YAHUDİ FIKRALARI

527– Miras taksimi

Zengin yahudi tüccar Moiz son nefesini vermişti. Bütün akrabaları hemen vasiyetnamenin açılmasını istediler. Zarfı heyecanla açtılar. Vasiyetnamede şöyle yazıyordu:"100.000 Frankını cenazeme ayırması şartıyla bütün mirasımı yeğenim Salamon'a bırakıyorum."

Mirastan pay bekleyen herkeste surat bir karış asıldı. İşin garibi Salamon da memnun görünmüyordu. O sırada yanında bulunan arkadaşı Levi sordu:

– Salamon be, büyük bir servete kondun, niye sevinmiyorsun?

– İyi ama, yüz bin Frank yitti elden.

– Bana bak, amcanı bir metelik harcamadan yömmenin yolunu sana yösterirsem bana 10.000 Frankcık verir misin?

Salamon'un gözleri parlayıverdi:

–Verdim yitti.

– Oyleysam söyleyorum: Bu ihtiyar budalanın tabutuna, hâmiline yazılı 100.000 Franklık bir çek korsun, olur biter…

528– Balayı

Yahudinin biri, yakın arkadaşı Yasefin oğlu Mişon'la Adadaki otellerin birinde karşılaşmış ve sormuş:

– O, maşallah, demiş,"bu havada hâlâ Adada oturuyorsun ha?…"

Mişon övünçle cevap vermiş:

– Evlendim da… Buraya balayini yeçirmeye yeldim…

– Peki madam hiç gözükmüyor ama!

– O İstanbul'da dükkânda… İşimi yüzüstü nasıl bi‑rakarım… Ben döneceyim, o yelecek!

529– Rekabet

Bir yahudi okulunda matematik dersi… Öğretmen küçük Şimon'u tahtaya kaldırmıştı:

– Söyle bakalım, metresi 5 Frank'tan 8 metre kumaş alıyorsun benden, kaç para vereceksin bana?

– Otuz beş Frank. Öğretmen kızarak:

– Hiç derslerine çalışmıyorsun. Git şu köşede tek ayak üstünde dikil bakayım, cezalısın.

Şimon cezasını çekmek için sınıfın bir köşesine giderken öğretmen, bir başka öğrenci olan Hayim'i tahtaya kaldırdı. Hayim tahtaya giderken Şimon'un yanından geçiyordu. Şimon yavaşça Hayim'in kulağına fısıldadı:

– Bana bak Hayim! Bir Frank fazla verirsen kafanı patlatırım…

530– Borç meselesi

Mişon'un Salamon'a 100 lira borcu vardı. Bu yüzden de uyku uyuyamıyordu. Bir gece Salamon'un kapısını çaldı.

– Salamon dedi."Benim sana 100 lira borcum vardı ya… Onu ödemeyeceğim!…"

– Niçin a be kuzum?

– Niçin olacak? Bugüne kadar benim gözüme uyku girmiyordu, bundan sonra da senin gözüne uyku girmesin!

531– Sigorta

Mussolini iktidara gelince İtalya'daki sigorta şirketlerinde çalışan bütün musevi memurlara işten el çektirmişti. Bu sigorta şirketlerinden birinin Polonyada Lem‑berg şehrinde çalışan çok zeki ve çalışkan bir musevi ajanı vardı. Sigorta şirketinin müdürü bu yahudinin işine son verilmesini istemiyordu. Bu işe bir çare arıyordu. Sonunda aklına bir çözüm yolu geldi. Ajanı çağırdı ve şu teklifi yaptı:

– Senin sigorta şirketimizden ayrılmana gönlüm razı olmuyor, papaza gidip dinini değiştirmeye ne dersin?

Çaresiz gibi görünen ajan, müdür ile kiliseye gittiler. Müdür durumu anlattı, papaz, ajanı odasına götürdü. Aradan saatler geçmesine rağmen odadan çıkmadılar ve nihayet çıktıklarında papaz kanter içinde kalmış, ajan ise pür neşe kahkahayla güler durumdaydı. Müdür heyecanla musevi ajanına sordu:

– Sizi kutlayabilir miyim, dininiz değişti mi? Musevi omuz silkerek cevapladı:

– Benim din değiştirmem olanaksız, fakat büyük bir başarı, bu arada papazı sigoHa ettim.

532– Pahalılık

Yahudinin biri arkadaşına dert yanıyordu:

– Mişon be, ne olcak bu bahalilik?

– Ne var? Hangi bahalilikten bahsediyorsun?

– Benzin fiatleri fena fırladı.

– Otomobil mi alacaksın yoksa?

– Ne otomobili sen da. Yeni bir çakmak aidim…

533– İyi ki uyandırdın

Yahudinin biri Paris'e bir iş gezisi için gitmişti. Fakat indiği otelde hiç bir yer kalmadığı için, ister istemez Fransızlarla beraber aynı odada yattı.

Gece yarısı Fransız birden uyandı. Yaptığı gürültüden ya‑hudi oda arkadaşı da uyanmakta gecikmedi. Fransız hemen:

– Ah, çok özür dilerim… Ne kadar üzüldüm bilemezsiniz, dedi.

– Yok canım, üzülmeyin, bilâkis beni uyandırdığınız için çok sevindim. Çünkü rüyamda telefon ettiğimi görüyordum. Tam telefonun parasını ödeyeceğim sırada, siz beni uyandırdınız.

534– Birinci mevki

Cimriliği ile meşhur Salamon bir gün oğluyla sinemaya gitmişti. Üst kata çıkıp balkondaki yerlerine oturdular. Salamon oğluna sinema balkonundan aşağıyı gösterip nasihatte bulundu:

– Buradan aşağıya sarkmak tehlikelidir Moiz.

– Basım mı döner baba?

– Hayır oğlum.

– Şapkam mı düşer?

– Hayır.

– Asaği düşer ölür müyüm?

