VI. Doktor, belediye reisi, belediye başkâtibi

Halil Hilmi Efendi doktor Arif Beyi öğleden evvel göreceğini ummamakla beraber yeni makamında kendisini ilk ziyaret eden yine o oldu. Doğrusu aranırsa doktor albüminden şişmiş çehresi, iki mor halka ortasında boncuk kadar kalmış göz-lerile kaymakamdan daha acınacak halde idi. Fakat ne olsa ordu terbiyesi.

Adamcağız sabaha doğru evine gider gitmez külçe halinde yatağına yığılmış olduğu halde vizite saati gelince - kafasında bir uyarıcı saat çalmış yibi - yerinden kalkmış ve arasıra bastonuna dayanıp tutuk bacaklarını silkiyerek hükümet konağının yolunu tutmuştu.

Hemen onun arkası sıra da, bir elinde çantası, öbür elinde bastonu ile, eczacı Ohenes kapıdan giriyordu,.

Arif Bey Halil Hilmi Efendinin nabzına baktıktan ve elini alnına koyarak ateşini yokladıktan sonra:

— Büyük geçmiş olsun, diye söze başlamıştı. Bizi telâşa düşürdünüz. Çok şükür, şimdi tehlikeyi atlattık.

Fakat onun sevineceği yerde meydan okur gibi bir tavırla yatağında doğrulduğunu ve sarılı kol ve bacağını sallamıya başladığını görünce ağzını değiştirdi:

— Mamafih ihtiyatı elden bırakmamak lâzım... Öyle arızalar olur ki, yirmi dört saat geçmeden koku vermez. Şimdi gündüz gözü ile yaralarınızı bir muayeneden geçirelim.

Sargılar kat kat açılıyor, altlarından ufak tefek birkaç sıyrıktan ve tentürdiyot lekesinden başka bir şey çıkmıyordu.

Doktorun akşamki muamelesine canı sıkılmış olan Ohanes birkaç adım geride ayakta duruyor, onunla konuşmamıya ve artık hiç bir şeye karışmamıya karar vermiş görünüyordu.

Halil Hilmi Efendi:

— Telâşınız beyhude olmuş doktor bey, dedi. Boş yere ortalık birbirine girdi.

Bu,.mânalarla dolu ağır bir lâkırdı idi. Arif Bey birdenbire durdu, arkasına baktı ve kaymakamın buı cesareti Ohanesin tavana dikilmiş iri gözlerinden, burnuna değecek kadar uzamış büzük dudaklarından aldığını sezer gibi oldu:

— Hangi beyinsiz halt etti onu beyim, dedi.

Ayni zamanda Halil Hilmi Efendinin diz kapağındaki yaraya yapışmış olan sargı bezini de biraz hızlıca çekmişti. Kaymakam «aman» diye bağırınca o âdeta sevinçle ilâve etti:

— Görüyorsunuz ya. Yaralar söyledikleri kadar hafif değil. Ötesini de şimdi göreceğiz.

O esnada belediye reisi Reşit Beyin kapıda görünmesi sahneyi birdenbire değiştirir gibi olmuştu. Kaymakam onu da ayni bozuk çehre ile karşıladı ve reisin «oh, oh, maşallah..» diye başladığı bir cümleyi ağzına tıkıyarak:

— Beğendiniz mi sizin o başkâtibin yediği herzeyi? dedi. Belediye reisi kaymakamın Rifata kızdığını haber almıştı.

Bu sözlerden onun kendisine de bir pay çıkarmak niyetinde olduğunu sezerek hemen mukabele etti:

— Duydum beyefendi. Çapkm hakikaten edepsizlik etmiş. Yalnız affınıza mağruren sorayım; Rifat neden hassaten «benim başkâtip» oluyor.

Kaymakam, Reşit Beyin ne söylemek istediğini derhal anladı ve bu bahsi kesmek için tekrar:

— Aman doktor, diye bağırdı. O elinizi sürdüğünüz yer de acıyor.

