446– Sarhoşun görebildiği
Adamın biri körkütük sarhoştu. Yalpalayarak yürürken karşıdan gelen birine çarptı. Bu duruma sinirlenen adam:
– Kör müsün be herif? diye bağırdı.
– Yoo! Kör değilim. Görüyorum, hem de biri iki görüyorum…
–Öyleyse…
– Seni de iki gördüm de… İkinizin ortasından geçmek istemiştim…
447– İkinci kattaki sarhoş
Sarhoşun biri sokakta yürüyemeyecek hale gelince, basamak şeklinde demirleri olan elektrik direklerinden birine dayanmış kalmış.
Başka bir sarhoş yalpalayarak buna yaklaşmış:
– Ne yapıyorsun orda birader? demiş. Öteki gözleri yarı kapalı cevap vermiş:
– Evimde istirahat ediyorum.
– Aman hiç yürüyecek halim yok, beni de misafir et ne olursun?
– Haydi çık, üst kata yat!
ikinci sarhoş birincinin sırtına basarak direğe güç bela tırmanmış. Bu hali gören polis yanlanna sokularak:
– Burada ne halt ediyorsunuz sarhoş herifler? diye ayakta sızan sarhoşun suratına birkaç tokat yapıştırmış.
Yukardaki, ayağıyla aşağıdakinin kafasına vurarak bağırmış:
– Duymuyor musun kapı çalınıyor? Haydi açıversene şu kapıyı…
448– Albay ve sinekler
John, asker olup, Afrika'da bulunan bir birliğe gönderildi, «irliğin bulunduğu yerde havalar çok sıcaktı ve geceleri siv‑rısıneklerden uyunmuyordu. İlk gece John, komutanının cibinlik kurmadan yattığını görünce çok şaşırdı. Fakat çok ŞeÇmeden kendisinden önce gelen bir asker, durumu aydınlattı:
– Gecenin ilk yarısı, albay, sineklere dikkat edemeyecek kadar sarhoştur, ikinci yarısında ise, sinekler albaya dikkat edemeyecek kadar sarhoş olurlar…
449– Arka koltuk
Gece karakolun telefonu acı acı çaldı. Nöbetçi memur telefona cevap verdi.
– Buyurun efendim.
– Çabuk gelin. Otomobilimin direksiyonu dahil bütün ön kısımdaki parçaları söküp almışlar.
–Adres lütfen…
On dakika sonra vak'a yerine giden bir polis görevlisi dönüşte olayı arkadaşlarına anlattı:
– Alkol azizim alkol. Adamcağız arka koltuğa geçip oturmuş da…
450– Buranın yabancısı
İşten çıkan iki arkadaş meyhaneye girdi. İçmeye başladılar. İki kadeh içip çıkacaklardı ama, kadehlerin sayısı karışınca, saati unuttular. Meyhaneden çıktıklarında sabah olmuş, güneş doğmuştu. Körkütük, yalpalayarak giderlerken, biri ötekine:
– Amma da kalmışız meyhanede, baksana sabah olmuş, güneş bile doğmuş, dedi.
– Hayır… Daha erken. Hem o güneş değil, mehtap…
Ay'dı, güneş'ti diye bir tartışmaya tutuştular. Sonunda birine sormaya karar verdiler. Karşıdan elinde bavul ile gelen birini durdurdular, sordular:
– Afedersiniz, şu gökteki güneş mi yoksa ay mı?
– Kusura bakmayın, dedi adam, şimdi trenden indim. Ben buranın yabancısıyım!
