel Reis ölmüş. Anahtarı koynundan alıp sararmış kağıdı çıkarmışlar. Şu satırı okumuşlar:
"Sancak sağ, iskele sol."
303– Aynı hata
Temel ile Dursun bir kovboy filmi seyrediyorlardı. Filmin bir sahnesinde kovboylardan biri uçuruma doğru dörtnala at koşturuyordu. Dursun:
– Bahse girerim ki bu herif uçurumdan aşağıya düşecek, dedi,"Var mısın yüzbin lirasına?"
Temel:
– Varım, dedi,"bence düşmeyecek…"
Az sonra, filmde atını dizginlemeye fırsat bulamayan kovboy, uçurumdan aşağı uçtu.
Bahsi kaybeden Temel cebinden çıkardığı yüzbin lirayı uzattı. Dursun parayı almadı.
– Alırsam haksızlık olur, dedi. Çünkü ben bu filmi daha önce görmüştüm.
Temel:
– Ben de görmüştüm, dedi. Ama o salak kovboyun uçuruma yaklaşırken aynı hatayı tekrar yapmayacağını sanmıştım…
304– Ortada koşan siyahlı…
Yıllar önce… Futbolun ülkemizde yeni yeni tanınmakta olduğu devirler… Arkadaşları Temel'i futbol maçına götürmüşler. Müsabakayı heyecanla seyretmiş ve şu ilginç tes‑bitini ortaya koymuş:
– Şu ortada koşan siyahliya pozulayrum, maçın pasından peri oraya puraya koşayi, taha topa ayağinu teyemedi…
305– Yanlış yer
Temel dünya seyahatine çıkmış, Kanada'ya gitmişti. Kırk yılda bir karşısına Karadeniz'de hamsi avlamaktan daha değişik bir fırsat çıktı. Buz tutmuş bir göl gördü, buzu kırıp balık tutmaya özendi. Tam işe koyulmuştu ki, yukarıdan insanın içini titreten bir ses duyuldu:
– Oğlum burada balık yok!
Temel biraz öteye gidip tekrar buzu kırmaya hazırlandı. Ses yeniden gürledi:
– Burada balık yok dedim sana! Temelin eli ayağı titredi. Seslendi:
– Tanrım, sen misin yoksa? Ses yeniden duyuldu:
– Hayır oğlum, ben buz hokeyi stadının spikeriyim…
306– Astronot
Fıkra bu ya; Temel astronot, uzaya gidecek, yanına en sevdiğin şeyi al diyorlar, o da sigarasını alıyor. Neyse füze fırlatılıyor. Temel içinde uzay giysileriyle söyleniyor:
– Tuh, kiprit almamışum.
307– Başka açıdan görünüş
Temel ile karısı Fadime, baharın tadını çıkartmak için parka giderler. Yüksek bir tepenin yanından geçerken, tepenin üzerinden bir ses:
– Karını kaçırıyorlar! diye bağırır.
Temel merakla yukarıya bakar. Orada bir adam durmuş, sürekli"karını kaçırıyorlar"diye bağırıyormuş. Temel sinirlenmiş, bir hışım fırlamış, tepevi tırmanmış… Adam ortalarda yok! Tepeden aşağıya bir de bakmış ki, birisı karısını kucaklamış, kaçırıyor! Temel şaşkınlıkla"Vay canına!"demiş."Yahu buradan sahiden de öyle gözüküyor."
308– Fren
Dursun önde, Temel arkada, iki kişilik bisikletle yokuş çıkıyorlardı.
