Jandarma kumandanı dediğini yaptığı için mi, yoksa mu-hacırlar bu ümidin de dipsiz kile olduğunu amelî mantıklari-le anladıklarından mı? ertesi ve daha ertesi günler rahat geçti.
Fakat üçüncü gün, yani zelzelenin tam haftasında, arabalar ve atlarla, kasabaya giren yardım heyeti yeniden her şeyi altüst ediyordu.
Oldukça zarif ve şakacı bir adam olan ' -"alil Hilmi Efendi - keyfi yerinde olsaydı - ayaklarında dolaklar, omuzlarında mataralar ile odasına giren heyet azasını şöyle karşılardı:
— Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Mutasarrıf beyefendinin hareketzedelerin yardımına koşmak üzere müstacelen yola çıkardığını müjdelediği heyet sizsiniz değil mi? Bunu bilmesem sizi çadırlarınız, sandıklarınız vesairenizle Hicaza giden Sürre alayı sanırdım. Bu ne sürat! Feneri nerede söndürdünüz? İnsan hakikaten kuş misali... Geçen hafta n|redeydiniz, bu hafta neredesiniz bakın. Neyi soruyorsunuz? Zelzeleyi mi? İzin verirseniz evrakı, daha doğrusu tarihi bir tetkik edeyim. Nuh tufanından bir müddet sonra kasabamızın başmdan hakikaten böyle bir felâket geçmiştir...
Halil Hilmi Efendi bunları söyliyemedi, söyliyemezdi, çünkü onun için asıl büyük zelzele şimdi oluyordu. Hele boynuna kocaman bir fotoğraf makinesi takmış sarı kıvırcık saçlı, mavi gözlü bir maiyet memurunun kaymakam vekili olarak gönderildiğini öğrendiği dakikada...
Heyet reisi olan bir kekeme doktor bütün gayretlere rağmen seferberliğin ancak üç günde tamamlanabildiğim, yine hatır ve hayale gelmez bir takım aksiliklerden dolayı üç gün de yollarda kalındığını uzun tafsilât ile anlattı: «Yaaa!.. Vah vah... Allah Allah! vay, vay, vay!..» yolunda nidalarla dinler gibi görünüyor, fakat zihni yalnız asıl ehemmiyetli, mesele ile, kendi meselesile meşgul oluyordu:
Bu fotoğraflı sarı oğlanın ihtiyar ve kimsesiz Halil Hilmi efendinin ocağına incir dikmiye geldiğine şüphe mi var?
Kaymakam sık sık sancak merkezine inen ve orada pek çok kimseleri tanıyan Ohanesln birkaç defa bu Eşreften bahsettiğini hatırlıyordu. Eşref mutasarrıf Hamit Beyin akrabalarmdan-dı. Hâmit Bey ona kızını vererek yakınlığını daha da arttırmak niyetinde idi. Bu genç Mülkiye mezununu iki yıl evvel mektepten çıkınca vilâyet maiyet memurluğuna tayin ettiren oydu. Şimdi de rivayete göre, onun için vilâyet dahilinde münasip bir kaymakamlık aranıyordu.
İhtiyar ve kimsesiz Halil Hilmi Efendi kör kör parmağım gözünde, ayakları altına atılan bu karpuz kabuğuna basmamak için ne yapacaktı
Kaymakam şaşkın | ve perişan kendi halini düşünürken heyet azalan bitip tükenmez sualler soruyorlardı. Bunlar zelzeleye dair değildi. O daha sonra, yol yorgunluğu geçtikten sonra düşünülecekti. Şimdilik daha acele halledilmesi lâzım meseleler yardı. Nerede kalacaklardı? Temiz otel, temiz hamam, temiz lokanta bulmak mümkün müydü? Yani açıkçası kasabaya yardıma gelen heyet şimdilik ondan yardım bekliyor kendileri için bir şey düşünülüp hazırlanmamış olmasına hayret eder gibi görünüyordu.
Kaymakam, dibi kırmızı mühür mumu ile davet edilmiş misafirlerine ikramda kusur eden bir ev sahibi gibi ellerini oğuşturuyor:
— Merak buyurmayın, belediye reisi Reşit Bey istirahati-nizi temin eder, diyordu.
Bir hanedan kişi olan Reşit Bey, resmî işlerde biraz ağır olmakla beraber, misafir ağırlama işlerinde eşi bulunmıyan bir zattı. Hem ,üe masrafın çoğunu kendi bedeninden ödemek şartile.
Kaymakam yardım heyeti azalarını takımile ona kavanço etti ve odasında kendi derdile, yani yeni kaymakam vekili Eşrefle yalnız kaldı.