Doktor bu sefer âdeta bir intikam acılığı ile:

— Elbette beyefendi, dedi, boş yere telâş etmem ben. Ben ne halt ettiğini bilen bir fen adamıyım. Belediye başkâtibi Rıfat, Sarıpmar yerlilerinden bir çocuktu. Meşrutiyet senesi belediyenin yardımile İstanbulda Hukuk tahsiline gitmişti. Bir hemşerisi ile beraber Tavukpazarmda bir odada oturuyordu. Her ay memleketten gönderilen iki yüz kuruşla yaşamakta güçlük çektiği için bir muhalif gazeteye kapılanmıştı. Evvelâ patronuna yaranmak için İttihatçıların aleyhinde bulunurken sonradan hakikaten onlara düşman olmuş ve Mahmut Şevket paşa vak'asmda birkaç gün Bekirağa bölüğüne misafir edilmişti. Gazete mensupları, ehemmiyetleri derecesine göre, darağacma, hapise veya Sinoba gönderilirlerken o da sadece kendi memleketine geri çevrilmişti.

Rıfat Hukuk tahsilini başa çıkaramamış olmasına mukabil Meserret kıraathanesindeki muhbir toplantılarında fırka po-letikacılığı fennini bir hayli ilerletmişti. Meserrette lâkırdıya karışmaya cesaret edemiyerek sadece dinlediği halde Sarıpı-nardaki Meşrutiyet kıraathanesinde yürekli yürekli konuşuyor, gazetesinde tanımış olduğu Gümülcineli İsmail, Şaban ağa vesaireden yakın ahbaplar gibi bahsederek küçük memurlar ve eşrafı şaşırtıyordu.

Bu sefer de İstanbuldaki bir İttihatçı gazetesinin fahrî Sarıpmar muhabirliğini almış olması onun kasabadaki kredisini arttırmıştı. Sarıpmar gibi bir kasaba için bir gazeteci yatak odasına akrep kaçmasına benzer huylandırıcı bir şeydi. En beklemedik bir saatte kimi neresinden sokup yanık yanık bağırtacağı bilinmezdi. Nitekim bu uğursuz zelzele vakasında piyango Halil Hilmi Efendiye vurmuştu.

Bir İtilâfçı gazetesinde çalışmış ve bir siyasî suikastte az çok lekelenmiş olan bir adamı kaymakamın kayırmış olması sırf bu neviden bir tehlikeyi önlemek içindi. Rıfatı belediye reisine tavsiye eden oydu. Ne de olsa kasabanın münevver bir çocuğu olan bu adamı boş ve aç bırakmanın doğru olmayacağım birçok defalar Reşit Beye tekrar etmiş ve beş yüz eili kuruş aylıklı belediye başkâtipliğini koparmadan onun yakasını bırakmamıştı.

Reşit Beye gelince, 0, idare işlerine çok aklı eren, fakat ceremiyen bir adamdı. Zaman zaman büyüklere gönderilecek tebrik mektuplarını ve milli bayramlarda söylenecek nutukları yazacak bir gazeteci başkatip kendısmm de işine geliyordu. Fakat Reşit beyin asıl kuvvetim yerli büyük ailelerden alan bir belediye reisi «fa-tte çok nezaketli bir politika* daha vardı. Kasabaca pek tü-tulmıyan bır fakir ailenin çocuğunu birdenbire yükselterek dost an Agucendmnekten korkuyordu. Bunun için belediye reisi Halil Hilmi Efendiye, uzun zaman nazlanıyor görünmüş ve Rıfkınm tayını işini bir hayli savsaklamıştı.

* * *

Muayene ilerledikçe kaymakam arasıra yine «aman doktor» diye bağırmıya devam ediyordu. Fakat bu seferki bağırışlar siyasî değildi. Doktorun bastığı yerlerden bazıları hakikaten acıyordu.

Arif Bey, telâşının beyhude olmadığını ispat eden bu şikâyetlerden sonra ağır ağır yumuşıyan parmaklan ile Halil Hilmi Efendinin ötesini berisini tekrar sarıp sarmaladı. Yalnız bu. defa sargılar incelmişti. Bir de baştaki o korkunç Yeniçeri kavuğu gitmiş, yerine Hareket ordusu başhklarmdaki «ya hürriyet, ya ölüm» şeridine benzer ince bir band takılmıştı.

Kaymakam doktor emri ile şimdilik yirmi dört saat yatağında vazife görecekti.

Загрузка...