451– Kaza
Dört genç içkili bir vaziyette otomobil kullanırken bir trafik kazası geçirdiler. Olay yerine gelen trafik memuru:
– Arabayı hanginiz kullanıyordunuz? diye sordu: Gençler toplu halde cevap verdiler:
– Hiç birimiz memur bey. İçkili olarak araba kullanmaya cesaret edemeyince arabayı kendi haline bıraktık…
452– Hapsedilmişim
Sarhoşun biri, ıssız bir parkta uyuyakalmıştı. Gece zifirî karanlıkta bir ara uyanıp kalktı, el yordamıyla yolunu bulmaya çalışırken, büyük bir parkı çevreleyen demir parmaklıklarla karşılaştı. Parmaklıklara elleriyle dokunarak çevresini üç kez dolaştı ve şu kanıya vardı:
– Vay canına! Beni buraya kapamışlar…
453– Ayakkabılar kapının önünde
Sarhoşun biri körkütük bir halde taksiye binmiş ve şoföre kaldığı otelin adresini vermişti. Şoför bir ara dikiz aynasından adamın soyunduğunu görünce:
– Beyefendi ne yapıyorsunuz? Daha otelinize gelmedik ki? demiş.
Sarhoş:
– Nee… diye bağırmış."Bunu ayakkabılarımı kapının önüne bırakmadan önce söyleseydin ya…"
454– Anahtar deliği
Adamın biri içkiyi biraz fazla kaçırmıştı. Geç vakit eve döndü. Fakat bir türlü kapıyı açamıyor, söylenip duruyordu. Gürültüsünden karısı uyanıp pencereden:
– Ne o? Anahtarı mı bulamadın? diye seslendi. Dur bekle de anahtarı atayım.
– İstemem, dedi sarhoş koca. Anahtar elimde… Sen bana bir anahtar deliği at… Onu bulamıyorum…
455– Pay
Barda içkiyi fazla kaçıran bir müşteri, sıra hesap vermeye gelince, meyhanenin patronuna,"hiç param yok!"deyiverdi. Öfkeden çılgına dönen patron da, adamı yakasından yakaladı, bir güzel patakladı. Adam bavgın yere serildi.
Bu sırada barmen tezgâhın ardından öne geçti. Adamı tutup kaldırdı ve çenesine bir yumruk da o attı. Patron hemen atıldı:
– Sen neye vurdun yahu? Barmen sırıttı:
– Bu da bizim bahşiş patron…
456– Dalgınlık
Bütün paralarını harcayıp bitiren üç genç, kaldıkları otelin barında içki içmeye karar verdiler. Önce ilki bara inip içkisini söyledi. İçkisini bitirip, parayı vermeden giderken barmen, içki parasını istedi. Verdim, vermedin, diye uzun uzun çekiştikten sonra barmen parayı almış olacağını kabul ederek gencin yakasını bıraktı. Az sonra ikinci genç aynı şekilde içkisini içti. Barmenle para hususunda biraz çekiştikten sonra parayı ödemeden odasına döndü. Son olarak üçüncü genç bara indi. İçkisini yudumlarken, barmen şöyle konuştu:
– Vallahi azizim, bugün bende bir şey var. Sizden önce iki müşteri geldi. Parayı vermediler diye kendileri ile münakaşaya tutuştum. Oysa adamlar hesabı ödemişler de ben unutmuşum. Galiba iyiden iyiye bunadım artık.
Üçüncü genç son yudumu da yuvarladıktan sonra:
– Olur böyle şeyler, dedi. Şu benim yüzlüğün üzerini verin de ben de gideyim artık…
457– Kortej
Meyhaneden körkütük çıktı. Evine giderken bir ağaca tos‑ladı. Hemen şapkasını çıkarıp özür diledi:"Pardon!"
Az sonra ikinci bir ağaca tosladı. Yeniden şapkasını çıkardı:"Pardon!"dedi.
Üçüncü defa bir ağaca toslayıp ona da"Pardon"dedikten sonra, hemen bir kenara oturdu:
– Of be… Bari şu kortej geçsin de öyle gideyim eve, dedi.
458– Üst katta ışık yanıyor
Akşamcılardan biri, yine bir akşam körkütük sabaha karşı eve döner. Ama evin kapısıyla sokak lambasının direğini birbirine karıştırır. Anahtarı ile direği kurcalarken yoldan geçen bekçi kendisine takılır.
– Boşuna yorulma o binada kimse oturmuyor!