– Allah yöstermesin! O nasıl söz Moiz? Asağisi birinci mevkidir…

535– Vapur kazası

Bir akşam vakti Salamonla dostu Boharacci, dükkanlarının önünde oturuyorlardı. Bu esnada, akşam gazeteleri satan bir çocuk bağırarak yanlarından geçti:

– Yazıyooor… yazıyooor… Bugünkü vapur kazasını ya‑zıyooor…

Salamon dükkan komşusuna:

– Yordun mü şimdi aksiliği… Benim kari da bu sabah Ada'ya yitti!

– Öyleyse bir gazete al da, kazanın tafsilatını öğrenelim.

–Yarin sabahki gazeteyi alirim daha iyi. Onda boğulanların isimleri de yazilidir.

536– Bu fiyata dayanamam

Bir gece Salamon'un dükkânına hırsız girmiş, kasayı açmak için uğraşıyordu. Dükkânın üstünde yatan Salamon gürültüyü duyunca hemen tabancasını alıp aşağıya indi, kapıya dikilip bağırdı:

– Eller yukarı!… Yoksam yakarım!…

Hırsız, Salamon'u iyi tanıyordu. Hiç istifini bozmadan:

– Tabancana yüz bin veririm, var mısın? dedi. Salamon hemen yumuşadı ve silâhını adama uzattı: –Al, dedi. Hayrini yor!… Verdim gitti…

537– Böylesi daha iyi

Salamon, yumurtacının önünde durdu:

– Kaç para bu yumurtalar?

– 100'er kuruş. Fakat şu sandıkta beş tane kırık var. Onların tanesi 25 kuruş…

Salamon, uzun uzun düşündü, sonra:

– Bana yirmi tane daha kırar mısın? diye sordu.

538– Temizlik

Dupont'un büyük bir kusuru vardı: Ayakları fena halde kokardı. Onu tamamlayan ikinci bir kusuru daha vardı: Yıkanmaktan ödü kopardı.

Bir gün dostlarından Duval, o gece operaya beraber gitmelerini teklif etti. Arkadaşı bu teklifi memnuniyetle kabul edince:

– Yalnız bir şartla, dedi. Eve gidip ayaklarım güzelce yıkayacağına, temiz çorap giyeceğine yemin edeceksin.

– Bunları yapacağım, yemin ediyorum.

Gece saat dokuzda tiyatroya önce Duval geldi. Salon dolmak üzere iken Dupont da gelerek arkadaşının yanma oturdu. Aradan bir iki dakika geçmişti ki, etrafındaki seyirciler arasında bir hoşnutsuzluk başladı. Mendillerini burunlarına götüren müşteriler birer birer kendilerini dışarı atıyorlardı.

Burnuna gelen fena kokulardan, vaziyeti anlayan Duval:

– Ulan, dedi, kepaze olduk. Hani ayaklarını yıkayacağına, çorap değiştireceğine yemin etmiştin.

– Vallahi değiştirdim be kardeşim. İnanmazsın diye kirli çorapları cebime koymuştum, nah işte.

539– Karşılama

Yahudi bir karı, koca sofraya oturmak üzereydiler. Birden pencereye gözleri ilişince, akrabalardan bir çiftin eve doğru gelmekte olduğunu gördüler.

Bayan Rebeka:

– Eyvah, bu saatte yemek de yememişlerdir! diye feryat etti.

– Haklısın karıcığım. Çabuk sen de benim gibi yap! Elimize birer kürdan alıp onları kapıda karşılamaya çıkalım…

540– Sadaka

– Allah rızası için fakire bir sadaka, diyerek dükkan dükkan dolaşan dilenci, Salamon'un dükkanına da uğramıştı.

Salamon:

– Dilenciliğin yasak olduğunu bilmiyor musun?

– Biliyorum efendim, dilencilik yasak ama, sizin sadaka vermeniz yasak değil ki…

541– Bir sıfır ilave

Salamon, bir akrabasına düğün hediyesi olarak bir saat almıştı. Karısının paketi çözdüğünü görünce:

– Sakın etiketini çıkarma, dedi, kaça aldığımı görsünler. Karısı:

– Yok, çıkarmıyorum, diye cevap verdi, yalnız bir sıfır ilâve edeceğim. Kıymeti artar.

542– Anlaşma şartı

Yahudinin biri hristiyan olmaya karar vermiş… Kiliseye gidip niyetini bir papaza anlatmış:

– Muhterem peder! Ben bunca yıllık dinimi terkedip hristiyan olmak istiyorum. Biliyorum çok günah işledim ve şimdi pişmanım…

Papaz sevinçle:

– Çok güzel! O halde bütün günahlarının affedilmesini istiyorsun şimdi…

– Evet muhterem peder!

– Bütün kabahatlerinin de bağışlanmasını istiyorsun?

– Evet muhterem peder. Papaz biraz düşündükten sonra:

– Bütün bu istediklerin olur. Allah günah ve kabahatlerini affeder. Ama bir şey daha yapman gerek…

– Nedir o muhterem peder?

– İyi bir hristiyan olabilmen için bütün borçlarını da ödemen gerek…

Yahudi şaşkınlık içinde diklenerek:

– Hayır muhterem peder, sen işin tadım kaçırdın. Biz burada dinî anlaşma yapıyoruz, ticarî değil…

543– Parasına oynamıyoruz

Okula yeni başlayan çocuk, akşam eve dönünce ana‑babası, o gün okulda ne yaptığını sorarlar. Çocuk, okulu, oyunları, arkadaşları anlatır. Hele bir arkadaşı vardır ki, onu pek sevmiştir. Ana‑baba bu arkadaşın adını öğrenmek isterler. Çocuk:

– Adı Yasef! der.

– Ne? Bir Yahudi ha! diye küplere binen ana‑baba, arkadaşı ile bir daha konuşmamasını çocuğa sıkı sıkı tenbih ederler.

Ertesi gün okula giden çocuk:

– Bana bak, Yasef, der, artık seninle oynamayacağım!

– Hoppala! Bu da nerden çıktı?

– Annemle babam istemiyor, bir yahudi ile oynayamazsın, dediler.

– Bütün sorun bu mu? Öyleyse önemi yok, sen akşama eve gidince onlara,"parasına oynamıyoruz ki…"de.