Dursun bir ara nefes nefese geriye döndü…
– İmkansız, dedi."Bu yokuşu çıkamayacağız."Temel:
– Tabii çıkamayacağız ya, dedi. Bir de ben frenlere basmasam geri geri gideceğiz üstelik…
309– Paraşüt
Karadenizli Cemal ile Temel askerlik eğitimlerinde paraşütçü olarak seçiliyorlar. Yer talimleri bitiyor. İlk atlayışları için uçakla yükseliyorlar. Tam atlayacakları sırada Cemal bağırıyor:
– Ula Temel! Senin paraşütün yok! Temel anlamamış:
– Ne olacak yoksa? Dışarıda yağmur mu var…
310– Akrabalık dereceleri
Karadenizlilerin balığa ve özellikle hamsiye olan sevgileri herkesçe bilinir. Onlar için hamsi her şeyin anasıdır… Bu görüşü savunan Temel'e İstanbullu bir arkadaşı sormuş:
– Uskumru nedir sence?
– Hamsi paluğunun emicesidur…
– Peki, ya pisi balığı?
– O da cedisidur…
– Kırlangıç balığı?
– Hamsinun uçağidur…
– Kılıç balığı?
– Silahidur…
– Sıktın artık, peki kalkan balığı hamsinin nesidir?
– Ha o mi… O da savunma Pakanidur…
311– Teşhis
Karadenizlinin ineği hastalanmış, kıvranıyordu. Baba‑oğul ineğin yanında dururlarken Temel oğlu Cemal'e:
– Ula uşak, aç şunun ağzunu da pak bakayum, der. Sonra kendisi de arkaya geçip kuyruğunu kaldırarak bakar ve sorar:
– Ula uşak, peni cörey misun?
– Cöremeyrum baba… Temel, hemen teşhisi koyar:
– Tamam, pağırsağı tüğümlenmiştur.
312– Siyanür
Temel'in içtiği sigaranın haddi hesabı yoktu. Birini söndürürken diğerim yakıyor ve sigarayı ağzından düşürmüyordu.
Bir gün yine böylesine sigara içerken, karısı Fadime konuşur:
– Herif herif piliy misun, sicara yavaş yavaş öteci dünyaya cönderiymuş…
Temel önce karısına baktı, sigarasından bir nefes daha çekti ve konuştu:
– Ne yani, senun cönlün olsun diye siyanür mü içeyum?
313– Bugün ayın kaçı?
Ayın kaçı olduğunu hatırlamayan Cemal:
– Pugün ayın kaçı, diye sormuş. Temel pratik zekasıyla cevap vermiş:
– Gazeteye bak.
– Pakayrum ama pu tünkü gazete.
314– Acı
Vurdum duymazlığı ile bütün yakınlarını çileden çıkaran Temel'i komşusu nefes nefese yakaladı. Ve herşeye rağmen acı haberi alıştıra alıştıra verme yoluna gitti:
– Buraya celiyken evinizun öninden geçtum.
– Olabilur… Bizum ev yolin tam üstündedur.
– Ama önünde kalabaluk var idu.
– Olabilur… Bir olay vardur herhal…
– Ula senin karı gebe idu, değil mu?
– Kadınların gebe kalmasu gayet doğaldur.
– Sahi doğuran senin karinmuş.
– Her gebe kadun doğirur.
– Hemi de ikiz doğirmuş.
– Onlar soyca öyledur. Kendu da ikiz idu.
– Yazık ki çociğun biri ölmüş!
– İsabet olmiş… Bu zamanda iki çociğa bakmak güç idur.
– Sonra diğeru da ölmüş!
– Ha bu ikizler böyledur. Biri ne yaparsa, öteki de aynini yapar.
– Daha sonra da anneleri ölmiş!
– Normaldir. Hangi ana iki çociğinun acusuna da‑yanabilur ki?!
315– Arası iyi değil
Gözü, bankta oturmuş portakal soyan adama takıldı. Soyuyor, tuzluyor, yanındaki çöp kutusuna atıyor… Bir süre izledikten sonra yanına gidip sordu:
– Affedersiniz, güzelim portakalları tuzlayıp çöpe atmanız garibime gitti de…
– Efendum, penum tuzlu portakalla aram eyu değuldur da
316– Çatal temizliği
Temel lüks bir lokantaya gitmişti. Sofradaki çatalı peçeteyle şilince garson özür dileyerek hemen yeni bir servis açtı. Temel, yeni gelen çatalı yine peçeteye sildi. Garson tekrar özür dileyerek çatal değiştirdi. Bir kaç kez daha böyle devam ettikten sonra Temel dayanamadı:
– Yeter kardeşim, bütün çatalları bana mı temizleteceksin yoksa…
317– Nöbette dalga
Nöbetçi subayı, Temel ile Dursun'u nizamiye nöbetinde dalga geçer görünce çılgına döndü.