Akşamcı sallana sallana lamba direğini yukarıdan aşağıya bir inceler ve bekçiye döner:
– Atıyorsun! Beni kandıramazsın, üst katta ışık yanıyor…
459– Korkusuz sarhoş
II. Dünya Harbi esnasında Londra her gün bombalanırken ihtiyar bir ayyaşa niçin korkmadığını sorarlar. Ayyaş şu cevabı verir:
– Ohoo, ne diye korkayım yahu? Hesap işi bu. Evvela düşman uçağı Manş Denizini aşacak. Kolay iş değil bu… Sonra sahil barajımızı yaracak. Bu daha zor. Taymis mecrasını bulması lazım bir de… Sonra Londra'yı keşfedecek. Londra'yı bulmak bu sisli havalarda değme babayiğidin harcı değil. Hadi Londra'yı buldu, bizim mahalleyi ne bilecek? Hadi bizim mahalle üstüne geldi diyelim, tam 75 numarayı nasıl nişanlayacak. Hem farzedelim ki bombayı tam evin damına isabet ettirdi. O zaman da benim meyhanede olmayacağım ne malûm?!
460– Ant içme şekilleri
İçki yasağı döneminde kadı, karşısına getirilen Bektaşi'ye sormuş:
– Sen şarap içermişsin, doğru mu?
– Asla… kadı efendi.
– Ant içer misin?
– yallahi de billahi de içerim.
– Öyleyse bundan sonra içmeyeceğine ant iç.
– Vallahi içmem, billahi içmem!
461– Buyrun cenaze namazına…
Sultan IV. Murat devri ve içki yasağı sürüp gidiyor. Bektaşi, gizli gizli çalışan meyhanelerden birinde demlenmiş. Yalpalayarak giderken karşısına tanıdık bir yüz çıkıyor.
– İmanım, seni gözüm bir yerden ısırıyor. Nerede gördüm acaba? Apostol'un meyhanesinde mi?
– Hayır.
– Tavukpazarı'ndaki Fıçılı'da, öyleyse.
– Değil.
– Kumkapı'daki Yorgi'de?
– Hayır.
– Söyle öyleyse birader. Söyle de meraktan kurtulayım.
– Beni, cuma günü selamlık alayına katıldığım zaman görmüş olacaksın.
Karşısındaki adamın padişah olduğunu anlayan Bektaşi, hemen oracığa sırtüstü yatıvemıiş.
– Öyleyse buyurun cenaze namazına!
462– Havrada hademeyim
IV. Murat devrinde Bekri Mustafa, içkili yakalandığı için, bilmem kaçıncı kez tutuklanır. Sabahleyin birçok tutuklu ile birlikte kolluk güçlerinin en büyük âmiri olan Bos‑tancıbaşının karşısına çıkarılır. Bostancıbaşı, gelenleri sıraya dizip birer birer sorguya çeker:
– Kimsin?
– Yeniçeriyim? Bostancıbaşı:
– Ben de Yeniçeri Ağasıyım, der. Yatırın falakaya!
Sıra bir sonrakine gelir:
– Sen kimsin?
– Kalyoncuyum, ağa hazretleri.
– Ben de Kaptan Paşayım. Yatırın falakaya! Ve bir sonraki:
– Ben cebeciyim efendimiz.
– Ben de Cebecibaşıyım. Yatırın!
Bekri Mustafa, sıra kendisine gelinceye kadar bir çözüm yolu düşünür. Ağa:
– Sen kimsin? diye sorunca,
– Balat'taki havranın hademesiyim, der. Ağa güler:
– Be adam! Bana ne dedirtmek istediğim anladım…. Haydi defol karşımdan!…
463– Kaptan Paşayı getirin!
IV. Murad devri ve içki yasağı var… Bekri Mustafa bahçeli bir meyhanede kafayı tütsülüyormuş. Meyhane devriyelerin baskınına uğramış; Bekri de bahçenin ortasındaki havuza kendini atmış.
Devriyelerin başı:
– Çık oradan! diye haykırmış. Bizimle birlikte geleceksin! Bekri Mustafa:
– Çıkamam efendim, demiş. Ben deryadayım. Buraya sen karışamazsın, Kaptan Paşa karışır!
464– Şişe çekerken…
Neyzen Tevfık, bel ağrılarından yakınmaktadır. Tanıdık doktorlardan biri bir öneride bulunur:
– En iyisi şişe çekmek. Ağrılarından kurltu'n sem, der.