544– Sorunun içeriği

Rusya'da sosyalizm ilkelerinin katı bir biçimde uygulandığı yıllar… Bir toplantıda parti üyesi hatip, Rusya'daki sosyal, ekonomik ve askerî seviyenin durmadan yükseldiği hakkında nutuk attıktan sonra sual sormak isteyenlere cevap vereceğini söyler. Dinleyiciler arasından ufak tefek bıı yahudı ayağa kalkar, soru sormak için müsaade ister:

Hatip sorar:

– İsminiz?

– Salamon.

– Sizi dinliyorum yoldaş.

– Bize her şeyin mükemmel olduğunu söylüyorsunuz. Peki ama niçin et yok?

– Yoldaş çok güç bir sual sordunuz, gelecek konuşmamda cevap veririm.

Birkaç gün sonraki toplantıda aynı hatip kürsüye çıkmış, konuşuyor. Konferans sonrasında sual sorulmasını istemiş. Yine ufak tefek bir yahudi ayağa kalkıp soru için müsaade istemiş:

Hatip:

– İsminiz?

– Yasef.

– Herhalde niçin et bulunmadığını soracaksınız?

– Hayır Salamon'un nerede olduğunu soracaktım…

545– Sonuna dek…

Salamon tavlada üstüste dört oyun kaybeder. Beşinci oyunda da yenilmek üzereyken karşısındaki rakibi:

– Bezirgan, der. Bu el hiç hayrın kalmadı. Çünkü bu oyun da bitmiş sayılır. Hazırla bakalım paraları…

Salamon derhal cevap verir:

– Dinle yozum, oyunu sona erdirmeden metelik bilen vermem.

– Peki ama, senin pullarının hepsi daha dışarıda! Benimse yalnız altı pulum kaldı. Bu oyunu kazanmana ihtimal var mı ki bırakmak istemiyorsun?

– Kuzum kardaşım, sen şu lafları bırak da oyununa bak!

Salamon'un rakibi sinirlenerek oynamaya ve her zar attıkça pulları ikişer ikişer toplamaya başlar. Son iki pul kalınca:

– Hâlâ oynayacak mıyız? diye sorar.

– Yelbette oynayacayiz… At şu zarlari yöreyim… Adamcağız zarları atıp son iki pulu da alarak oyunu bitirdikten sonra:

– Hiç ümit kalmayan bir oyunu sonuna kadar oynayarak hem beni, hem de kendini niçin zora soktun? diye sorunca:

– Oyunun sonu yelmeden, bakarsin bir deprem olur. Tavlayi devirir. Oyun da yüme yider, der.

546– Uzay hesabı

Uzaya gönderilecek kişinin seçimi yapılacaktı. Uzay Araştırmaları Merkezi'ne başvuranlardan en fazla bir Alman, bir Fransız ve bir Yahudi üzerinde duruldu. Adaylar tıbbi muayeneden geçirildikten sonra, başkanın karşısına çıkarıldılar ve açıktan açığa pazarlığa başladılar.

Alman:

– Ben, dedi, bu iş için 20.000 dolar isterim. Gidip dönmemek de var. Onun için 10.000 doları yolculuktan önce çocuklarımla birlikte dünya turuna çıkıp yiyeceğim. 10.000'ini de karıma bırakacağım, benden sonra hayatta bir dayanağı olsun.

Fransız:

– Ben 30.000 dolar isterim. 10.000 dolar kendime lâzım. 10.000'ini karıma bırakacağım. Geri kalan 10.000'ini de metresime vereceğim!

Yahudi bir kenarda küçük bir kâğıdın üzerinde harıl harıl bir takım hesaplar yapıyordu. Neden sonra:

– Ben 40.000 dolar isterim. 10.000 doları önce siz sayın başkana rüşvet olarak bırakacağım. 20.000 dolarını fezaya gitmesi için Alman'a vereceğim. Eh, Allah bin bereket versin, kısa günün kârı 10.000 dolar da bana yeter!

547– Evlilik takvimi

– Kaç yaşındasın Rebeka?

– 15 yaşında. Ya sen Moiz?

– 45… Sen daha büyük olsaydın, seni alırdım. Ama sen 15, ben 45. Benim yaşım seninkinin üç misli.

– Moiz, 15 sene beklersek yaşım 30 olur, seninki de 60 olur.

– Sahi… O zaman yaşım, seninkinin ancak iki misli olacak.

– Yok, yok Moiz, 45 sene bekleyelim. Sen 90 yaşında olursun, ben 60 yaşında. Yaşın benden topu topu üçte bir fazla olur.

– Peki o zaman varır mısın bana?

– Amma da yaptın Moiz. 60 yaşında bir kadının aklı başında olur. 90 yaşında bir heriflen evlenmek deliliğinde bulunur mu hiç?

548– Herkes bir şey getirince

Bir İngiliz, bir İtalyan, bir Alman, bir Arap, bir Yahudi ve bir Fransız birlikte piknik yapmaya karar verdiler. Fransız:

– Kolay, dedi, her biriniz ne isterseniz alıp bana gelirsiniz. Şarap benden.

Kararlaşan saatte dostlar birer birer geldiler.

ingiliz, frank üzümü peltesi getirmişti. İtalyan makarna ve pizza, Alman kapuska, Arap kuskus… Yahudiye gelince, o da kardeşini getirmişti.

549– Herkes burada mı?

İhtiyar yahudi İzak ölüm döşeğindeydi. Bütün aile onun son sözlerini duymak için başucunda toplanmıştı.

İzak sordu:

– Anneniz burada mı?

– Evet baba burada.

– Ya kızım Rebeka? –Burada…

– Büyük kızım Rachel?

– O da burada…

– Oğlum Abraham?

– Burada…

– Büyük oğlum Rabin? –O da burada…

Ölüm döşeğindeki baba İzak birden gözlerini açıp, sesinin kalan bütün gücüyle bağırdı:

– Peki dükkanda kimi bıraktınmzz?

550– Masraflı olur

Mişon'la karısı Sara, kış sporları için dağa gitmişlerdi. Derken Sara günün birinde kendini üşüttü. Hastalığı zatürreye, çevirdi, ağırlaştı, kendisinden ümit kesildi. Artık ecel yaklaşmıştı. Birden Sara, başı ucunda bekleyen kocasının ellerine sarıldı:

– Mişon, dedi. Beni burada gömdürürsen hakkımı helâl etmem sana. Cenazemi Paris'e götür olmaz mı?