Dursun'un kulaklarında pamuk tıkalıydı ve elindeki kağıttan Temel'e bir şeyler okuyordu.
– Nedir bu rezillik, diye bağırdı komutan.
– Temel'e yavuklusundan mektup gelmiş. Okuması yok, ben okuyorum ona…
– Peki kulakların niye tıkalı? diye hayretle sordu komutan.
– Temel sevgilisinin ona yazdıklarını benim duymamı istemiyor da…
318– Çivi
Temel kafatasının sertliği konusunda iddialı, kafayla çivi çakıyor. Kahvede bir deneme yapıyor halkın huzurunda. Çiviyi duvara dayayıp kafayı bir vuruyor, çivi biraz giriyor, bir daha vuruyor, çivi biraz daha duvara saplanıyor. Bir daha vuruyor ancak bu kez çivi kımıldamıyor. Sebebini araştırıyorlar, bir bakıyorlar ki Cemal dışarda duvara başını dayamış uyuyor.
319– İlginç koleksiyon
Temel ruh doktoruna gitmişti…
– Ben sahanda yumurtayı çok seviyorm. Karım ise bu sevgimden ötürü sizi görmemi istedi…
Doktor:
– Asıl sizin karınız ruh hastası olmalı… Ne var bunda… Ben de sahanda yumurtayı çok severim.
– Sahi mi? diye çığlık attı Temel."O zaman gelin bir gün bize de, size sahanda yumurta koleksiyonumu göstereyim!
320– Kızılderililer arasında
Kızılderili katliamının en yoğun olduğu dönemlerde Karadenizli Temel ile Cemal zengin olmak için Amerikaya gitmişler… Bir süre işsiz güçsüz dolaştıktan sonra duvarlardaki bir ilan gözlerine çarpmış. İlanlarda"Bir Kızılderili kafası getirene 100 dolar ödül"yazılıymış. Karadenizli iki kafadar da bir Kızılderili görmüşler, öldürmüşler ve 100 dolar ödüllerini almışlar."İyi para yahu biz bu işten zengin oluruz"diyerek Amerika'da Kızılderililerin bol olduğu bölgenin yolunu tutmuşlar…
Günlerce aç, susuz yol aldıktan sonra o bölgeye ulaşmışlar ama yorgunluktan da canları çıkmış. Sızıp kalmışlar. Cemal bir ara birtakım sesler duyup güç bela gözlerini açmış, bir de ne görsün, bir sürü Kızılderili etraflarında şarkı söyleyip dansediyorlar. Hemen Temel'i dürtmüş:
– Ula Temel, çabuk kalk, zengin olduk demektir…
321– Bir sizden, bir bizden
Çok eski yıllarda Maçkalılar tarlaya tuz ekmişler. Gel zaman, git zaman ekilen tuz bir türlü bitmek bilmemiş. Neticede tuzu çalan veya yiyen bir haşeratın olduğu kanaatine vararak beklemeye, gözlemeye karar vermişler. Silahlanm alan iki arkadaş tuz tarlasını beklemeye başlamışlar. Uzun zaman ne gelen olmuş ne giden… Öğle sıcağı basmış, bir kenara çökmüşler. Bu sırada birinin alnına bir sinek konmuş. Alnına sinek konan, arkadaşını dürterek sineği göstermiş:
– İşte bizim tuzları yiyen… Vur oni…
Arkadaşı silahını çektiği gibi sineğe ateş etmiş. Hem sinek, hem arkadaşı öbür dünyayı boylamış. Diğeri arkadaşının ölüsü başında şöyle söylenmiş:
– Bir sizden, bir bizden. Biz de olduk bir okka tuzdan.