Ertesi gün bir dostu, Neyzen Tevfık'i kaldırıma uzanmış, elindeki rakı şişesini tepesine dikmiş görünce:
– Üstad, der, rakıyı bırakacağını söyleyip duruyordun. Bakıyorum, hiç olmazsa azaltacağına, ölçüyü büsbütün kaçırmışsın…
Neyzen, dostunu yattığı yerden şöyle bir süzer:
– Bu sefer doktor tavsiyesiyle içiyorum. Bel ağrılarından şikâyet ediyordum; doktor"şişe çek"dedi.
465– Yol ver
Neyzen Tevfik, meyhanenin tuvaletine giderken, daracık koridorda bir kabadayı ile karşılaşır. Birinden birinin kenara çekilerek yol vermesi gerekmektedir: Neyzen:
– Müsaade et de geçeyim, der. Sarhoş kabadayı:
– Sen kime kafa tutuyorsun babalık? Ben senin gibi ciğeri iki para etmezlere yol vermem, diye aksilenir.
Neyzen hemen kenara çekilir:
– Ben veririm, der.
466– İstifa ettim
Neyzen Tevfik, içkiyi fazla kaçırdığı bir gece sokaklarda bağırıp çağırmaya, önüne gelene sataşmaya başlar. Kendisini yatıştırmaya gelen polislerle de kapışır. Polisler, yaka paça karakola götürürler.
Karakolda komiser epeyce haşlar:
– Utanmıyor musun be adam! Kimsin sen? Neyzen Tevfik yüksek perdeden konuşur:
– Beni nasıl tanımazsın sen? Ben, bu devr‑i meşrutiyetin sadrazamıyım!
Komiser iyice kızar:
– Atın şu herifi bodruma!…
Bodrumda sızıp kalan Neyzen Tevfik, sabaha karşı kendine gelir. Tir tir titreyerek buradan kurtulacağı anı bekler.
Bir süre sonra komiserin karşısına çıkardıklarında, komiser daha ağzını açmadan:
– Komiser bey, der, ben mevkiimi beğenmedim ve bu sabaha karşı sadrazamlıktan istifa ettim!
467– O kapının köpeğiyim.
Neyzen Tevfik nir gün içkinin tesiriyle kendini kaybetmiş Mevlevî dergahlarına sövüyormus. Etrafındakiler müdahale etmişler:
– Ayıp ayıp, nankör, sen de oradan yetişmedin mi? Neyzen bu lafın altında kalır mı, hemen durumu düzeltmiş:
– Bakmayın söylediklerime… Ben o kapının köpeğiyim, bazen soyumun gereği böyle havlarım işte…
468– Vakitsiz meyve
Neyzen Tevfik, Madam Agavni'nin Beyoğlu'ndaki"ev"inde epeyce demlendikten sonra yola koyulur.
Yoldan gelip geçenlerin durup durup kendisine baktıklarını, kimisinin güldüğünü görünce sinirlenir, ama bir anlam veremez.
Bir ara, geçenlerden biri başındaki şapkayı işaret eder. Çıkarıp da göz atınca, Madam'ın üzerinde yapma meyveler bulunan şapkasını giydiğini anlar. Ama hiç bozuntuya vermez:
– Biz genciz, der. Böyle vakitsiz meyve de veririz!
469– Evini soruyorum…
Neyzen Tevfik, Aksaray'da bir ev kiralar. Yeni taşındığı sıralar, gece meyhaneden dönerken ara sokak içindeki evini bulmakta güçlük çekmektedir. Gece vakti, karşısına çıkan bir bekçiye sorar:
– Bekçi baba, Neyzen Tevfik buralarda bir yerde oturuyor. Sen evini biliyor musun?
Bekçi,"bana kül yutturamazsm"gibilerden bakıp cevap verir:
– Neyzen Tevfik sensin ya beyim.
– Ben sana Neyzen Tevfik ben miyim diye sormadım ki… Neyzen Tevfik'in evini sordum!