Mişon:

– Aman, dedi. Olmaz, çok masraflı olur.

– Ne olur hatırım için yap bu masrafı. Zaten benim için hiç bir zaman fazla bir şey harcamış değilsin.

Mişon cevap vermeyince; Sara ısrar etti:

– Mişon. beni burada bırakırsan cenazem rahat etmeyecek. Tabutun içinde dönüp duracak.

Mişon:

– Bak sana söz veriyorum. Şayet tabutun içinde dönecek olursan o zaman seni Paris'e naklettiririm.

551– Maliyeti yüksek

Moiz kapıdan çıkarken karısı Rebeka:

– Moiz çabuk yukarı gel. Mişon on para yuttu. Hemen bir doktor çağır.

Moiz:

– Ne diyorsun be Rebeka, on para için elli lira doktor parası mı verelim?

552– Suya çare

Fakir bir yahudi kız, sevgilisine dedi ki:

– Ah Salamon! Biz artık evlenelim… Ben seni o kadar seviyorum ki, kuru ekmekle suya bile razıyım…

Salamon:

– Çok yüzel Rebeka! Çok yüzel… Hemen evlenelim. Ama düşünüyorum da, haydi suyu ben tedarik edeyim. Ekmeği kim ye‑tirecek?

553– Aksi tesadüf

Yasef ve Avram otobüse binmişlerdi. Yasef, arkadaşının kolunu dürterek:

– Avram, dedi. Şu ön sıradaki kız senin sevgilin Rebeka değil mi?

– Evet, öyle.

– Peki, niçin yanına gitmiyorsun?

– Dur be kuzum, hele biletini alsın.

554– İlle menfaat

Bir yahudi, manifatura dükkânına girmiş, seçtiği kumaşın fiyatından biraz indirmesi için rica etmişse de başaramamıştı. Ancak illa ki bir şeyler koparmayı kafaya koymuştu:

– Bari bu yünki gazetaya sar, dedi.

555– Yahudiye kiralık ev

Bir karı‑koca, ev sahibine gelirler ve kiralık katı bir yıllığına istediklerini bildirirler.

– Öyle mi? Peki adınız ne?

– Adım Levı!

– Levi mi? Yok kardeşim, size kiralayacak katım yok benim.

– Nedenmiş o?

– Ben yahudiye ev vermem!

– Ama, ben yahudi değilim ki, katoliğim.

– Katolik mi? Nasıl olur?

– Basbayağı olur. Ben sizin gibi her pazar kiliseye giderim.

– Sahi mi? Peki, kilisenin dibinde ne vardır?

– Çarmıha gerilmiş İsa…

– Yasa be… Ya İsa nerede doğdu bakayım?

– Bir ağılda.

– Hımm… Neden ağılda doğdu peki?

– Neden mi? Çok basit: Çünkü o zamanlarda da ya‑hudilere ev vermeyen sizin gibiler vardı da ondan…

556– Dirseğinle

Mişon yeni eve taşınmış. Arkadaşı Moiz'e evini tarif ediyor:

– Nişantaşı'na gel, sağdan ikinci sokağa sap, Poyraz apartmanını göreceksin. Sokak kapısını dirseğinle it, baktın açılmadı, dirseğinle, üçüncü zili çal. Bin asansöre, dirseğinle üçüncü kata bas. Aç dirseğinle asansör kapısını, çal dirseğinle benim zili.

– Affedersin Mişon, neden hepsini dirseğimle yapıyorum?

– Eee, eve yeni taşındık, ellerin dolu gelirsin de ondan!

557– Dua

Vakti ile yahudiler şöyle dua ederlermiş:

"Dilerim Allah'tan evlenemeyeyim! Evlenirsem aldanmayayım! Aldamrsam bilmeyeyim! Bilirsem aldırmayayım…"

558– Memnuniyetle

Dilenci, zengin yahudiye kendini acındırıcı bir eda ile yalvardı:

– Bana acıyın beyim. Salamon cevap verdi:

– İstediğin yalnız oysa, memnuniyetle dostum.

559– Bilmece

Salamon'un karısı ölünce, meydanda kalan iki çocuğuna bir bakıcı bulmak için tekrar evlenmişti. Yeni evlendiği kadının da birinci kocasından iki çocuğu vardı. Cenab‑ı Hak izdivacını takdis ederek iki evlâd daha verdi. Böylece çocukların sayısı altıya yükseldi.

Bir gün Salamon aşağıda otururken, yukarıda bağırma sesleri işitti. Derhal bakmak için yukarı koştu. Döndüğü zaman karısı sordu:

– Gürültü ne imiş, Salamon?

– Hiç canım, senin çocuklarla benim çocuklar bir olmuşlar da, bizim çocuklara dayak atmışlar!…

560– Cesaret

Mösyö Salamon ile karısı dişçi muayenehanesine girdiler. Salamon, doktora sordu:

– Dişi kaça çekiyorsunuz?

– İğne yaparsak, 100 Frank, yapmazsak 50 Frank. Salamon hemen karar verdi:

– İğne istemez.

Dişçi takdirlerini belirterek:

– Bravo, cesursunuz demek…

– Ona ne şüphe… Sonra karısına döndü:

– Haydi karıcığım, otur koltuğa ve iyice aç ağzını…

561– Tahlil sonuçları

Salamon, tahlil için bir şişe dolusu idrar bıraktığı la‑boratüvardan neticeyi öğrenmeye gitmişti. Doktordan tahlil sonuçlarını aldı. Rapor tertemiz çıkmıştı, idrarda anormal hiç bir şey çıkmamıştı. Müşteri sevinç içindeydi:

– Doktor bey, müsaade ederseniz, eve bir telefon edeyim.

– Hay hay buyrun.

Salamon telefonu eline aldı ve numaralan çevirdi:

– Alo, Rebeka, sen misin. Ben Salamon. Müjde… Tahlil sonuçlarını aldım. Ne sende, ne bende, ne çocuklarda, ne kız kardeşinde, ne de kocasında, ne albümin, ne şeker, ne de üre… Hiç bir olumsuzluk yokmuş…

562– Durum

Kohen ile karısı milyarder bir dostlarının partisinden dönüyorlardı. Bir ara kadın:

– Adamın durumu iyi değil galiba, dedi.