322– Ters iş
İstanbul'a yeni gelmiş bir Karadenizli gördüğü camilere, onların kubbelerine ve yüksek minarelerine hayran olmuş:
– Ula, ha pu ne güzel cami… Acaba nasul ederler oni, ha pu kadar güzel, diye kendi kendine söylenir.
Onu duyan bir külhanbeyi yaklaşarak:
– Abi bunun tohumu vardır, ekersin böyle güzel minare biter, der.
Karadenizli hemen külhanbeyine yalvarır:
– Aman gözünü seveyim, pul bana bir cami dohumu, her kaç kuruş ise vereyim.
Külhanbeyi Karadenizliye havuç tohumunu satarak ekmesi için memleketine gönderir.
Memleketine giden Karadenizli havuç tohumlarını tarlasına eker. Artık heyecanla beklemekten başka yapacak birşey yoktur. Gel zaman git zaman vakti gelen tohumlar filizlenip büyümeye başlar. Heyecanı had safhaya varan karadenizli bekler ki camiye benzer, minareye benzer bir şey yok ortada… Kafası bozularak çekip kökünden çıkarır havucu. Bir de bakar ki havucun kökü minare gibi büyümüş. Hayretler içinde söylenmeye başlar:
– Tuh, yazuklar olsun baa… Dohumu ters ekmişum de minare büyümemiş.
323– Yanlış işaret
İki laz kardeş tatil gününün sabahı bir sandal kiralayıp balık avına çıkmışlardı. Bir süre kürek çekerek kıyıdan açılmışlar sonra bir yerde durarak oltalarını salmışlar, beklemeye başlamışlardı. Aradan yarım saat ya geçmiş ya geçmemiş, sandal avlanan balıklarla dolmuştu. Her iki kardeş de hayatından pek memnundu. Balığın çok bol olduğu bir yere geldiklerini anlamışlardı. Kardeşlerden biri ötekine:
– Dursun! Buraya bir nişan koy da yarın yine aynı yeri bulmamız kolay olsun…
Akşama doğru sahile döndüler. Karaya çıkarlarken Temel kardeşine tekrar sordu:
– Dursun, işaret koymayı unutmadın değil mi? Dursun:
– Hayır unutmadım. Temel tekrar sordu:
– Peki ne yaptın?
– Sandalın ucuna tebeşirle bir çarpı işareti yaptım. Temel bu cevaba çok kızmıştı:
– Hiç öyle şey olur mu? Tekrar aynı sandalı kiralayacağımızı nereden biliyorsun?!
324– Paraşüt
Temel, paraşütle atlamaya merak sarmış. Bir kursa müracaat etmiş, kaydını yaptırmış. Teorik dersler bittikten sonra uygulama için ilk atlayışın yapılacağı gün gelip çatmıştı. İlk atlayış için hayli heyecanlıydı. Öğretmenler paraşütü sırtına geçirdiler ve usûlünü öğrettiler.
– Atladıktan sonra 10'a kadar sayacak, o zaman açma düğmesini çevireceksiniz. Yalnız sayarken fazla acele etmeyin.
Temel söylenenleri can kulağı ile dinlemişti. Kâfi derecede yükseldikten sonra pilot:
– Hadi bakalım atla! dedi.
Temel uçağın kapısını açtı ve kendini boşluğa saldı. Yıldırım gibi yere iniyordu. Yerden bu inişi seyredenler:
– Eyvah, paraşüt açılmadı, dediler.
Hakikaten Temel, kurşun gibi yere inmeye devam ediyordu. Şimdi yere çarpıp parçalanacaktı. Herkes gözlerini kapadı. Fakat tesadüf ki meydanın bir kenarında bir saman yığını vardı. Büyük bir şans eseri olarak Temel bu saman yığınının üzerine düştü. Hemen koştular. Bir de ne görsünler, rahat rahat oturmuş saymaya devam ediyor:
–Yedi…Sekiz…
325– Konuşmayı pileydu da…
Temel, karısına bir sürpriz yapmak için elden düşme güzel bir papağanı satın alarak eve yollamıştı. Akşam eve dönünce sordu:
– Kuş nerede?