470– Öleli kırk yıl olmuş
Neyzen Tevfik'in her gün bol miktarda içtiği malûmdur. Üstad bir gün her nasılsa, Yeşilay Cemiyetinin tertiplediği bir konferansta bulunmuş. Genç doktorlardan birisi, alkollü içkiler aleyhinde yaptığı konuşmayı şu cümlelerle bitirmiş:
– Sayın misafirler, sözlerime son verirken şunu da ilave edeyim: İçtiğiniz her kadeh ömrünüzü bir gün eksiltir. Bu tıbben ve ilmen isbat edilmiştir.
Doktor alkışlar arasında kürsüden inerken Neyzen Tevfik çiğliği basar:
– Ah, yandım dostlar, öldüm! Yakınında bulunanlar, telaşla sorarlar:
– Hayrola, ne oldu?
– Ne mi oldu? Genç doktorun sözlerini dinledikten sonra, bir de hesap ettim ki, ben öleli tam kırk yıl olmuş…
471– Eşekliğinden içer
Bir Yeşilaycı profesör,"içkinin zararları"konulu konferansını veriyormuş. Konuşmasının bir yerinde dinleyicilere sormuş:
– İki kovadan birine rakı, ötekine su doldursak, bunları bir eşeğin önüne koysak eşek hangisini içer?
Dinleyiciler, hep birden:
– Suyu, demişler.
– Neden suyu içer?
Konferansı dinlemekte olan Neyzen Tevfık atılmış:
– Eşekliğinden!
472– Neden sordunuz
Neyzen Tevfik, Bakırköy Akıl Hastanesinin ünlü doktoru Mazhar Osman'la karşılaşır. Mazhar Osman sorar:
– İçki içmeye devam ediyor musun Neyzen?
– Neden sordunuz? Beni tedavi mi edeceksiniz yoksa ziyafete mi çağıracaksınız? Ona göre cevap vereyim…
473– Şarkı söylüyorlar
Barmen, meslektaşına rica etti:
– Ne olur, yarın benim, evde bir işim var. Yerime sen bakar mısın?
– Ama ben müşterilerini tanımam ki kardeşim…
– Merak etme, hiç zor değil… Orjinal özelliği olan sadece iki müşterim var: ikisi de sağır ve dilsizdir. Baş parmaklarını aşağı doğru gösterirlerse viski verirsin. Yukarı doğru gösterirlerse, bira… Tamam mı? Başka bir zorluk çıkarsa telefon et bana.
Ertesi gün akşam barmenin telefonu çaldı. Yerine bıraktığı meslektaşı telâşla onu arıyordu.
– Alo, sorma başım dertte. Seninkiler geldi. Baş parmaklarını aşağı gösterdiler, viski verdim, yukarı gösterdiler, bira verdim… Fakat şimdi ikisinin de ağzı bir karış açık, bara dayalı, öylece duruvorlar…
– Ha, onlar sarhoş olunca şarkı söylemeye başlarlar da…
474– Satılacak apartmanlar
Adamın biri gazinonun Amerikanbarına oturmuş, adamakıllı kafayı da çekmişti. Karşısındaki büyük pencereden birçok yüksek apartmanlar görünüyordu. Biraz sonra bir arkadaşı da biraz içmek üzere oraya gelince çakırkeyif olan adanı, yeni gelenin omuzuna dokunarak:
– Bana bak, dedi; şu karşıdaki apartmanları görüyor musun? Onların hepsi benim ama, satmak istiyorum.
Yeni gelen gülümsedi:
– Dostum, satmakta acele etme, diye cevap verdi. Dur, birkaç tane içeyim de ben alırım.
475– Tedavi
Alkol müptelası biri arkadaşına yakınıyordu:
– Doktor içkiyi kesinlikle bırakmamı, yoksa çalışamayacağımı söyledi.
– Peki, sen ne yaptın?
– Madem ki çalışamayacakmışım, ben de işi bıraktım…
476– Herkesle iddiaya girmemeli…
Barda uzun süre tek başına içki içen adam bir süre sonraj barmene bir teklifte bulunmuş:
– Biliyormusun, ben sol gözümü ısırabilirim, demiş.