– Neden?

– Baksana bir piyanoyu iki kişi çalmaya başlamışlar…

563– Altın yüzük uğruna…

Sokakta oynayan bir çocuğun elinde altın yüzük gören bir yahudi:

– Sana para vereyim de o adî yüzüğü bana sat, demiş.

– Ben bunu para ile satmam.

– Ya neyle verirsin?

– Omuzuna binerim, istediğimi de yaparsan yüzüğü sana veririm.

Yahudi teklifi kabul etmiş. Çocuğu sırtına bindirmiş.

Çocuk:

– Haydi şimdi eşek gibi anır, demiş.

Yüzüğü almaya kararlı olan yahudi, sevinerek anırmaya başlamış. Bir müddet sonra yüzüğü çocuktan istemiş: Çocuk:

– Sen eşekliğinle bu altın yüzüğün kıymetini biliyorsun da, ben insanlığımla bunun kıymetini bilmez miyim? demiş.

564– Şeytanın sol bacağı

Ünlü sadrazamlardan Mahmud Nedim Paşa, bir akşam üstü yalısının cumbasında otururken, kâhyası geldi:

– Paşa hazretleri! Sarrafınız Salamon Efendi geldi. Saygılarım bildirmek üzere, huzura kabulünü rica ediyor.

Paşa elini salladı:

– Gelsin…

Salamon huzura girdi, etek öptü. Mahmut Nedim Paşa, şakayla seslendi:

– Ooo, gel bakalım şeytanın sol bacağı… Salamon gülümseyerek cevap verdi:

– Sağ ol paşam!

565– Özlem

Musevi olan Billy Wilder Hitler Almanyasım terkederek Hollywood'a yerleşmişti. Çalışma odasında, masası karşısında Hitler'in resmi asılıydı. Misafirleri bundan bir anlam çıkaramamışlardı. Billy bunun üzerine şu açıklamayı yaptı:

– Bu resmi memleketimi özlememek için astım.

566– Kefil

– Ortalık çok kötü Moiz, bir yün eve yelirken karşına bir serseri çıkar da,"ver paraları"derse ne yapacaksin?

– Vereceğim paraları…

– Hayır… Evvela sağlam bir kefil isteyeceksin!

567– Randevu

İki yahudi düello etmeye karar verdiler. Kararlaştırılan saatte, İzak, randevu yerine geldi. Oysa Samuel ortalarda yoktu. Çok geçmeden bir haberci Samuel'den bir mesaj getirdi. Bu mesajda Samuel şöyle yazmıştı:

"Sevgili İzak, önemli bir iş görüşüyorum. Gecikirsem sen bekleme, ateş et…"

568– Meşgul etme

İki yahudi, Allah'a yalvarıyorlardı. Birisi:

– Tanrım! dedi. Yarın ödemeye mecbur olduğum iki bin lirayı nereden bulacağım? Sen bana yardım et!

İkincisi:

– Fabrikam için dört milyon liraya ihtiyacım var. Bana bir yo1 göster, Ey Tanrım!…

Sor unda ikisi de dayanamayıp bağırarak yalvarmaya başlarlar. Derken fabrika sahibi olan, diğerini kolundan yakalayıp:

– Al şu iki bin lirayı da hemen git buradan, dedi. İki bin lira için Tanrıyı meşgul etme de bizim iş çabuk olsun!

569– Ahlâk

Küçük Salamon, okuldan iki gözü iki çeşme dönmüştü. Babası niye ağladığını sorunca hıçkıra hıçkıra cevap verdi:

– Öğretmen,"Ahlâk nedir?"diye sordu, bilemediğim için de bana sıfır verdi.

– İyi etmiş. Öğreneydin. Gel sana anlatayım. Dinliyor musun?

– Dinliyorum baba.

– Meselâ; bir müşteri geldi, dükKândan mal aldı. Giderken de içi para dolu cüzdanını unuttu. İşte ahlâk burada başlar. Bu cüzdanı ne yapacağım? Yalnız kendime mi saklayacağım, yoksa ortağımla mı paylaşacağım?

570– Taahhüt

Salamon, büyük bir bankanın kapısı önüne tezgah koymuş, kestane pişirip satıyor, iyi de para kazanıyordu. Bir gün kuzeni Yasef yanına sokularak.

– Salamon, başım çok darda. Bana birkaç Frank borç verir misin?

– Veremem…

– Yapma be Salamon! Neden?

– Veremem dedim ya… Banka ile anlaşmamız var. Ben kimseye ödünç para vermemeyi taahhüt ettim, o da kestane satmayacağına söz verdi.

571– Sanki vermiş

Yahudi Salamon kahveden kızgın kızgın çıkarken kapıda meslektaşı Şimon'a rastladı:

– Ayıp vallahi, çok ayıp. Kahvemi içtim, dışarı çıkıyordum.

Patron kapının yanında karşıma geçti. Sanki parasını vermemişim gibi dik dik yüzüme baktı. Şimon:

– Yuh olsun, gerçekten ayıp etmiş. Peki sen ne dedin ona?

– Ne diyeceğim, ben de sanki parasını vermişim gibi dik dik baktım suratına herifin.

572– Pahalı vizite

Yahudi doktor Levi'nin muayenehanesine bir hasta girmiş. Doktor Levi adamı muayene etmek için gözlüklerini takmış, ama bir de bakmış ki ne görsün? Hastayım diye kendisine gelen adam çok ünlü dahiliye uzmanı Profesör Abraham değil mi?

Doktor Levi:

– Aman hocam, sizin gibi bu işin kitabını yazmış bir uzman doktor, benim gibi tanınmamış bir doktora muayeneye gelir mi? demiş.

Profesör hiç istifini bozmadan:

– Naparsın dostum, hayat pahalı. Benim vizitem çok pahalı, demiş.