Fadime, kocasını mutfağa götürdü, fırını açtı ve Temel, biçare papağanın nar gibi kızarmış tüysüz vücudu ile karşılaştı.
– Uy ne yaptın Fadime? diye bağırdı. Haçan Tavuk de–ğilidu o, papağan idu. Tam elli milyon saymışum pen ona.
– Elli milyon mu? Haçan avuç içu kadar kuşa elli milyon verilit mu?
– Tabii verilur. O kuş konişmasinu pileydu.
– Konuşmayı piley muydu? O halde çeserken niye sölemedi baa?
326– Cephede
Temel askerlik günleri… Gece zifiri karanlık… Önde onbaşı, arkada Temel bütün hatları geçerek düşmanın âdeta burnuna sokulduktan sonra onbaşı duraklar:
– İşte burada nöbet bekleyeceksin!
Temel karanlıkta çevresine bakmdıktan sonra:
– Şey… Ya beni kim bekleyecek?
327– Yolu sapadır
Temel, Almanya'daki kardeşinin yanına gitmeye karar verdi. Yolculuk başlamıştır… Komşusu Cemal'in at arabasıyla Rize şehirlerarası otobüs terminaline gitti. Oradan otobüse bindi, Ankara'ya gitti. Uçağa bindi, Hanover şehrine indi. Oradan tekrar otobüse bindi, kardeşinin evine vardı. Bir ay kaldıktan sonra aynı yollardan geri döndü ve köyüne ulaştı. Köylüler çevresini aldılar:
– Anlat pize Alamanya'yu, nasıl bir yerdur? Temel'in ilk intibaı şöyledir:
– Eyi hoş yerdur amma, yolu çok sapadur!
328– Bale
Temel İstanbul'a gezmeye gelmiş. Entel bir arkadaşı da onu baleye götürmüş. Hayatında ilk kez bale seyreden Temel, parmaklarının uçlarında dans eden kızlara bakmış, bakmış:
– Taha uzun poylu kizlaru seçselerdu ya, demiş.
329– Telsiz telefon
Temel bilim adamıdır. Bir arkeoloji araştırmaları konferansına davet edilir. Amerikalılar anlatmaya başlar:
– Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 25 metre aşağı indik ve telefon kabloları bulduk. Bu demektir ki bizim atalarımız asırlar önce telefon kullanmışlardır.
Neyse konuşma sırası Türkiye'ye gelir ve Temel başlar anlatmaya:
– Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 50 metre aşağı indik ama birşey bulamadık. Öyleyse bizim atalarımız telsiz telefon kullanmışlardır.
330– Kano
Malum tayfa, yani İngiliz, Fransız ve Laz bir adaya düşüyorlar. Bunları vahşi bir kabile yakalıyor ve bağlıyor direklere. Kabile şefi gelip bunlara bir teklifte bulunuyor:
– Benden getiremeyeceğim birşey isteyen kurtulur, eğer getirirsem derinizden kano yaparım diyor ve suda yüzen kanoları gösteriyor.
İngiliz isteğini bildiriyor:
– Bana Manchester United takımının kalecisinin imzaladığı bir futbol topu getir.
Şef çadırdan çıkarıyor bir top… İngilizin istediği top. İngiliz daha:
– Ama nasıl olur falan demeye kalmadan yüzüyorlar, doğru suya…
Fransız:
– Bana 1820 Napolyon şarabı getir, diyor ve kıs kıs gülüyor. Şef giriyor çadıra bir şişe şarapla çıkıyor… Fransızın istediği şarap. Fransız da aynen yüzülüp suya…
Laza geliyor sıra:
– Bir çatalınız var mı? Şef:
– Salak mı lan bu herif? İsteyecek birşey bulamamış mı diye düşünürken bir yandan da bir çatal alıp geliyor, veriyor laz'a.