Doğal olarak barmen buna inanmamış. 1.000.000 lirasme iddiaya girmişler. Adam, takma olan sol gözünü çıkarmışI ısırmış ve barmenin hayret dolu bakışları arasında parayı ce‑l bine atmış. Bir kaç kadeh daha içtikten sonra adam gene barmene dönmüş ve:
– Biliyormusun ben sağ gözümü de ısırırım!
Adamın tavırlarından kör olmadığını; dolayısıyla öbür gö–j zünün de takma olamayacağını düşünen barmen, parasın^ kurtarabilmek umuduyla hemen 1.000.000 lirasına iddiayE girmiş. Adam sakin sakin bu kez takma dişlerini çıkarıp sağ4 lam olan sağ gözünü de ısır. nış ve iddiayı kazanmış. Aradan bir kaç saat geçince, müşteri barmene tekrar bir teklifte bulunmuş:
– İki milyonunu kurtarmak için sana bir fırsat vermek istiyorum. 2.000.000 lirasına iddiaya girerim ki bu oturduğum yerden taaa öbür köşeye yerleştireceğin bir bira şişesinin içine, bir damla bile etrafa sıçratmadan işeyebilirim.
Barmen uzun uzun bu isin altında nasıl bir üç kağıt olabilecegini düşünmüş, bulamamaş ve iddayi kabul etmiş. Salonun en uzak köşesine bir şişe yerleştirmişler ve adam işemeye başlamış. Değil etrafa bir damla damlatmamak; ortalığı tam anlamıyla berbat etmiş. Barmen parasını kurtarmanın sevinciyle olduğu yerde zıplamaya başlamış. Biraz sakinleşince adama dönüp sormuş:
– Kesinlikle kaybedeceğini bile bile neden böyle bir iddiaya girdin?
–– Kaybettiğimi de nerden çıkardınız? demiş adam; Şu karşı masada oturan iki asık suratlı adamı görüyor musunuz? İşte onlarla"barın orta yerine işerim, barmen de sevinçten zıplar"diye 5'er milyon lirasına iddiaya girdim.
477– Başkasının yerine…
Dolu kadehini bir dikişte yuvarlayan adam, garsona:
– Hela ne yanda? diye sordu.
– Koridorun sonunda, solda… Sarhoş o yana yürürken garson ekledi:
– Haa, gitmişken benim için de ediver! Sarhoş dönmüş, yeni içki istemişti. Garson:
– Ahbap, benim için de yaptın mı? dedi.
– Tüh unuttum yahu! diye sarhoş bir daha helaya gitti, dönüşünde de garsona bir yumruk atıp:
– Teres! diye bağırdı. Madem çişin yokmuş, ne diye beni yolladın?
478– Nasihat
Bir İngiliz, ilk defa olarak oğlunu kulübe götürmüştü. Yemeğin sonunda:
– Oğlum bak, dikkat et, dedi. Bütün kusurlar kötüdür, ama en büyük kusur; sarhoşluktur.
– Evet, babacığım.
– Şu karşı masada tek başına yemek yiyen adam gibi olma emi…
– Neden baba?
– Çünkü, ayyaşın biridir. Sarhoş oldun mu, ne yaptığını bilmezsin. Sendelersin. Kulakların uğuldar, ellerin titrer. Şu masadaki iki şişeyi dört görmeye başlarsın.
– İyi ama, baba; masada bir şişe var…
479– Hiç tesir etmiyor
Georee ve Roberto adında saf iki Amerikalı havatlarmda ilk defa Hong Kong’a gidiyorlardı. Şehrin bütün görülecek yerlerini gezdikten sonra, yolları bir ara esrar tekkesine düştü. İkisi de birer çubuk tüttürdüler ve biraz sonra George atıldı:
– Yahu, e'srar bana hiç tesir etmiyor.
On dakika geçti aradan. Aynı George birden ayağa fırlayıp haykırdı:
– Kararımı verdim. General Motors'un bütün hisselerini satın alıyorum.
Roberto başını salladı:
– Maalesef alamazsın. Çünkü satmıyorum.