573– Sigorta

Bir yahudi tüccar mallarını yangına ve dolu yağmasına karşı sigorta ettirmişti Arkadaşlarından biri sordu:

– Yangin için diyecek yok, ama doluyu nasil yağdiracaksin?

574– Faydalı spor

Oğluna nasihat veriyordu:

– Spor yapmak istersen sakin futbol oynama İzak! Sporların iyisi bokstur… Hem alacaklarını çabuk toplarsın. Hem de kalabalıkta rahat edersin…

– Ya ölürsem baba?

– Ölürsen öbür dünyaya gidersin ama, kunduraların sağlam kalır!

575– Açıkgöz

Bir tren yolculuğu sırasında koskoca kompartımanda bir yahudi ile bir karadenizli karşılıklı oturmaktadırlar… Aradan bir süre geçtikten sonra karadenizliyi biraz safça gören yahudi, onunla zeka oyunu oynamaya karar verir ve şu teklifte bulunur:

– Sen bilemezsen bana l milyon verirsin, ben bilemezsem sana 2 milyon veririm.

Bu ilginç teklif üzerine safça görünen karadenizli"olur"der ve, ilk soruyu sorar:

– Hançi hayvanun üç ayağu vardur?

Yahudi bir müddet kara kara düşündükten sonra:

– Bilemedim, al bakalım şu 2 milyon lirayı… der ve hemen sorar.

– Sen söyle bakalım, hangi hayvan üç ayaklı olan?… Bunun üzerine karadenizli gülerek cevaplar:

– Pen de pilmeyrum… Al sen de şu l milyon liranu…

576– İki yahudi

Fırtına birden bastırınca, güvertedeki iki yahudi korku ile konuştular:

– Allah yardım eder. Korkmayalım. Diğeri öfkelendi:

– Yardım eder, ama, dedi. Ya bu sefer balıklara yardım etmek isterse?

577– İntikam şekli

Kocası yeni ölen bir yahudi kadın, gazetelere ilan vermiş:

"1.000 Frank'a satılık otomobil, ilk gelen alır!"

Sabahın köründe iki delikanlı gelip kapıyı çalmışlar ve

1.000 Frank'ı verip 500.000 Franklık arabayı alıp gitmişler. Kadın arabayı niçin bu kadar ucuza sattığını soranlara şu

cevabı vermiş:

– Kocamın vasiyeti yardı. Ölünce arabasını satıp, parasını metresine verecektim. İntikam aldım.

Birkaç gün sonra arabayı satın alan delikanlılar kadına telefon açmışlar:

– Biz kimiz biliyor musunuz?

– Kimsiniz.

– Ölen kocanızın metresinin kardeşleri!…

578– Müsrif kadın

İki yahudi ahbap aralarında konuşuyorlardı:

– Şimon be! Benim kari çok müsrif. Para yetişmeyor ina‑nasin. Pazar yünü benden 100 Frank istedu, pazartesi 200, şali 400, perşembe 700, dün de 1000 Frank!

– Acidim sana be Moiz. Nereya sarfedeyor bu kadar çok parayi senin kari?

– Ne bileyim ben, verdiyim yok ki!…

579– Ben yeni duydum

Yahudi tüccar Yakob, kasıla kasıla parkta dolaşırken, karşıdan müşterilerinden biri olan Temel peyda oldu. Pek kızgın görünen Temel, yahudi tüccarın üstüne yürüyerek olanca kuvvetiyle çenesine bir yumruk attı. Fena halde şaşıran Yakob:

– Ne vuruyorsun be, diye bağırdı. Ne yaptım ben sana? Sebepsiz yere vurulur mu bir insana?

– Sepepsiz mu? Ne sepepsizu be? Siz yahudiler Hazreti İsa'ya ne yaptinuz? Söyle pakayum da…

Yakob:

– Ade be sen de, o dediğin şey iki bin sene evvel olmuş.

– İki pin sene mi? Olsun, pen daha yarim saat evvel duydum…

580– Cevapsız mektup

Salamon, Raşel'e rastladı:

– Ah madmazel Raşel! Bir ay önce size mektup yazmiş, evlenmek istemiştim. Cevap bile vermediniz.

Zengin bir ailenin kızı olan Raşel, kendinden beklenen cevabı verdi:

– Ayda be… Sen benim parami isteyorsun… Oyla olmasaydı, cevap vereyim diye mektubun içine bin liralık pul da koyardın.

581– Almanlar, yahudiler

Fıkra bu ya Hitler, öteki dünyada meleklere yalvarıp yakararak bu dünyayı bir haftalığına görme izni koparmış. Ama dünyava geldiğinin ertesi günü haber göndermiş:

– Beni hemen geri aldırın!

İsteği yerine getirilmiş ve geri aldırmışlar.

– O kadar yalvarıp yakardın, bir haftalığına gitmek için… Ne diye hemen geri döndün?

– Gördüm ki Almanlar ticarete, yahudiler savaşa başlamış!

582– İntihar

Salamon ve oğulları ticarethanesinin kuruluşunun yir‑mibeşinci yıldönümünü kutlamaya hazırlanıyorlardı. Bu münasebetle, Salamon, Yasef efendiye dedi ki:

– Öyle birşey yapmayı istiyorum ki, hem pahalı olmasın, hem de bizim memurlar sevinsin, hem de gazeteler yazsın, reklamım olsun! Yasef efendi:

– Âlâ! dedi, öyleysan intihar et!… Hem ucuz olur, hem memurların sevinir, hem de gazeteler uzun uzun yazarlar!

583– İtfaiyeci

İsrail'e doğru yol alan bir musevi göçmen gemisinde üç yolcu konuşurlar: Birincisi şöyle der:

– Ben Polonya'nın küçük bir köyünden gelmekteyim. İki bin nüfuslu olan bir köy, itfaiyecilerin dışında, herkes musevi.

İkincisi ise şöyle anlatır:

– Ben de, İspanya'nın bir köyünden… Köyümde de herkes musevi, tabi itfaiyecilerin dışında…

Ve ikisi birden üçüncüye dönerek, sorarlar:

– Ya sen, nereden geliyorsun?

– New York'tan geliyorum!

– Ama New York çok büyük bir şehir! Oranın ne kadar nüfusu var?