Laz vücuduna batırmaya başlıyor çatalı… Bir yandan da bağırıyor:
– Alın lan size kano, alın size kano, hadi bakiim…
331– Yabancı dil
Cemal ve Temel bir yabancıyla karşılaşıyorlar. Adam bunlarla İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca konuşuyor, ama bir türlü anlaşamıyorlar. Cemal utanıyor:
– Ula pi yabancı dil öğrenmedik, deyince Temel:
– Ula uşağum öyle deme, bak tört dil pilen adam derdini anlatamayi.
332– Bilgi
Küçük Temel okul dönüşü annesine müjdelemiş:
– Bugün öğretmen bir soru sordu, bir tek ben bildim. Annesi merak etmiş:
– Soru neydi?
– Bizim evin adresi.
333– Çöpe ihtiyaç
Bundan yıllar önce Temel, Karadeniz bölgesindeki ücra köyünden"ya nasip"deyip çıkmış, İstanbul'a taşınmış. Taşındığının ilk günleri… Bir akşam oturduğu apartmanın kapıcısı gelip"Çöööp"diye bağırınca Temel cevap vermiş:
– İhtiyacımız yoook.
334– Kaşuk Maşuk
Temel Reis, hanımını kaplıcaya götürür. Gazinonun bahçesinde çaylarım yudumlarken, karısı üzerinde– otel, motel, restorant yazan duvarı işaret ederek:
– Ha pu oteli annaduk, ya moteli ne oliy? der. Reis bilgiç bilgiç karşılık verir:
– Uy, biz kaşuk maşuk derük ya, ha öyle bir şeydur da.
335– O kadar düşündükten sonra
Ege bölgesinde bir yerde zeybek oynayanları izleyen Temel yanındakilere şöyle demiş:
– Haçan o kadar tuşun dükten sonra pen da oynarım.
336– Laz ve kaz
Christopher Colombus Amerika'nın keşfedildiği yıllarda çölde yürürken tam karşısında bir laz ve bir kaz görmüş. Kendisine çok ilginç gelen bu olaydan ötürü bu çöle Laz ve Kaz ismini veren bu önemli kâşiften sonra konuşma özürlü Amerikalılar Laz ve Kaz diyemedikleri için bölgeye Las Vegas adını koyup olayın anısına tam Laz ve Kazın bulundukları noktaya bir kumarhane kurmuşlardır…
337– Gelişmiş teknoloji
Temel Eskişehir'den Ankara'ya gidecek. Neyse… Bir trene binmiş. Karşısındakine nereye gittiğini sormuş, İstanbul'a gittiğim öğrenince,
– Teçnoloji ne çadar çelişti, pen purada oturayrum Ançara'ya sen çarşumda oturaysun istanbul'a cideysun.
338– Mektup
Sevgili oğlum Temel,
Senin hızlı okuyamadığını bildiğim için bu mektubu yavaş yavaş yazıyorum.
Artık, senin büyük şehre gittiğin sırada yaşadığımız evde yaşamıyoruz. Baban bir gazetede, insanların başına genellikle evlerinin 2 km civarındaki bölgelerde kaza geldiğini okumuş; o yüzden taşındık. Sana yeni adresi veremiyorum çünkü yeni evimizde bizden önce oturan hemşehrilerimiz, taşınınca adresleri değişmesin diye kapı numarasını söküp götürmüşler. Bu evde garip bir çamaşır makinası var. Geçen gün içine 4 gömlek koydum, çalıştırmak için duvardaki zinciri çektiğimden beri bir daha o gömlekleri görmedim.
Geçen hafta sadece iki kez yağmur yağdı. İlki üç gün sürdü; ikincisi ise dört gün.
Sevgili oğlum!
Benden istediğin yeleği postaya verdim, ancak halan, o koca düğmelerle paketin çok ağır olacağını söyledi; o yüzden düğmeleri kopartıp yeleğin cebine koyduk. Orada bulabilirsin.
NOT: Sana biraz da para gönderecektim ama zarfı bir kere yapıştırmış bulundum.
Sevgiler, Annen Safinaz
339– Nasıl toprak
Karadenizli duymuş ki, tavukçulukta iş var, tavuk çiftliği kuranlar iyi para kazanıyor. Düşünmüş:
– Ha bu kadar erazi var, bunca yıl mısır ektik de ne öldü O yıl mısır ekmekten vazgeçmiş, almış 500 civciv, teker
teker domates fidesi eker gibi civcivleri tarlaya ekmiş, bir güzel de sulamış…
Tabii civcivler ertesi sabaha kalmamış hepsi ölmüş…
Karadenizli"Yanluş yaptum"demiş:
– Ha bu civcivleri tepesi üstü dikmek lazum!
Gitmiş 500 civciv daha almış, hepsini tepesi üstü toprağa daldırmış, netice de, kayıp yine büyük! Kahvede dertlenip, zararım büyük derken biri akıl vermiş:
– Bizim İlyas'ın oğlu, Ziraat Fakültesi'nde profesör oldu, ona mektup yaz sor!
Temel de almış kalemi kâğıdı eline, durumu anlatmış:"Uy yeğenim, nedir başıma gelen bu hal?"demiş…
On, onbeş gün sonra, ziraat profesöründen"cevap gelmiş:
"Amucacuğum,
Mektubuna çok. sevindim, cima başuna gelenlere bir mânâ veremedum, pek anlayamadum! Sen en iyisi civcivleri diktiğin tarlanın toprağundan bana bir çuval gönder de purada tahlil ettireyum! Pakalum senin toprak, nasıl toprak?"
340– Piyanist
Temel Avrupa ülkelerinden birinde piyanist oluyor, ama tam bir batılı gibi… Laz olduğunu anlamaya imkan yok. Bir konserinden sonra lazın biri kulise tebriğe gidiyor:
– Uyy, hemşerum, ne cuzel çaldun daa.
Piyanist Temel merak ediyor:
– Konuşmamı düzelttim, burnumu ameliyat– ettirdim, sen beni nasıl tanıdın?
– Uyy, ancak pizden piri tabureye oturduktan sonra piyanoyu çendine çeker daa.
341– Tren kazası
Temel bir trende makinist… Yine bir gün normal seferini yaparken rayların üzerinde bir çocuğun oturduğunu görür. Birkaç defa korna ile ikaz eder. Ama çocuk yerinden bile kıpırdamaz. Temel düşünür"çocuğa çarpsam l kişi ölecek, treni raydan çıkarsam 400 kişi ölecek."Ve çocuğa çarpmaya karar verir.
Ertesi gün gazetelerdeki haber:
"Tren kazası 401 tane ölü."
Temel kazadan canlı kurtulur ve Temel'e sorarlar:
– Kaza nasıl oldu? Temel:
– İşte böyle böyle oldu ve ben de çocuğa çarpmaya karar verdim. Ama çocuk raydan çıktı.
342– Help help!
Bir turist grubu İstanbul'da tekne ile gezinirken içlerinden biri dengeyi kaybedip Boğaz'ın sularına gömülmüş.
– Help, help, diye bağmyormuş.
Civarda takasıyla dolaşan Temel hızla kürek çekerek turiste yaklaşmış. Kızarak:
– Inciluzca öğreneceğune yüzme öğrenseydun, demiş.
343– Sıkışma
Temel kamyonunu çok yüklemiş, tünelde sıkışmış. Cemal bir çare önermiş:
– Bunun tek yolu var, lastiklerim indir, geri çık.
Temel sinirlenmiş:
– Ha bu maçinenin üstü sıkıştı, altı deyül, demiş.
344– Paraşüt
Temel ve Cemal paraşütle atlıyorlar. Atlayışın sonuna doğru paraşütleri açmaya karar veriyorlar. Altı yüz metrede ibreye bakıyor Temel:
– Bey yüz metre, dört yüz metre, uç yüz metre, içi yüz metre, yüz metre, toksan, seksen, yetmiş, atmış, uyy açmayalum artık, çeldik daa.