– Aşağı yukarı dokuz milyon!

– Vay, vay! Kaç kardeşimiz var orada?

– Aşağı yukarı iki milyon.

– Dokuz milyonun iki milyonu mu musevi? Peki ama, neden bu kadar çok itfaiyeci var orada?

584– Ve ortakları

Büyük ithalatçı tüccar Mordahay, yıllardan beri her gün l onlarca senedin, bononun ve başka iş anlaşmalarının altına Mordahay ve Ortakları diye yazardı, bu imzaya çok alışmıştı.

Dördüncü çocuğu doğmuştu. Nüfusa yazdırmaya gitti. Nüfus memuru sordu:

– Babası siz misiniz?

– Evet…

– Lütfen şuraya bir imza atın!

Büyük tüccar altın kalemini çıkarıp okunaklı yazısıyla imzasını attı:

– Mordahay ve Ortakları…

585– Beynelmilel ticaret

Denizde kocaman bir balina; bir Yahudi, bir Çinli, bir sandık portakal, bir de iskemle yutmuştu. Ertesi gün balıkçılar, balinayı yakaladılar. Karnını yardıkları zaman, bir de ne görsünler: Yahudi, iskemleye oturmuş, Çinliye portakal satıyor.

586– Borç

Jankel, gece yarısı penceresini açıp, kapı komşusu Moiz'e seslendi:

– Moiz, uyuyor musun?

– Hayır.

– Bana yüz lira borç verir misin? Moiz bu kez inilti halinde cevap verdi:

– Uyuyorum. Uyuyorum…

587– Nişan yüzüğü

Nişanlı iki yahudi genci birbirlerine darılmışlar, ayrılıyorlar. Rebeka yüzüğü parmağından çıkarıp nişanlısı Ab‑raham'a uzatmış:

– Artık seni sevmiyorum. Ben başkasına âşık oldum.

– Kime âşık oldun peki?

– Salamon'a.

– Ya demek öyle… Peki nerede şimdi bu adam?

– Sakin ol lütfen, n'olur ona bir şey yapma. –Yapacağını…

– YapmaAbraham… –Yapacağım Rebeka…

– Öldürecek misin onu?

–Yok canım, gidip nisan yüzüklerimizi ona satacağım…

588– Dulu bırak

Yahudinin birisi düşünceli ve kararsız bir şekilde arkadaşına koştu ve ona fikir danıştı:

– Evlenmek istiyorum, iki namzet var. Bunlardan birisi dul bir kadın. Çok zengin, çok parası var; fakat kendisini sevmiyorum. İkincisi ise beş parasız; fakat onu çıldırasıya seviyorum…

– Bana kalırsa gönlünün arzusuna uy ve sevdiğin parasız kadınla evlen…

– Haklısın… Ben de onunla evleneceğim…

– O halde açıkta kalan dul kadının adresini de bana ver…

589– Hastaları Koruma Derneği

Salamon çok hasta ve yalnızdı. Kötü kötü düşünürken, kapı çalınınca seslendi:

– Kim o?

– Kimsesiz hastaları koruma derneği için yardım. Gözleri parlayan Salamon:

– Çok mersi, dedi. Hastayım, kalkamıyorum, lütfen kapının altından bırakıver.

590– Hitler'in öldüğü gün

Hitler bir falcıya giderek:

– Hangi gün öleceğim? diye sordu.

Falcı Hitler'in yahudilerin bir bayramı olduğu, gün öleceğim söyledi. Hitler:

– Nasıl bu kadar emin olabilirsiniz? diye sorduğunda, falcı cevap verdi:

– Hangi gün ölürseniz ölün… O gün yahu diler sizin için bayram edecekler nasılsa…

591– Evde unutmasın

Yahudi tüccar Şimon alacağını istemek için gidip meslektaşı İsak'ın kapısını çalmıştı. Ev sahibi pencereden başını uzatmış, ancak alacaklısını görünce hemen içeri saklanmıştı. Bir dakika sonra kapıyı İsak'ın karısı açtı:

– Ne isteyorsunuz?

– Mösyö evde mi?

– Evde yok, çarşıda…

– Oyleysam, söyle ona, bir daha çarşıya yiderken başini evde unutmasin…

592– Bile bile

Salamon'un otomobili çalınmıştı. Manifaturacı Yasef, bir‑gün koşa koşa, Salamon'a geldi:

– Senin otomobili çalanı buldum! dedi. Onu Avramiçinin damadı kullanıyor.

– Biliyorum.

– Biliyorsun da neden yeriye almıyorsun?

– Bekliyorum, lâstiklerini yenilesin kerata!…

593– Sahte para

Salamon'un yarışlarda tuttuğu at birinci gelmişti. Salamon hemen gişeye koştu. Memur onun önüne tam elli tane beş binlik sürdü.

Salamon paraları teker teker inceledi, ışığa tutarak orasına, burasına baktı. Onun bu hareketlerine sinirlenmeye başlayan memur:

– Baksanıza bana, –size sahte para mı verdiğimi sanıyorsunuz? diye çıkıştı.

Salamon:

– Yok canım, diye sırıttı. Sadece demin size verdiğim beş bin liranın bunların arasında olmadığına emin olmak istedim.

594– Öğüt

Salamon gümrükten bir sandık cam eşya çıkartmıştı. Bir hamal çağırdı:

– Bu sandığı bizim mağazaya yoturmak için bir lira mı vereyim, yoksam üç kıymetli nasihat mı?

Hamal, acaba ne söyleyecek diye merak edip:

– Haydi nasihat olsun, dedi. Salamon:

– Nasihatlarm birincisini şimdi, ikincisini yolda, üçüncüsünü mağazaya varınca söylerim, dedi.

Hamal sandığı sırtına alınca:

– Bak dedi; fakirlik zenginlikten iyidir derlerse inanma! Yürüdüler, yarı yola geldikleri zaman Salamon durdu:

– İkinci nasihatim: Bak evladım, bekârlık evlilikten hayırlıdır derlerse inanma!

Mağazaya gelmiş, üst kattaki depoya çıkmışlardı. Merdiven başında hamal:

– Haydi üçüncüsünü de söyle, deyince: Salamon:

– Bak dedi, yaya yürümek tramvayla gitmekten iyidir derlerse inanma!