107
345– Denizaltı
Temel askerliğini bahriyede denizaltı eri olarak yaptığını anlatmaktadır. Kahvedeki arkadaşları:
– Bu tenüzaltı tetuğun da nedür? diye sorarlar.
– Ha bizim takaların denizin altında gidenidur. Kapaklarını kapatayi, batayi tüşman cörünce kapaklarini açayi, mermilerini atayi.
– Haçan o teduğun olur mi? Kapaklarını açar da o takaya su cirmez mi?
– Haçan sen tenüze cirmedun mi?
– Cirdum.
– Hiç sıçmadın mı?
– Sıçtım.
– İçine su kaçayi mi da. İşte pu prensiple çalışayi.
346– Yanlış istikamet
Temel trene binmiş, bilet kontrol görevlisi gelmiş bakmış ki Temel'in bileti İstanbul için… Temel'e trenin Ankara'ya gittiğini söylemiş. Temel kendinden, emin:
– Peçi maçinist yanlış istikamete cittiğini piliy mi, demiş.
347– İtalya
Cemal İtalya'ya gitmiş. Dönüşte hatıralarını anlatıyor. Temel sormuş:
– Sen yakından cördin, hakkaten çizmeye penziy mi orasi?
348– Bahriyeli
Temel askere alınacak, askerlik şubesinde askerde ne olmak istediğini sormuşlar.
– Bahriyeli olmak isteyrum, demiş.
– Yüzme biliyor musun? diye sorulunca biraz sinirlenmiş:
– Uy, sizin ceminiz yok midur, daa?
349– Korna
Temel'in otomobili trafiğin yoğun olduğu bir yerde stop etmiş. Çalıştırmak için uğraşıyor. Arkadaki arabanın şoförü ise ha bire kornaya basıyor. Temel arabadan sakin bir şekilde iniyor ve:
– Pi de siz teneyun çaliştırmayi, pen sizin kornaya basmaya tevam etepilurim, diyor.
350– Oraya gitmeyeceğim
Temel öleceği yeri bilecek olana her şeyini vereceğini söylüyormuş.
– Öleceğin yeri öğrenip ne yapacaksın, demişler.
– Oraya citmeyeceğum, demiş.
351– Ehliyet
Trafik polisi kırmızı ışıkta geçtiği için durdurup ehliyetini isteyince Temel itiraz etmiş:
– Verdiniz mi de isteyisunuz daa?
352– İyilik
Ramazan'ın yirmi dokuz günü oruç tutan Temel, otuzuncu gün dağa çıkmış güneş tepesinde. İlerde bir pınar şırıl şırıl akıyor, buz gibi orucu ha bozdu ha bozacak. Sabretmiş:
– Allahım, güneşi göndereysun, pınarı karşıma çıkaraysun ama pen yine de pozmayacağum orucu, laçin pu iyiliğimi unutmayasun.
353– Gecikme
Öğretmeni, geç kalan öğrenci Temel'e çıkışmış:
– Sabah tam sekizde sınıfta olmalıydın.
– Uyy, pen yokken önemli pi şey mi oldi, hocam?
354– İngilizce
Temel İngiltere'ye gidecekmiş. Lisan öğrenmesi gerek. Dil kurslarına yazılmış. İlk derste"come"yani"gel"demeyi öğretiyorlarmış. Temel bu işe akıl erdirememiş. Öğretmene sormuş:
– Bu nasıl ıştur,"come"yazaysun, 'kam' diye okulsun, peçi,"cel"demek olduğunu nereden anlaysun?
355– Uyurken
Aynanın karşısında gözleri kapalı duran Temel'e ne yaptığını sormuşlar.
– Uyurçen nasıl Göründüğümü merak ettum.
356– Kafa ütüleme
Temel karısı Fadime'nin yabancı dil kursuna gitmesine izin vermiyor. Nedeni sorulunca şu cevabı veriyor:
– Pi tüle yeterince kafa ütülüyor zaten.