Hamal bunu duyduktan sonra sandığı küt diye yere vurdu:

– Bak, dedi; bunun içinde bir tane sağlam mal kaldı derlerse inanma!…

595– Sulh olmak için

Salamon'un çok sevdiği dostu Mişonaçi; bir gün eski arkadaşını ziyarete geldi:

– Salamon bana 100 lira borç versene!

– Olur ama ne yapacaksın söyle…

– Birisine 100 lira borcum var, 50'sini verip sulh olacağım!

– Öyleyse 50 lira vereyim!

– Olmaz, 100 lira lâzım!

– 50 lirasını ne yapacaksın?

– Sonra seninle de sulh olurum be!..

596– Tekrar denize

Salamonun karısı Raşel, geçen yaz boğaz içinde ahbap evinde misafirken yıkanmak üzere denize girip boğulmuş ve cesedi bulunamamıştı. Salamon, bu hadiseden biraz müteessir oldu ise de, kendi kendine:

– Cenaze masrafından kurtulduk, o da kârdır! diye teselli buldu.

Aradan bir ay geçti, ahbabından şu telgrafı aldı:

– Üzerinde bir çok midye ve yengeçler olduğu halde Raşel'in cesedi bulundu.

Salamon, biraz düşündükten sonra, şu cevabı çekti:

– Midyelerle yengeçleri satın, Raşel'i de tekrar denize atın!

597– Aldığınızı geri verirsiniz

II. Dünya Savaşının sonuna doğru… Almamda nın durumu berbat… Hitler, her şeyin umulanın tersine döndüğünü görüp kara kara düşünmeye başladığı gibi, devlet kasası da' gitgide eriyordu. Çaresiz kalınca Almanya'nın en büyük bankerlerinden bir yahudiyi toplama kampından huzuruna getirtti:

– Biliyorsun ki, bütün yahudilerden nefret ediyorum. Sen de bunlardansın. Ama sana bir teklifim var: Biliyorum, Almanya'nın bir yerinde büyük servet gizliyorsun. Bana bir milyar Mark ödünç verirsen, yalnız hayatını bağışlamakla kalmam, sana bir de özel uçak tahsis ederim, istersen ingiltere'ye bile gidersin…

Yahudi banker hemen:

– Kabul Führer'im, dedi.

– Mükemmel. Şu halde senin adına bir borç senedi yazayım.

– Ona da kabul Führer'im.

– Nasıl olur? Senin gibi bir yahudi, Hitler'e nasıl güvenir? Yahudi gülümsedi:

– Sebebini söyleyeyim Führer'im: Siz aldığınızı muhakkak geri veriyorsunuz. İşte Polonya, işte Rusya, işte Fransa, Belçika… Bu demek ki benden aldığınızı da geri vereceksiniz!…

598– Gider ayak

Hastalığının iyileşeceğinden ümidim kesmişti. Karısına seslendi:

– Rebeka…

– Ne var?…

– Artık ben ölüyorum, şuradan bir papaz çağır… Hıristiyan olacağım!…

– Münasebetsizlik ediyorsun Salamon.

– Fena mı be!… Bir yahudi yerine bir hıristiyan eksilmiş olur.

599– Yanlışlıklar

Salamon yeni tanıştığı arkadaşına hayatını anlatıyordu:

– Ben ikizim. Öbür kardeşim bana o kadar çok benzer ki, annem bile bizi ayıramazdı. Bunun yüzünden başıma gelmedik bela kalmadı.

– Ne gibi yani?

– Bir defasında okulda kardeşim öğretmenin suratına yumruk attı. Okuldan beni kovdular. Yine bir yün sokakta birisi ile kavga etti. Mapusa ben yirdim. Sonra ben bir kız sevdim. Kardeşime vardı.

Bunları anlatırken bir yandan da hüngür hüngür ağlamaya başladı. Arkadaşı haline acıdı ve onu teselli etmek maksadıyla şöyle dedi:

– Vah zavallı Salamon… Ağlama, Allah büyüktür. Bakarsın günün birinde sen ölürsün, belki senin yerine kardeşini gömerler.

600– Yok tabii

Salamon'un tanıdığı çok zengin bir yahudi ölmüş… Defin törenine katılan Salamon bakmış Mişon mezarın kıyısına çökmüş ağlıyor. Yanına yaklaşmış:

– Senin bu adamla akrabalığın yok ki neden ağlıyorsun Mişon?

– Yok tabii, işte ona ağlıyorum Salamon…

601– Bir daha söyler misiniz?

Madam Levi, dükkâna gireceği sırada, gözlerinden sanki ateş saçan hiddetli bir adam, elini kolunu sallıyarak, ağız dolusu küfürler ederek çıkıyordu:

– Bir de tüccarım diye övünüyor… Neren tüccar senin, âdi üçkağıtçı? Madrabaz, dolandırıcı, alçak, hain, muhtekir serseri… Kalleş, namussuz, veled‑i zina, hayasız, rezil, köpek, it oğlu it, babası belirsiz, uğursuz…

Madam Levi hiddetli zata yaklaştı:

– Aman beyefendi, bunları kimin için söylüyorsun?

– Kimin için olacak, bu dükkânın sahibi pezevenk için, hak etti teres…

Madam Levi yalvardı:

– Aman beyefendi, bunları bir daha tekrar eder misiniz, bir kâğıda yazayım. Evde bazı yünler, söyleyecek bir şey bulamorumda hiddetimi alamor, bayılorum…

602– Yürek dayanmaz

Milyoner Moiz'in evine fakir bir yahudi gelerek yardımını istedi:

– Karım öldü. Ardından gelinlik kızımı kaybettim. Oğlum, bir otomobil kazasına uğrayarak bir bacağını kaybetti. Bir yankesici bütün paramı çaldı. Derken evim yandı. Bu yüzden de bir tarafıma inme indi.

Zengin Moiz, uşağını çağırdı:

– Kızım, al bu adamı kapı dışarı et. Yüreğim yufkadır benim. Bu kadar felaket dinlemeye dayanamam.

Загрузка...